Gırgır Ali posterGırgır Ali,yönetmenliğini Çetin İnanç’ın, yapımcılığını Mehmet Karahafız’ın üstlendiği 1982 yapımı bir film. Senaryoyu Cüneyt Arkın yazmış. Başrollerde Cüneyt Arkın, Emel Tümer, Hikmet Taşdemir ve Kazım Kartal var.

Öteki Sinema için yazan: S. Özgür ILGIN

Sinemamızın b-filmlerinin Yılmaz Atadeniz-Çetin İnanç aralığında olduğunu düşünürüm hep. Birisi imkânlarının farkında olan bir yönetmendir. Hayal gücü imkânlarını aştığı zaman hayal gücünü frenler. Diğerinin hayal gücü imkânlarını aştığı zaman komik duruma düşmeyi falan önemsemez, bırakır hayal gücünü kanatlanıp uçsun diye. Çetin İnanç sinemaya Atıf Yılmaz ve Lütfü Ö. Akad gibi ustaların asistanı olarak başlıyor. Daha sonra Yılmaz Atadeniz’in asistanı oluyor. 1967 yılında Atadeniz’in teşviki ile ilk filmi Çelik Bilek’i çekiyor. Kızıl Maske ve Demir Pençe gibi maskeli kahraman filmlerinden sonra 1970 yılında çektiği spaghetti western “Çeko” ile büyük sükse yapıyor. Fantastik filmlerin ve avantürlerin vazgeçilmez yönetmeni oluyor. 1970’li yılların ortasında erotik filmlere yöneliyor. 1980’li yıllarda Cüneyt Arkın ile beraber avantür ve avantür/komedi tarzı filmlere imza atıyor ve tabi ki adını tüm dünyaya duyuracak olan “Dünyayı Kurtaran Adam”ı (1982) bu dönemde çekiyor. Cüneyt Arkın’dan başka karate ustası Nihat Yiğit ile de çalışan İnanç 1990’lı yıllarda sinemayı bırakıp dizilere yöneliyor. 1990’lı yıllarda b-filmlere karşı uyanan ilgi sonucunda yeniden gündeme gelen İnanç’ın “Dünyayı Kurtaran Adam” filminin namı tüm dünyaya yayılıyor ve İnanç’ın adı “Türkler’in Ed Wood’u olarak anılıyor.

Gırgır Ali istasyonGırgır Ali, Şerif Gören’in 1977 yılında çektiği “İstasyon” filminin kahramanı. Cüneyt arkın ile Hülya Koçyiğit’in başrolünü oynadığı film başarılı oluyor. Belli ki Çetin İnanç ve Cüneyt Arkın bunun devamını getirmek istiyor. Serinin Cüneyt Arkın’ın 1986 yılında çektiği “Gırgır Hafiye” isimli 3. Filmi var ki bu da başka bir yazının konusu olsun.

Filmin konusu şöyle: Gırgır Ali’nin amcası (Ali Şen) çok hasta olduğu için mirasını Ali’ye bırakmak istiyor ve onu bulmak için birini gönderiyor. Bu arada Gırgır Ali’nin arkadaşı Kemal(Cevdet Arıkan) evli bir kadın olan Emel(Emel Tümer) ile beraberken kadının kocası Kazım(Kazım Kartal) esrarengiz bir biçimde öldürülüyor ve Kemal işlemediği bu suç yüzünden hapse düşüyor. Ali, Kemal’i kurtarmak için kolları sıvıyor ve ipuçlarını takip ederek kumarbaz Jack, karateci Cordiano(Nihat Yiğit)  ve uyuşturucu taciri Pelegrini(Hikmet Taşdemir) arasındaki bağlantıları çözmeye çalışıyor. Emel’in kocasının şirketini ele geçirmeye çalışan uyuşturucu taciri Pelegrini ile Emel arasındaki irtibatı Cordiano sağlıyor. Ali, Pelegrini’ye ulaşınca olayların başka türlü olduğunu anlıyor ve film sürpriz bir son ile bitiyor.

Öncelikle İstasyon filmindeki Gırgır Ali ile bu filmdekinin arasında karakter yönünden dağlar kadar fark olduğunu söylemeliyim. İlk filmdeki Ali daha oturaklı, iyi kalpli, duygusal biriyken Çetin İnanç’ın Gırgır Ali’si isminin hakkını(hatta daha fazlasını) verecek ölçüde dalgacı, umursamaz, sulu ve duygusuz bir karakter. Kavga çıkarmayı seviyor, insanları önce öpüyor, sonra dövüyor. Filmde şu diyalogu beyin sıvınızı fokurdatacak kadar sık duyuyorsunuz:

-Öpücem

-Öpme! Önce öpüyorsun, sonra dövüyorsun abi!

