Çok belli etmesem de(!) Yılmaz Atadeniz’in 1967-1974 arasındaki fişek gibi avantür-fantastik film dönemini pek severim. Yılmaz Güney, İrfan Atasoy, Melih Gülgen ve Çetin İnanç gibi önemli isimlerin işin mutfağına katkıda bulunduğu bu devre, avantür sinemamızın en güzel ve en ilginç dönemidir. Atadeniz’in Amerikan fantastik dizileri (Spy Smasher, Lone Rider, Zorro) ve muhtelif fotoromanlardan (Killing) esinlenerek çektiği filmler öncüdür ve bütün ucuzluklarına rağmen sahip oldukları ciddiyet ile onun bu alanda bir marka haline gelmesine vesile olmuştur. Belanın Kralı (1971), Atadeniz’in muhtemelen Kara Cellat (1971) ve Azrail Peşimizde (1971) ile yakın zamanlarda çektiği bir film. Yapımcı İrfan Atasoy (Atadeniz Film). Senaryoyu Melih Gülgen yazmış.
Filmimiz, Nakliye Şirketi sahibi Beytullah Bey’in (Danyal Topatan) tırlarının sinsi ortağı Behçet (Behçet Nacar) tarafından sabote edilmesi ile başlar. Beytullah sabotajların arkasında kimin olduğundan habersiz bir şekilde Adana’daki Akrabası Seyfullah’ın (Hulusi Kentmen) bitirim oğlu Bela’dan (İrfan Atasoy) yardım ister. Kabadayılığın yanı sıra kız kardeşleri Safiye (Safiye Yankı) ve Hamiyet (Hamiyet Yankı) ile akrobatik numaralar yapmaya pek meraklı olan Bela, pısırık, sünepe ve kibar bir mirasyedi kılığında Beytullah Bey’in evine yerleşir. Bir taraftan olayı çözmeye uğraşan Bela diğer taraftan da ondan nefret eden ilişkisiyle Beytullah’ın kızı Sevda’ya (Feri Cansel) yakınlaşmaya çalışır.
Belanın Kralı tipik bir maskeli kahraman avantürü. Büyük ölçüde Zorro etkileri taşıyor. Atadeniz’in, Disney’in Zorro serisinden esinlenerek çektiği üçüncü film. Kamçılı Kahraman Zorro (1969) ve Zorro’nun İntikamı’nda (1969) Tamer Yiğit ile başlayan macera modern çağda Yeşilçam komedi melodram kalıplarını kullanarak İrfan Atasoy ile devam ediyor. Maskeli dövüşçü kahramanlar (Bela, Safiye, Hamiyet), talihsiz bir berber kazası sonucunda bıyık amputasyonuna uğrasa da sinsiliğinden gram ödün vermemiş kötü adam (Behçet) ve her 15 dakikada bir döne döne dayak yiyen dövüşçü kötü adamlar (İhsan Gedik, Tarık Şimşek, Kemal Hortoğlu…). Bunlar işin Atadeniz işi bir avantürü olduğunu belirten ögeler. İşini tek başına yönetmekten aciz olduğu halde her nasılsa koca bir nakliye şirketi sahibi olmayı başarmış tonton ve iyi kalpli bir baba (Danyal Topatan), her nedense kalabalığa şarkı söylemeye bayılan ve playback imkanları el verdiği ölçüde güzel sesli olan evin kızı (Sevda), Beytullah’la arası yıllardır bozuk olan otoriter ama babacan ve ismi Beytullah’la kafiyeli bir akraba (Seyfullah) ve klasik uşak tiplemeleri (Cafer ve Memo). Bunlar da Yeşilçam’dan gelen ögeler.
Belanın Kralı, hızlı başlangıcına rağmen Bela’nın Beytullah Bey’in evine geldiği andan itibaren yaklaşık 15 dakika boyunca sıkıcı bir komedi melodram olarak devam ediyor. Sufle almak için araya “fıs fıs fıs”, “cumburrrrrr, cumbur cumbur cumburlop” şeklinde replikler sıkıştıran Cevat Kurtuluş’un bu sıkıcılıktaki payı yadsınamaz! Ta ki İrfan Atasoy’un yanına Safiye Yankı ve Hamiyet Yankı’nın dahil olduğu dövüş sahnelerine gelene kadar bu sıkıcı atmosfer devam ediyor.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]Yankı Kardeşler
70’li yıllarda sahnelerde boy gösteren Yankı kardeşler, yani Semiha Yankı, Safiye Yankı, Hamiyet Yankı kardeşler, sahneden yetişen bir anne ve babanın, Muammer ve Mualla Yankı’nın çocukları. Baba Muammer Yankı, Metin Yankı ve Safiye Yankı akrobatik gösteriler ile hayatını kazanırken Hamiyet Yankı ve Semiha Yankı kısa süre onlarla çalışmıştı. 1972 yılında bir gösteri sırasında kötü şekilde düşen Metin Yankı birkaç gün sonra aramızdan ayrıldı.
Abisinin ölümü üzerine akrobasiyi bırakan Semiha Yankı ses sanatçısı oldu ve 1975’te Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil etti. Hamiyet Yankı ise Belanın Kralı filminde tanıştığı İrfan Atasoy ile daha sonra evlenecekti.(1)[/box]
Filmin sonrası ise Atadeniz ve Atasoy’un birlikte çalıştığı dönemi bilen ve sevenleri fazlasıyla memnun edecek bir aksiyon karnavalına dönüşüyor. Özellikle Safiye Yankı’nın seri parandeleri ve türlü akrobatik hareketleriyle göz doldurduğu müthiş zevkli dövüş sahneleri ve araba kovalamacaları ile filmin sonuna kadar tansiyon hiç düşmüyor. Filmin sonunda ise -Atadeniz filmlerinin şanındandır!- tabi ki polis geliyor.
Dramatik yapıymış, (duygusal) çatışmalarmış, karakterin duygusal değişimiymiş falan o kısımlara hiç girmeyin. Çünkü film büyük gedikler, kopukluklar ve açıklamaya muhtaç gariplikler dolu. Ama izlediğiniz şeyin Hollywood tarzı drama değil de bir Yılmaz Atadeniz filmi olduğunun farkındaysanız şunun da farkında olmanız gerekir: Atadeniz hareketin devamlılığının peşindedir. Diğer dramatik ögeler kareketin sürekliliğine hizmet edecek kadar ve hizmet ettiği sürece filmde yer alabilir.
Çukurova’dan çıkıp uzak akrabasının başını beladan kurtarmak için İstanbul’a gelen Bela ve iki kız kardeşinin hikayesi olarak Yılmaz Atadeniz ve İrfan Atasoy’un en güzel zamanlarının ürünü olan Belanın Kralı, bir nevi “Çukurovalı Zorro” olarak avantür ve fantastik filmseverlerin ilgisini sonuna kadar hak ediyor.
(1) http://www.turknostalji.com/semiha-yanki-bir-dramin-yarattigi-sarkici.html