“Hakkı” filmi, başrolünde usta oyuncu Bülent Emin Yarar’ın dikkat çekici performansıyla izleyicileri derin bir Anadolu hikayesine davet ediyor. Hikmet Kerem Özcan’ın ilk uzun metrajı olan bu yapım, festivallerdeki başarısıyla kendinden söz ettirse de henüz geniş bir izleyici kitlesine ulaşmış değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirilen filmin görüntü yönetmenliğini Burak Baybars üstlenirken, sanat yönetmenliğini Buket Kalyoncu yapmış. Filmdeki etkileyici özgün müzikler ise Ahmet Kenan Bilgiç’in eseri.
Bir Anadolu Hırs Hikayesi
“Hakkı,” Ege’de, dünya mirası listesinde yer alan antik bir kentin kalıntıları üzerine kurulu küçük bir kasabada, mütevazı bir hayat süren Hakkı’nın hikayesini anlatıyor. Hakkı, aile ve toplum tarafından pek dikkate alınmayan, kendini ispatlama derdinde bir adam. Film, Hakkı’nın günlük hayatını, kasabanın ritmini ve karakterlerin iç dünyasını adım adım işlerken, izleyiciye bir Anadolu kasabasının huzur dolu ama bir o kadar da gizemli atmosferini sunuyor. Filmin en dikkat çeken yanlarından biri, bu küçük ve kapalı dünyayı görsel anlamda başarıyla yansıtabilmesi. Yönetmen, kadrajlara sakladığı detaylarla izleyiciye bu dünyanın içine girmesi için fırsat tanıyor. Hakkı’nın dünyası küçük, ama hayalleri büyük ve bu çelişki, filmin temelini oluşturuyor.
Hikayenin Dönüm Noktası: Toprağın Altındaki Sır
Hakkı, filmin başında, ailesiyle bir tür kabullenilmiş yalnızlık içinde yaşayan, ufak tefek işleriyle meşgul bir adam. Hayatta en büyük hedefi, çevresi ve ailesi tarafından “adam yerine konmak” olan Hakkı, bir türlü bu saygıyı görmez fakat bahçesindeki asırlık çınar ağacının köklerini kesmeye çalışırken toprağın altında bulduğu bir antik eser hayatını kökünden değiştirir. Bu buluntu, Hakkı için bir dönüm noktasıdır; varlığını ispatlamak, saygı görmek ve kendi yerini bulmak için önünde bir fırsat belirir. Toprağın altındaki bu gizemli eser, Hakkı’nın arzularını ve hayallerini ateşler.
Hakkı’nın, bulduğu bu antik eserin peşinden gitmesiyle başlayan serüveni, izleyiciyi yer yer gülümsetirken, giderek artan dozda kasabanın ve Anadolu insanının karanlık taraflarına götürüyor. Hakkı’nın bu fırsatla birlikte artan hırsı ve sahip olma isteği onu yavaş yavaş ele geçirmeye başlıyor. Hakkı’nın sahip olma arzusunun saplantıya dönüşmesi ve dünyasının giderek daralması, filmdeki bağlı keçi sembolüyle çok güçlü bir şekilde ifade edilmiş. Bu sembol, Hakkı’nın ruh halini ve hırsının onu nasıl zincirlediğini anlatıyor.
Ustalıkla Çizilmiş Karakterler ve Bülent Emin Yarar’ın Oyunculuk Şöleni
Gelelim başrol oyuncusu Bülent Emin Yarar’a. Bu filmde sahiden döktürüyor. Hakkı’nın içindeki kırgın çocuğu, hayat karşısındaki çaresizliğini, sessiz çığlıklarını… Her anını öyle bir oynuyor ki, izleyici Hakkı’ya kızmakla acımak arasında kalıyor. Hakkı’nın, “Ben de varım!” diye bağıran halleri, Yarar’ın incelikli oyunculuğuyla çok iyi örtüşüyor. Hakkı’nın kendini ispatlama çabası, saygı görme arzusu ve sonunda kaybolan hayalleri, Bülent Emin Yarar’ın nüanslı ve derinlikli oyunculuğu sayesinde hayat buluyor.
Evet, Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü Bülent Emin Yarar’a gitmemiş olabilir; ancak bu onun performansının değerini düşürmez. Jüriye bakıyorsunuz, jürideki medyatik ismin aynı ajansta çalışan yakın arkadaşı da ödüle aday! Tahmin etmek zor değil, ödül kimseye değil, “dostlar arasında birine” gitti. Bülent Emin Yarar’ın performansının başka festivallerde de hak ettiği takdiri göreceği ve ödüllerle onurlandırılacağına hiç şüphem yok.
Filmin diğer oyuncularına baktığımızda ise Hülya Gülşen, Cem Zeynel Kılıç, Özgür Emre Yıldırım, Duygu Gökhan, Durukan Çelikkaya, Tuana Almacı ve Ahmet Kaynak’ın, rollerine güçlü bir şekilde hayat verdiklerini görüyoruz. Bu oyuncuların performansları filmde aksayan bir taraf bırakmıyor ve onlar da karakterlerin derinliğine inebilmeyi başarıyorlar. Bazen bir bakış ile bile olsa hayal kırıklıklarını ve yabancılaşma hallerini yakalıyor seyirci. Bu da Hikmet Kerem Özcan’ın oyuncu yönetimindeki başarısını gösteriyor. Yönetmen, sadece başrolü değil, yan karakterleri de titizlikle işleyerek, filmin hikayesini zenginleştirmeyi başarmış.
“Hakkı,” bir oyunculuk filmi olmanın ötesinde, görsel anlamda da güçlü bir yapım. Görüntü yönetmeni Burak Baybars’ın kadrajları, izleyiciyi kasabanın atmosferine taşıyor ve mekânların ruhunu hissettiriyor. Filmde kullanılan renk paleti Ege’nin doğasını ve kasabanın sakin ama gizemli havasını başarılı bir şekilde yansıtıyor. Sanat yönetimi filmdeki her detayın gerçekçi ve inandırıcı olmasını sağlarken, sahnelerdeki atmosferi güçlendiriyor. Buket Kalyoncu’nun sanat yönetimi sayesinde film izleyiciyi kendine çeken bir görsel dünya kuruyor.
“Hakkı,” yönetmenlik ve oyunculuk açısından oldukça başarılı bir yapım olmasına rağmen, hikayesinin tahmin edilebilirliği, filmin belki de tek zayıf noktası olarak karşımıza çıkıyor. Hakkı, bulduğu antik eserle birlikte büyük bir hırsla yol alıyor, ama nereye? İzleyici, ilk yarım saatten sonra filmin nasıl ilerleyeceğini ve Hakkı’nın bu yolda nereye varacağını çok net bir şekilde tahmin edebilir. Hakkı’nın hayatını değiştiren bu “büyük keşif,” filmin sonunu baştan ele veriyor. Neyse ki, Bülent Emin Yarar’ın performansı ve görsel anlatımın gücü bu zayıflığı büyük ölçüde örtmeyi başarmış.
Filmin, Altın Koza Film Festivali’nden izleyici ödülüyle dönmüş olması, bana göre izleyicinin filmle kurduğu güçlü bağın bir göstergesi. Karşımda, hırsın ve saplantının insan hayatını nasıl etkileyebileceğini sade ama etkileyici bir şekilde gösteren ve izlenmeyi hak eden, eli yüzü düzgün, temiz bir film buldum. Umarım siz de rastlarsınız, iyi seyirler.
Murat Tolga Şen – murattolga@gmail.com