Jodaeiye Nader az Simin / A Separation / Bir Ayrılık (2011)

15 Ocak 2012

Bu Sıradan Bir Ayrılık Hikayesi Değil…

Tam da yıl sonuna yaklaşılırken, yani film kritikleri, ödül söylentileri ve liste çılgınlıkları son raddeye ulaşmışken, tüm favorileri yerinden eden bir film çıktı ortaya. Son yıllarda özellikle sinematografi ve kurgu üzerine yoğunlaşan çağdaş sinema macerası, bir anda sinemanın bambaşka bir boyutuyla karşı karşıya kaldı. Herkesi şaşırtan İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin beşinci uzun metraj filmi A Separation / Bir Ayrılık olağanüstü bir sinema şaheseri olarak daha uzun yıllar konuşulacağa benzer.

Öteki Sinema için yazan: Tuna Emren

blankİran sinemasının Haneke’si olarak anılan Farhadi tıpkı bir önceki filmi About Elly gibi bu yıl da A Separation ile Berlin’de Altın Ayı’yı kimselere bırakmadı. Henüz 39 yaşında olan usta yönetmen herkesin başına gelebilecek derecede minimalist hikayeleri keskin zekasıyla örerek oldukça sade fakat -bir şekilde- göz kamaştıran bir yöntemle ekrana taşımayı başarıyor. Günlük hayata odaklanan İran Sineması tarzını da bir adım öteye taşıyarak, sıradan kentli orta sınıfın seküler yaşamlarındaki sorunlara odaklanıyor yönetmen. Yani ne ülkesindeki dini baskıyı kabulleniyor, ne de onu açıkça reddediyor. Üstelik tarafsız ve realistik anlatımı ile izleyicisini de her seferinde karakterlerle özdeşleşmeye davet ediyor.

Fimde oldukça mütevazi bir açılışın ardından dramatik sürprizlerle dolu, beklenmedik bir hikayeye geçiş yapıyoruz. Nader (Peyman Maadi) ve Simin (Leila Hatami) adeta izleyicinin filmin içine çekilerek yargıç rolünü üstlendiği bir mahkemede boşanma sebepleri üzerine tartışmaktadırlar. Bu sırada farkına varırız ki, karşımızdaki yürümeyen bir ilişki değil, iki farklı ideolojinin çatışmasıdır. Kızları Termeh’e (Sarina Farhadi) daha iyi bir gelecek kurabilmek adına yurt dışına yerleşme kararı almış olan Simin ve Nader çifti, Nader’in babasının ani rahatsızlığı sonucunda bu kararı sorgulamaya başlaması ile anlaşmazlık yaşayarak kendilerini bir mahkeme salonunda bulmuşlardır. Çift boşanmayı çok istemese de buna bir şekilde hazırdır. Asıl sorun kızları Termeh’in kimle kalacağı. Bir yandan kızını da alıp başka bir ülkeye gitmek isteyen anne Simin’in savaşı, diğer yandan alzheimer hastası olan babasıyla ve ansızın gelişen bu boşanma sürecinin getirdikleri ile uğraşmak zorunda kalan Nader’in çatışması ortasında kalan 11 yaşındaki Termeh ise filmde seyircinin bir yansıması gibi tarafsız olarak yer almaktadır. Çiftin, Termeh’in vesayeti konusundaki anlaşmazlıkları nedeniyle boşanma gerçekleşmez. Simin’in buna rağmen evi terk etmesi sonucunda, Termeh de -nedenini daha sonradan anlayacağımız kesin bir kararla- Nader ile yaşamayı seçer. Hasta olan büyükbabanın bakımından ve ev işlerinden sorumlu olarak eve bir de Razieh gelir. İşte asıl hikaye de bu noktada başlayacaktır. Adliyede başlayan film, bu kez farklı sebeplerden ve zincirleme gelişen olaylar sonucunda yine aynı yere taşındığında bir yargıç olarak biz seyirciler de kimin haklı olduğuna karar verme konusundaki görevimizi iyice pekiştiririz.

