İçinde cadı kelimesi geçen herhangi bir film, bir kitap, bir sohbet olduğunda; bir ses duyunca aniden kulaklarını dikelten kedi gibi olurum. Bence cadılığın ifade ettikleri, benim bu dünyada olma amacımın bir parçası. Zaten son dönemlerde kendimi Paganizm’in büyülü dünyasına, tanrıça ritüellerine adamış vaziyetteyim. Birtakım okült objeler, kutsal bayramlar, mistik semboller, doğal yaşam ve itaatsizlik! Alex Mar imzalı Amerika’nın Cadıları kitabıyla karşılaşmam da bu tarz bir dikkatle oldu. Arkadaşım Başak Bıçak kitabı kendi profilinde paylaşmış ve diğer tüm cadı çağrıları gibi bu kitap da gelip benim önüme düşmüştü. Cadılardan bir mesaj! (Evrenin muazzam bir yasası bu durum: Neye odaklandıysan, onunla ilgili bir şeyler çıkıyor karşına.) Benim cadılığa olan ilgi ve alakamı bildiği için de kitabı bana yolladı. Ama tek bir şartla: Bu kitap hakkında yazacaktım. (Hay hay, ben zaten dünden razıyım!) Kargodan voodoo bebeği kapaklı kitabı aldığımda, Necromonicon’la karşılaşmış Ash misali heyecanlandım. Nasıl ki Alex Mar new age cadılar hakkında yazmak için onlarla yaşadıysa, ben de Alex Mar’ın kitabı hakkında yazmak için bu kitapla yaşayacaktım. İşte bu yazı, o “inisiyasyon” döneminin ürünü.
Amerika’nın Cadıları kitabının ilk mesajı: Hayır, ben bir cadı değilim!
Amerikalı gazeteci ve yazar Alex Mar; 2010 yılında Amerika’da Pagan kültürünü yaşatan insanları araştırmış ve bu süreçten modern cadıların gizli yaşamının anlatıldığı American Mystic belgeseli ortaya çıkmıştı. Bu belgesel, 2015’te yayımlanan Amerika’nın Cadıları kitabının ön pratiği oldu. Alex Mar 5 yıl boyunca cadıları daha iyi “hissedebilmek” için onlarla iç içe oldu, ayinlerine katıldı, geleneklerini deneyimledi, kısacası bir cadı gibi hareket etti. Cadı gibi diyorum çünkü içinde her zaman, sonuna kadar, bir şüphe oldu. Medival aşamaya (Akıl tanrısı Minerva’dan esinlenen minerval üyelik seviyesi, gizem dünyasındaki yolculuğa atılan ilk adım demek.) geçerken bile kendi kendine şunu tekrarladı: Lütfen birileri beni itsin, bu şeylere inanmamı sağlasın! Yani Alex Mar’ın niyeti – insan bilincini aşan herhangi bir inanış konusunda ikna edilemediği için- bir gruba katılmak değildi. Kendisinde saklı bir boyut olduğunu kabul ediyor, merakı ve keşfetme arzusu onu itiyor ama bir inanca tutunmasını sağlayacak kadar etkili olamıyordu. Alex Mar’a çekici gelen şey ezoterik inançları yüzünden ana akımdan kopan insanların psikolojisiydi. Yani kendisinde de olan o özgür ve anarşist ruhun peşindeydi. İlk ateşlemeyi cadılar yaptı…
Paganizm, kökeni dünyanın kadim doğa dinlerine dek uzanan bir inanç biçimi. Tarihin en eski anaerkil kültürlerinden biri. Çok basit bir şekilde doğanın gücünü ve doğanın döngüsünü esas almış. “Paganizm” kitabının yazarı Erhan Altınsoy’un da dediği gibi, Paganizm spiritüel değil, aynı zamanda maddi yaşama dönük pratikleri de kapsayan kadim bir inanış. Modern yaşama uyma kaygısı gütmez, dünyayı tüketen kapitalist sisteme karşı. Yani tek tanrılı dinlerin dışında kalan evrensel bir gücü kabul eden, doğa tabanlı bir inançlar bütünü. Günümüzde yaşayan Paganlar da hayat tarzlarıyla bu inançları yaşatıyor. Yani olay sanıldığının aksine sadece süpürgeyle uçmak, kazanda iksir kaynatmak, şeytanla yatmak, siyah