50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü Ramin Matin’in Kusursuzlar filmiyle paylaşan Cennetten Kovulmak filmi, İstanbul’da çoğunlukta Kürt işçilerin çalıştığı bir inşaatta elektrik mühendisi olarak çalışan Emine ile ağabeyi JİTEM tarafından öldürülen küçük Ayşe’nin hikâyesini paralel bir şekilde anlatıyor.
Antalya’da En İyi Film, Yardımcı Kadın Oyuncu (Gülistan Acet) ve Jüri Özel Ödülü’nü (Rojin Tekin) kazanan filmin yönetmeni Ferit Karahan ve oyuncuları Gülistan Acet, Aziz Çapkurt, Rojin Tekin ile Murat Tolga Şen’in Antalya’da festival zamanı, ödüller henüz açıklanmadan yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.
Cennetten Kovulmak sizin ilk yönetmenlik deneyiminiz ve ilk filminizle Antalya’da olmaktan dolayı mutlu musunuz? Ve neden Adana değil de, Antalya?
Ferit Karahan: Festival iyi gidiyor. Ben Adana’da bulundum ama kısa metraj filmimle oradaydım. Burada olmak benim için daha heyecan verici ama festivaldeki filmlerin bana çok hitap ettiğini söyleyemem. Sadece az önce çıktığım Ramin Matin’in filmi Kusursuzlar’ı çok sevdim.
Kendi filminizle kıyasladığınız zaman, o alır ben alamam gibi bir düşünceniz oldu mu? Ya da sizin filminle ilgili ödül beklentiniz var mı?
Ferit Karahan: Hayır, yok.
Ödül alırsanız, şaşırır mısınız?
Ferit Karahan: Evet, şaşırırım. Ramin’in filmi bence şu ana kadar izlediğim en iyi filmdi.
Cennetten Kovulmak filminin hikâyesini anlatır mısınız biraz? Yapım süreci ve fikir nasıl gelişti, biraz bahsedebilir misiniz?
Ferit Karahan: Fikir aslında şuydu: En başındaki sahne vardı sadece. Emine ve Ayşe birbirlerini teğet geçiyorlardı. Birbirlerinin geçmişlerinin ve geleceklerinin tersine bir yolculuktu aslında. Ama o dönem sürekli Kur’an-ı Kerim ve Tevrat metinleri okuyordum. Oradan bir hikâye çıkarmak istedim. Bir ötekinin hikâyesini çıkarmak ve bir yere varmak istedim. İki tane gerçek hikâyenin olması gerekiyordu. Bir tanesi zaten çok yakın olduğum bir hikâyeydi, Kürt bölgesinde geçen. Diğeri de inşaatta tanık olduğum bir hikâyeydi.
İnşaatta nasıl tanık oldunuz?
Ferit Karahan: Ben mühendislik yaptım inşaatta. Sonra yazmaya başladım, bir sene kadar sürdü bu süreç. Sonra bakanlığa yolladım. Bakanlık destekledi.
Filmin bütçesinin ne kadarını Bakanlık desteği oluşturuyor?
Ferit Karahan: Yüzde otuzunu.
Ne kadara mal ettiniz filmi peki?
Ferit Karahan: Altı yüz bin TL.
Oyuncu seçimi nasıl oldu?
Ferit Karahan: Ona çok dikkat ettim. Yani, kafamda belliydi ve epeyce aradım. Çok zor oldu bu süreç benim için, Ayşe’yi çok aradım mesela.
Ayşe’yi nasıl seçtiniz?
Ferit Karahan: Emine ile Ayşe son ana kadar belli değildi. Ama her ikisini de yüzlerce insan arasından seçtim. Köy köy dolaştım onun için. Gülistan’ı ve Narin karakterini bulmak da zor oldu. Bir sürü karakter için bir sürü alternatif vardı. Aziz de benim yakın arkadaşım mesela.
Aziz’de bir Yılmaz Güney duruşu görüyorum bazen… Peki, Ayşe (Rojin Tekin) sen bu filmde oynadığın için mutlu musun? Nasıldı oyunculuk yaparken heyecanlandın mı?
Rojin Tekin: Evet.
Biri yardımcı oldu mu sana?
Rojin Tekin: Yönetmen yardımcı oldu.