Ali hasımlarını önce öpüyor sonra da , “Allah ne verdiyse” esasına göre, dövüyor. Metrekareye 10 yumruk, 8 tekme düşüyor. Bazen tekme tokat da yetmiyor, eline ne geçerse onunla dalıyor curcunaya: Zerrin Egeliler maketi, Yadigar Ejder’in pabucu(69 Numara!) ve daha neler neler! Filmdeki kavga sahnelerinin bolluğundan bahsetmeye gerek yok. Özellikle ilk kavga sahnesinin sinemamız için bir kült olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Ali’nin bir yandan sevgilisiyle tartışırken diğer yandan da mekânda çıkan kavgaya müdahil olması, 6 kişiyi birden tek yumrukla tespih gibi sıraya dizip akordeon gibi yıkması, örneğine Hong Kong sinemasında bile az rastladığımız türden komik ama yaratıcı ve sevilesi bir saçmalığın en uç seviyesi.  Hele Ali’nin adamları yeterince dövdükten sonra merdiven korkuluğuna oturtması, adamların da korkuluktan kaya kaya aşağıya süzülmesi… Allah’ım sen aklımıza mukayyet ol!

Gırgır Ali scenes

“Ben 73 yaşındayım. Hala hayalle yaşıyorum” diyen Çetin İnanç film çeker de olaylar bununla sınırlı kalır mı? Elbette kalmaz. Ali, gelen esrarengiz bir telefon üzerine gittiği bodrum veya mahzen benzeri bir yerde iskelet kostümlü bir yaratık (Killing?) ile bir gladyatörü de önce öpüp sonra dövmeyi ihmal etmiyor. Eee Gırgır Ali gönlü bol adam, sevgisi de köteği de evrensel! Spoiler vermek gibi olmasın ama filmle uzaktan yakından ilgisi olan herkesi önce öpüp sonra döven Gırgır Ali, filmin sonunda izleyiciyi de unutmuyor:

-Bu filme geldiğiniz için hepinizi öperim!

Oyunculuklar vasat seviyede. Sinemamızın gelmiş geçmiş en yakışıklı jönlerinden ve aksiyon yıldızlarından biri olan Cüneyt Arkın’ın komedi oyunculuğu her zamanki gibi bana yavan ve yapmacık geliyor. Herkes aynı fikirde değil ama maalesef ben böyle düşünüyorum. Ayrıca keşke Turgut Özatay’ın (Barmen) daha çok rolü olsaydı diyorum.

Film, her ne kadar 1982’de çekilmiş ve aradan koskoca bir 12 eylül geçse de  genel atmosfer olarak 70’li yılların avantür filmlerini hatırlatıyor: Derleme müzikler, ucuz espriler, bol argo, bir sürü beyin yakıcı özdeyiş:

-Zevksiz çocuk, ne dayak seviyorsun ne elma… Ben de bıçak sevmem!

Ya da felsefi derinliklerine henüz nüfuz etmeyi başaramadığım buram buram cinsiyetçilik kokan şu özdeyişe ne buyrulur?

-Kadın aklı içkisiz boş bir testi gibidir, testi kırılırsa kadının kafası işlemeye başlar.

Gırgır Ali’de çıplaklık her ne kadar 70’li yıllardaki gibi rahatça kullanılamıyor olsa da oldukça kaba bir teşhircilik söz konusu…

B-filmleri seven birisi olarak “Dünyayı Kurtaran Adam” filmini (kötü anlamda) “kötü” olarak görürüm. Kötü olmasının nedeni kötü hikâyesi, başka filmlerden uçurma görüntüleri,  baştan savma dekorları veya berbat kostümleri değildir. Kötüdür; çünkü kurgunun kötülüğü yüzünden film akmaz. Çetin İnanç’ın yanlış bir biçimde bu filmin gölgesinde çok kaldığını düşünürüm hep. Çetin İnanç’ın gerçek potansiyelini görmek isteyenlerin Gırgır Ali’ye bir göz atmasını tavsiye ederim. Zira bu film “o kadar kötü ki gerçekten çok iyi” diyebileceğimiz türden bir başyapıt, tuhaf olan bir sürü şeyin doğru oranlarda birbiri içinde eriyerek şalgam suyu kabilinden sevilesi bir anomaliye dönüştüğü bir curcuna!

blank

S. Özgür Ilgın

1977 Yılında Aydın'da doğdu. Üniversitede bir elin parmakları kadar üyesi olan Felsefe Topluluğunun çıkardığı, iki elin parmakları kadar “tirajı” olan Yitik adlı fotokopi fanzinde öykü ve albüm tanıtımları yazdı.

Blues, Heavy/Rock, Doom, Thrash, Death, Jazz ve Proggressive müziğe bayılıyor. Sergio Leone'yi David Lynch'i, Stanley Kubrick'i, Metin Erksan'ı, Ertem Eğilmez'i, Nuri Bilge Ceylan'ı, Zeki Demirkubuz'u ve Yılmaz Atadeniz'i çok seviyor, sinema ve müzik gibi eğitiminin olmadığı konularda ukalalık etmekten çok hoşlanıyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Görmediğin Denizin Resmini Çizmek: Kuru Otlar Üstüne (2023)

Kuru Otlar Üstüne, ailenin ne demek olduğuna ve evlatları üzerindeki
blank

Hwanghae / The Yellow Sea / Ölüm Denizi (2010)

Hwanghae, Güney Kore’nin sinemaseverlere şimdilik son hediyesi. Nefes nefese izlenen,