blank

Farhadi ve onun zeki karakterleri, bir yandan film boyunca sürecek olan bu görevimizi zorlaştırmakla meşgulken, diğer bir taraftan usta bir çeviklik ile İran’daki yasakçı zihniyetin etrafında dolaşıp, zarif ve patlayıcı bir hikaye yaratıyorlar. Film boyunca tüm karakterler ihtişamlı oyunculukları sayesinde öylesine büyüyor ki, planlar oldukça net ve aydınlık olduğu halde onların yaşadığı çıkmazlar nedeniyle git gide artan klastrofobik bir etki altında bırakılıyoruz. Eğitimli İran orta sınıf tabakasının mükemmel bir tasviri olan Simin ve Nader’in boşanmaya çalışması ile başlayan bu ayrılık hikayesi, insanların gurur, dürüstlük ve etik değerleri üzerine verdikleri bitmek tükenmek bilmeyen bir savaşa dönüşüyor. Peki ama suçlu kim? Peki ama ne yapmak gerek? Gururları bu derece ön planda olmasa belki de tüm karakterler doğru olanı yapmaya hazırlar. Seküler ve kozmopolit bir hayat süren Simin ve Nader’in aksine büyükbabaya bakmak için eve gelen Razieh ve onun kocası Hodjat’ın da farklı trajedileri vardır. Farhadi tüm bu karakterlerin hikayesini ayrı ayrı değerlendirmemizi, hepsinin anlattıklarını dinlememizi ve film boyunca hepsine eşit uzaklıkta durmamızı sağlıyor. Sınıf ve cinsiyet farklılıkları, yasaklar, sınırlar, aile içindeki yabancılaşmalar, personaların çatışması ve her birinin hikayesi ile oluşan bu drama, karakterlerin kendi içlerinde yaşadıkları gelgitler de eklenince, her biri ortadaki ateşe yeni odunlar atıyor. Gururları ve vicdanları arasında sıkışan bu insanların bir anda hepsine hak verirken, başka bir anda hiçbirinin haklı olmadığını düşünebiliyorsunuz. Kimsenin açıkça suçlu olmadığı bir ortamda kimin haklı olduğuna karar vermek de oldukça zorlaşıyor.

blank

Film, bir anlamda günümüz dünyasında çok fazla cevabın olduğunu ve bu nedenle asıl ihtiyacımızın doğru soruları sormak olduğunu belirtiyor. Kendisiyle filmi için yapılan bir röportajında yönetmen Asghar Farhadi ise şunları söylüyor;

“Ben seyircinin düşünmesini istiyorum, ona bu fırsatı veriyorum. Bu tarzda çekilmiş filmler izleyicisini keşfetmeye ve anlamaya yöneltir. İran’da daha çok düşünen seyirciye ihtiyacımız var.”

Birçok başrol oyuncusunun olduğu bir senaryoda her birinin vaziyetlerini böylesine kusursuz ve tarafsız bir anlatımla ortaya koyabilmek ise bu filmin ve Asghar Farhadi’nin en büyük başarısı. Genelde sinema yazarları hikaye üzerindeki hakimiyetlerini kaybetmenin tedirginliğiyle buna pek de cesaret edemiyorlar. A Separation, zekice örülmüş bir senaryo ile müsrif bir sinematografi olmaksızın -hatta sıklıkla sert floresan ışıkların parıltısı ile- yaratılan Hitchcock tarzı tedirginlik, bu tedirginliğe rağmen apaçık ortada olan ılımlı bir atmosfer ve muhteşem oyunculuklar birleştiğinde ortaya çıkmış olan bir film. Yani “büyük sözler söylemek gibi bir iddiası olmadan, büyük etkiler yaratan” bir film. Başka bir deyişle, Asghar Farhadi kusursuz olma niteliğinde bir başyapıt koyuyor önümüze. Yargıç rolünü üstlenen seyircisi ise doğru soruları aramaya devam ediyor. Oscar macerasında yolu açık olsun!

blank

Misafir Koltuğu

Öteki Sinema ekibine henüz katılmamış ya da başka sitelerde yazan dostlarımız her fırsatta harika yazılarla sitemize destek veriyor. Size de okuması ve paylaşması kalıyor...

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Artık Cinler Bile Sıkıldı: Kuyu (2017)

Kuyu filminin hikâyesi yamalı bohça gibi. Musallat ve Siccin serisinden
blank

Oslo, August 31st / Oslo, 31 Ağustos (2011)

Joachim Trier’in yönettiği Oslo, 31 Ağustos’u (2011) izlemeden ölmek, sinema