Ne yaptınız sahneleri çekmeden önce? Nasıl çalıştınız?
Rojin Tekin: Prova yaptık, senaryoyu okudum.
En zorlandığın, korktuğun sahne hangisi oldu?
Rojin Tekin: Bir kahvede, ağabeyimle olan sahnede zorlandım.
Peki, bundan sonra oyunculuk yapmaya devam etmek istiyor musun?
Rojin Tekin: Evet.
Bu festivalde ödül alsan sevinir misin?
Rojin Tekin: Evet, sevinirim.
Gülistan hanım, sizin filme dahil olma sürecinizden bahsedelim. Ferit Bey seçti sizi ama siz senaryoyu okuduktan sonra ne düşündünüz? Rolünüzden biraz bahsedebilir misiniz? Bir de festivalde filme gelen tepkilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Gülistan Acet: Benim Ferit’le tanışmadan önce devam eden bir sinema eğitimim vardı. Üç sene kadar eğitim almıştım. Sonra Ferit’in bu filmi çektiğini ve Kürtçe bilen bir kadın aradığını öğrendim. Epey bir zaman aramış Narin karakteri için ama bulamamış. Sonra görüştük Ferit’le ve birkaç cümleden sonra tamam dedi. Senaryoyu bana öncesinde göndermişti tabi. Senaryoyu okuduğumda ise çok tanıdığım bildiğim bir hikâyeydi. Hatta Narin için öyle çok çalışma, oynama gereği hissetmedim açıkçası. Çünkü ben de Kürdüm ve o bölgedenim. Provalar aldık, oyuncu koçumuz vardı onunla çalıştık uzun bir süre. Sonra ben bayağı bir senaryoya, çekim aşamasına, kamera arkasına, önüne dâhil oldum.
Kolektif bir çalışma anladığım kadarıyla.
Aziz Çapkurt: Sonra hayatına da dâhil oldu.
Öyle mi?
Gülistan Acet: Evet, film sonrasında evlendik.
Tebrik ederim…
Ferit Karahan: Teşekkürler. Aziz’le ilgili olarak da şunu anlatayım. Bir gün ofise çağırdım. Aslında onun oynadığı karakter benim ağabeyimin karakteri. Yardımcı yönetmenim, diğer yapım grubundaki arkadaşlar şüpheyle bakıyorlardı Aziz’e. Ben bir sahne oynamasını istedim ondan ve oynadı. O an gözümün önünde ağabeyim canlandı ve sonrasında beni kimse vazgeçiremedi Aziz’den.
Daha çok film çekebilsek, Aziz yeni Yılmaz Güney olacak çünkü müsait, referansları var. Ben benzetiyorum, bir de perdede seyirciye geçişi güzel. Oyuncu bu adam diye düşünüyorsun, her oyuncuda bu ışık yok.
Ferit Karahan: Evet ve kameranın da arkasını bilmek büyük bir şanstı bizim için. Aziz, hakikatten duruyor, yönetmeni anlamaya çalışıyordu. Filmin zaten son on günü çekim yaparken senaryoyu neredeyse bir kenara bıraktım. Sadece başlıklarını aldım ve Gülistan, Rojin, Aziz ve diğer iki oyuncumla birlikte neredeyse doğaçlama yaptım. Filmin yirmi sahnesinden fazlası doğaçlama olarak çekildi. Orada bir şey yakaladım ve onun üstüne gitmeye, oradan bir şey çıkarmaya karar verdim. Onların bana verebilecekleri şeyi almaya çaba gösterdim. Biraz daha zaman olsaydı belki daha iyi olabilirdi ama…
Aziz Çapkurt: Tabi bu hepimiz için büyük bir avantajdı aslında. Birbirimizi bu kadar yakın tanımamız, Ferit’le bizim eski arkadaş olmamız kısa filmden, çok büyük şans oldu.
Ona paralel bir soru sormak istiyorum. Siz böyle arkadaş, eş olmuşsunuz, öbür tarafta Ezgi Asaroğlu var. O daha çok TV’de oynayan bir yüz. O ekiple ilgili bir sıkıntı yaşadınız mı? Siz yakın arkadaşlar olarak o daha dışarıdan gelmiş gibi?
Ferit Karahan: Evet ama çok ayrı hikâyeler olduğu için sorun olmadı.