giyip dolaşmak falan değil. (Tabi içinde, tercihe göre, bunlar da var.) Paganizm’in günümüzde azımsanmayacak sayıda “müridi” mevcut. (Sadece Amerika’da 1 milyon Pagan var.) Bunlar dönemlik toplantılar, internet eğitimleri, özel kitaplarla iletişim kuruyorlar. Yani Paganizm artık resmi, normal ve daha kabul edilebilir. Sonunda yakılmak ve asılmak olmadan, ulu orta ben cadıyım diyebiliyorsunuz. Amerika’nın Cadıları kitabı günümüz Paganizm’ine aşama aşama, grup grup, rutinleri ve ritüelleriyle ışık tutuyor. Alex Mar tamamen ansiklopedik bilgi vermek yerine, cadıların aralarına karışıp, bize çağdaş Paganların gündelik hayatını anlatıyor. Ama Paganların gündelik hayatı sabah corn flakes yiyip akşam dizi seyretmek şeklinde değil. Otel odalarında pelerininizle şarap kutsaması yapıyor, parkta altarınızı kurup Mısır tanrı ve tanrıçalarının ruhlarını çağırıyorsunuz mesela. Ormanda medieval savaş yapan gruplar bile var. Hatta BDSM’in inceliklerini öğrenip, öte dünyaya yolculuk yapmanız da mümkün. Kısacası Paganlar gündelik hayatın içine bir tutam tarih ve göz kararıyla tutku katıyorlar.
Kara ayna kara ayna söyle bana…
Alex Mar’ın cadılık yolculuğu belgesel ve kitap vesilesiyle tanıştığı gerçek bir cadı olan Morpheus’la başlıyor. Morpheus kitap boyunca onun yanında. Hatta onun, sıradan bir adanmışlıktan karizmatik bir cadıya evrilmesini Alex Mar’la birlikte izliyoruz. Tanrıçası Morrigan sayesinde yaşıyor bu evrimi. Şüpheci Alex Mar’a göreyse, gerçek hayatımız spiritüel yolumuzu belirliyor. Morpheus’un gerçekleri de şöyle: Çevresindeki insanların beklentilere karşı bir savaş veriyor. Herkes onu kamyonetiyle dolaşan, kıt kanaat geçinen, kızına bakmak zorunda olan dul bir anne olarak görüyor. Toplum içindeki bu silikliğini aşarak, zihnindeki kişi gibi görülmek istiyor Morpheus. Yani kendini yeniden icat edebilmenin savaşı bu. Bu kimlik savaşı Alex Mar’ın da yola çıkış nedenlerinden biri aslında.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“Yaptığımız tüm bu şey, Magnum Opus’un, Büyük Çaba’nın bir parçası. Hepimiz asıl istencimizi, evrensel bütünün bir parçası olarak gayemizi hayata geçirmekle aramızdaki engelleri aşmaya çabalıyoruz. Diğer bir deyişle, Nick, Lucas ve ben burada, böcek kaynayan bu bataklıktayız çünkü hepimiz kendimize göre dünyadaki rolümüzü anlayamamış olmanın çaresizliği içindeyiz.”[/box]
Yeryüzündeki yüzeysel duruştan kurtulmak. Geçmişini ve üstüne yapışan kimliği aşıp, tüm bunların üstüne tırmanmak… Alex Mar İlk olarak Paganların Samhain zamanında bir araya geldiği Stone City’deki festivale katılıyor. Ölülerle aramızdaki perdenin en ince olduğu zaman bu. Stone City’den sonra birçok cadı meclisini gözlemliyor ve kendisini en çok Feri Akımı’na yakın hissediyor. Feriler Vika’larla türdeş. Vikalar sabbatlarda (Pagan mevsimleri) bir araya gelip esbatlar (büyü törenleri) düzenliyor. Amaç tanrıçaya bağlılığı göstermek. Üyeler athame gibi enerjiyi doğru kanalize edecekleri araçlar yardımıyla güçlerini demirliyorlar. Yani Vika Paganizm’in sanat ve gizemi içinde barındıran (zanaat) yan dallarından biri. Alex Mar daha sonra Morpheus’un önerisi üzerine Karina adlı bir cadıyla çalışmaya başlıyor. Uzaktan eğitim almasına rağmen, kalede bir araya geldiklerinde Karina’yla