Onur Ünlü’nün son filmi “Beş Şehir” nihayet vizyonda… Kasım ayında görmeyi umduğumuz ama Nisan’da bu imkana kavuştuğumuz film, beklediğimize değen, yönetmenin tüm özentilerinden arınıp rüştünü ispat ettiği ama alışkanlıklarından da vazgeçmediği oldukça ilginç bir yapım.
Onur Ünlü, seyircinin ve eleştirmenlerin çoğunluğu tarafından afaroz edilen ilk filmi “Polis”ten beri özellikle takip ettiğim, senaristlik yanı da kuvvetli bir yönetmen. Musa Rami gibi bir karakteri ve hikayesinin potansiyelini tam değerlendirememiş olsa da, yarattığı anlam zenginliği, metafor ve B film referansları ile “Eğer bir gün Türkiye’den bir Sergio Leone çıkacaksa o kişi bu adam olacak…” gibi iddialı bir cümle kurmama sebep olmuştu. Bu lafı etmemin en büyük sebebi, tıpkı büyük usta gibi, bir filmde yarattığı tüm karakterleri öldürmesi, bunu bir şiir, bir senfoni gibi sunması ve bundan büyük haz duymasıydı. Hemen ardından gelen “Çocuk” anlamsız bir çabaydı. 3. filmi “Güneşin Oğlu” ise Türk fantastik sineması için oldukça ilginç bir deneme olmasına rağmen başlangıçta yakaladığı enerjisini kaybederek sıkıcılaşan, iyi niyetli ama ıskalanmış bir projeydi. Yine de, “Onur Ünlü” sinemasının karakteristiğine sahip bir film olarak hem “öldürme” olayında nerelere kadar gidebileceğini anlamamıza, hem de yönetmenle ilgili ümitlerimizi korumamıza yardımcı oldu.
Onur Ünlü’nün ya bir kaç “ham” film daha yapıp sonra Taylan kardeşlerin “Vavien”i gibi ustalık ve olgunluk çağına geçiş yapacağını ya da sıkışıp kalacağını sanıyordum ama gün bugündür! Değişim hızlıca gerçekleşmiş olacak ki “Beş Şehir” taş gibi, yumruk gibi, yarısında ağlanıp, yarısında gülünen sarhoş bir şarkı gibi, müthiş bir film olmuş.
Bağımsız gibi duran 5 hikayenin anlatıdığı ve 3. öyküden itibaren hayatların kesişmeye başladığı film, Ahmet Kaya dinleyip şarklarını bağlama ile çalan, üniformasını sırtına geçirdiğinde ise öğrenci coplayan “polis Aydın” gibi Türkiye realitesinde yaşaması mümkün bir karakterin zehirini dökerken, bir yandan da “kedi” gibi bir karakteri filme hiç çekinmeden sokup fantastiğin sularında gezinmeye devam ediyor.
Anlatım olarak daha minimal bir yaklaşım benimsemiş olsa da “Beş Şehir” sapına kadar bir Onur Ünlü filmi. Yönetmen, daha önceki filmlerinden alıştığımız ölüme takıntılı karakterlerin doğrulara ulaşmak için yaptığı yanlışlardan oluşan dansını, bu defa hiç bozulmayan ve karışmayan bir tempo ile anlatmayı başarmış. Üstelik sadece yönetmen ve kurgu becerisinden değil, gerçekten iyi oyuncu seçiminden kaynaklanan, komple bir başarı bu… Aydın karakterini oynayan Tansu Biçer’in sadece bir dakika içinde kendisine acımamıza, nefret etmemize ya da tiksinmemize yol açan ödüllü performansının eşi benzeri yok. Yönetmenin kadrolu oyuncusu olacak gibi gözüken Bülent Emin Yarar ve Beste Bereket’in de hakkını vererek oynadığı filmin sürpriz performansı ise Derya Ergun’un çok başarılı makyajıyla “kedi”ye dönüşen Şebnem Sönmez’den gelmiş… Geri kalan tüm oyuncular da, başta “kötü tohum” performansıyla küçük Ege Tanman olmak üzere çok başarılı.
Bu harika filmin kusuru ise yetersiz PR çalışması… Önce gösterimi ertelenen, aylar sonra da sessizce vizyona giren filmi koca bir salonda arka sırada oturan bir kişi ile birlikte izledik. Fakat yönetmenin kendi filmi “Polis”le dalga geçtiği ve karakterlerden birine “şeyim gibi film olmuş!” dedirttiği sahnede verdiğimiz aynı tepkiden yola çıkarak, bazen kalabalık bir salonda yalnız, bazen de 2 kişiden oluşan bir seyirci topluluğunda kalabalık olduğumuz fikrine kapıldık.
“Beş Şehir” mutlaka desteklenmesi gereken, vizyondaki çoğu yerlinin yaptığı gibi “hap yapıp para kapmak” yerine sinema yapmak gayretinde olan başarılı bir “yönetmen sineması” örneği… Kesinlikle bu yılın en iyilerinden. Kaçırırsanız üzülürsünüz.
İlk Yayınlanma: http://www.beyazperde.com/sinekritikdetay/2164
onur ünlü severek takip ettiğim bir yönetmen ve şair (ah muhsin ünlü mahlasıyla). polis ve güneşin oğlu ilgiyle izlediğim iki filmdi. çocuk filminden bahsetmek gereksiz. ancak beş şehir maalesef yukarıdaki makalenin de tetiklediği bütün beklentilerimi suya düşüren bir film oldu. onur ünlü’ye yakıştıramadığım için onun adına üzülerek ve utanarak izledim. açılar / müzik kullanımı vb birçok yönden amatör işi bir film olmuş; sürreal soslu bir arabesk. maalesef iyi oyuncular, birkaç iyi fikir ve etkili şarkılar kullanmak iyi bir yönetmen olmak ve iyi filmler çekmek için yeterli değil. onur ünlü’yü hala iyi bir şair ve polis ile güneşin oğlu’nun haylaz yönetmeni olarak hatırlamak istiyorum ve filmin aldığı ödüllere bakarak umarım ben anlayamamışımdır diyorum.