Zaten çok fazla yan yana gelmediniz çekimlerde değil mi?
Ferit Karahan: Biraz öyle. O ekipte de Jülide ile Ezgi vardı ve Ezgi’nin biraz da diğer Kürt çocuklarla biraz mesafeli olması gerekiyordu, mühendis tarafında ve işçi tarafında. Ama Jülide ve Ezgi birbirlerine çok benziyorlar görünüş itibarıyla. Orada da çok zorlanmadım açıkçası. Onların da çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Bir yönetmen açısından çok önemli bir şey bu. Oyunculukların, atmosferin çok iyi olduğunu, o sıcaklığın yansıtıldığını söylüyorlar. Bu onların bana verdiği bir şey aslında.
Evet, o akrabalık hissi geçirilmiş. Böyle bir film çektiğiniz zaman çok ince bir ipin üzerinde yürüyorsunuz, çünkü bu meselenin filmde olduğu gibi ayrı iki tarafı var. Türk tarafı ve Kürt tarafı var. Provoke etmekle, manipüle etmekle ya da konuyu kedi pencerenizden anlatmakla suçlanabilirsiniz. Yönetmenin ya da senaryonun yaşananlara dair bir yargısı yok. O dengeyi nasıl kurabildiniz?
Gülistan Acet: Senaryonun kuruluşu zaten böyleydi. Ferit her iki yandan da bakmaya çalışıyordu. Yani bir Kürt olarak, Kürtlerin acısını Türkler görsün gibi bir çaba içerisine girmedi. Türk-Kürt ayrışmasını tetikleyen bir şeyden çok; benzetme, birleştirme, aynı seviyeye getirme çabası içerisindeydi. Zaten senaryonun ilk aşamasından beri böyleydi ve sonrasında da açıkçası çok uğraş gerektirmedi. Bir de çok kötü örneklere tanık olmamız sebebiyle hepimiz buna kaymaması için elimizden geleni yaptık.
Sen ne düşünüyorsun Aziz?
Aziz Çapkurt: Bana kalırsa, Cennetten Kovulmak böyle meselelere dair büyük sözler söylemek yerine sadece anlamaya çalışan bir film. İki tarafı da anlamaya çalışan, bir yargısı olmayan ve bir şey için budur demek yerine iki tarafı da göstermeye çalışan bir film.
Seyircinin yorumuna bırakıyor bu noktada. Vicdanı olan bir film ve senaryo olmuş…
Aziz Çapkurt: O yüzden çok daha yalın ve naif zaten. Bu sebeple seyirciler ılımlı buldu filmi.
Bir taraf seçersiniz ve o tarafa yanaşır, öbür tarafı karşınıza alırsınız. Bu her zaman en kolay seçenektir. Ama iki taraf arasından yürümek ve iki tarafa da bir şeyler göstermek çok zordur. Her iki taraftan da suçlamalarla karşılaşabilirsiniz.
Aziz Çapkurt: Son tahlilde, sinema bir öykü anlatır, sorunları anlatır ama tek derdi bu sorunu nasıl anlatacağı değildir çünkü karakterler de önemlidir. Bu açıdan, Ferit’in hangi karakterleri seçtiği çok önemli. Mesela Mavi Ring, doğrudan bir mücadelenin parçası olan karakterleri anlatıyordu. Dolayısıyla hikâyesini de öyle kurmak zorunda ve bu kadar içeriden mücadele eden insanları anlattığınız zaman, dilinizin biraz da net olması lazım. Hangi tarafta durduğunuzun çok belirgin olması lazım. Ferit aslında tam da bu noktada, bu mücadelenin dışında kalmaya çalışan kişilere odaklandı. Ama her ne kadar onaylamasalar da, uzak durmaya çalıştıkları o savaş gerçekliği dönüp yine onları buluyor ve hiç o karakterlerden beklemeyen bir sonları oluyor.
Kaçmaya çalıştıkları şeyin içerisine giriyorlar.
Aziz Çapkurt: Tam da böyle çünkü gözünüzün önünde büyük bir acı yaşanıyorsa, bundan hiç kimsenin kaçması mümkün değil.