bir cadılık bağlantısının olmadığını fark ediyor. Farklı bir yol denemeli. Alex Mar kendi inancını bulmaya çalışırken bira ve tuz içinde banyo yapmaktan (Bir tür enerji nötralize etme yöntemi.), bağlama büyüsü yapacak noktaya gelmeye; mezarlıktan ölülerin kafalarını kesip, ayin yapan agresif Nekromensırlara katılmaktan, bataklıkta birkaç gün geçirmeye dek birçok tuhaf ve marjinal deneyim yaşıyor. Ayinler sırasında doğaçlama danslar yapacak kadar kendinden geçebiliyor. Hatta kendisine tanrıça bile seçiyor: Nuit ve Hecate. Fakat yine de tam olarak nerede durduğu ve kendini kim olarak tanımladığı netleşmiyor. Bu deneyimler içinde onu en net şekilde gösteren şey kaledeyken, kara aynada gördüğü rahibe kadın. Kara aynalar geleceğin habercisidirler. Alex Mar her şeyin bir hayatta kalma stratejisi olduğunu görüyor. O da bu stratejinin bir parçası. Amerika’nın Cadıları da bu stratejinin bir parçası.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“İçgüdüsel bir seviyede, her zaman şu paradoksun bilincinde oldum: Kısıtlama olmadan yaşama arzusu ile bu özgürlüğü elde etmek için gerekli boyun eğiş arasındaki gerginlik.”[/box]
Hepimiz cadıyız!
Cadı mı değil mi bilmiyorum ama Alex Mar’ın büyüsü insanların hikayelerini toplamak ve bu hikayeleri yaymak. Alex Mar’la aynı yaştayız, ikimiz de birtakım sezgisel yeteneklerle doğmuşuz. Körü körüne bağlılık bize göre değil. Öte yandan dış kenarlara ve kenarda duranlara bir ilgimiz var. Bu yüzden kitabı okurken Alex Mar’ın iç hesaplaşmaları paralelinde, ben de kendi aydınlanmamı yaşadım diyebilirim. “Nekromansi Büyücüsüne Sempati Duyalım” bölümünü bile kabul edilebilir buldum. Neticede bu dünyada duymak istemeyeceğimiz türden şeyler de var. Ve ne kadar aşarsak sınırlarımızı, o kadar yaklaşıyoruz kim olduğumuza.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“Eğer bu kahraman işin sonunda bir cadı çıkarsa ne olacak? Hep toplum içinde aynı zamanda dışında yaşadım… Beni cezbeden özgür hayat ile daha istikrarlı ve konforlu hayat arasında yarım yamalak bir yaşam sürmeye çalışıyorum.”[/box]
Amerika’nın Cadıları kadim bir öğretiden, bir kadının iç dünyasına yolculuk. Bu yolculuk sırasında inanç sınırlarınız zorlanacak. Tutucuysanız sizinle hiç karşılaşmadık. Ama okumaya başlamışsanız sizi ne kadar açık fikirli olduğunuza göre bir yolculuk bekliyor demektir. Çok saçma deyip kitabı yarısında kapatabilirsiniz de. Ya da kitabı bitirdikten sonra -örneğin Kelt’leri- araştırmaya başlayabilirsiniz de. Benim gibi bu yolculuğa çok önceden çıktıysanız, kendinize rahatlıkla “ben bir cadıyım” diyebilirsiniz. Aslında Alex Mar’ın da ilk kelimeden itibaren demek istediği bu. “Amerika’nın Cadıları” bir cadının tılsımı.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“Cadı dediğin bu değil midir hem? Şehrin kıyısında tek başına yaşayan gizemli kadın. Kimsenin ne düşündüğü umurunda bile değildir. Kendi büyüleyici planları içinde kaybolup gitmiştir. Çoğu sanatçı gibi, bir yanı muamma, bir yanı sürgün. İnsanlar ondan haz alır ama nasıl baş edeceklerini bilemezler. Çünkü o aynı zamnada tiksindirici biridir. Eski kanunlara göre şehir halkının taşlayarak öldürdüğü kadındır.”[/box]
Kendi sihirli hikayenizi bulana dek, sorgulayarak ve keyifle okuyun…