Ferit Karahan: Ben başta filmi yapmadan önce şunu kendime şiar edinmiştim. Bir film yapacağım ama slogan atmayacağım. İki tarafı da anlamaya çalışacağım ve her iki tarafa da, birbirinize düşman olmadan, inat etmeden bir şeyleri halledebilirsiniz mesajı vereceğim demiştim. Sonuçta her ne kadar kafamdaki bütün şeyi yapamamış olsam da, imkânlardan kaynaklı, denedim.
Sinemamız hep hikayesini kendi tarafına doğru anlatmaya meyilli bir sinemadır. Yani bir haklılık varsa bile o haklılığı zaten takdir edenler için sinema yaparız. Öbür tarafı tavlamaya çalışmayız hiçbir zaman. Ya da ona anlatmaya çalışmayız. Sizin filminizde seyreden insanların milliyeti önemli değil meseleyi anlamaları için…
Ferit Karahan: Benim için hakikatten bir keşif gibi oldu. Çünkü setteyken şunun farkın vardım ki, ben Türkleri yeterince tanımamışım. O anne ağladığı zaman ya da Ezgi’nin durumu… Kürtleri çok iyi tanıyorum; benim ağabeyimi, ablamı, kardeşimi canlandırıyorlar. Ve ben bu bakış açısındaki değişimi önce kendimde gerçekleştirdiğimi düşünüyorum. Kendi önyargılarımı ve yargılarımı kırdığımı düşünüyorum. Benim için bu yüzden çok önemliydi, bu bir keşif süreciydi. Bir adım ötesi mesela çok daha demagojiye gider, slogana giderdi. Bunlara çok girmek istemedim. O yüzden çok hassas ince bir yol vardı önümüzde. Neredeyse sırat köprüsünde yürümek zorundasınız. Bunun beni de filmi de diri tuttuğunu düşünüyorum.
Türk sinemasında hızla bir hikâyeden kaçış var. Artık doğrusal hikâyeler değil de, döngüsel hikâyeler anlatılıyor. Sizinki daha doğrusal. İnsanların başlarına bir şeyler geliyor, bir şeyler yaşıyorlar, devam eden bir süreç var. Bu anlamda hikâye anlatıcısı bir yönetmen olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ferit Karahan: Feyzimi oradan aldığımı düşünüyorum açıkçası. Biz hikâyeden gelen insanlarız biraz, sözlü kültürden gelen insanlarız. Kürt kültürüne yazılı edebiyat çok sonradan girdi ve çocukluğumuz o hikâyelerle geçti. Yani hikâye anlatmak beni mutlu eden, benim sevdiğim şey. Benim için sinema bu demek. Bir tiyatro ya da bir sanat yapıtının bir hikâyesi olması gerekiyor ve ben böyle öğreniyorum sinemayı…
Aziz Çapkurt: Hikâye konusunda Ferit’e katılıyorum. Sonuçta Doğu toplumuyuz, bunu derken de Türkiye’nin doğusunu kastetmiyorum. Bu topraklar hikâye üzerinden aslında bu noktaya geliyor, kültür böyle oluşuyor. Ama Avrupa’da bu durum farklı, karakterler ön plânda çünkü Avrupalı bireyci. Burada ise hep hikâye var, karakterlere yer yok çok fazla. Bana kalırsa, karakter meselesini çözdüğümüz zaman sinemamız çok daha farklı bir boyuta geçecek.
Ödül konusunda beklentileriniz var mı?
Gülistan Acet: Yönetmenimiz çok alçak gönüllü, iki tane festivalde yok bizi almamışlardır diyecek kadar hem de ama biz güveniyoruz. Özellikle birkaç ödülün garanti olduğuna inanıyorum ben.
Gösterim şartları kötüydü. AKM’nin projeksiyonu bana çok zayıf geldi. Tam olarak çektiğiniz şeyi göremediğimizi düşünüyorum.
Ferit Karahan: Evet hakikatten öyle. Ben filmin testini Feriye sinemasında yaptım ve sanki 3D seyredermiş gibiydi. Orada epey uğraştık, sesler vs. harikaydı. Ama uğraştığımız hiçbir şeyi burada duymak dahi mümkün olmadı. İzlerken başımı kuma gömesim geldi resmen. Gösterim koşullarının kötü olması çok zorluyor bizi…
Çok teşekkürler…
İlk yayınlanma: Hayal Perdesi sitesi – 19.10.2013