Bir filmin içine girip orada yaşamak… Öteki Sinema’da bu sefer biraz içselleştirilmiş bir liste yapalım istedik. Ters Ninja’dan dostumuz Ege Görgün’ün S-Files sorularından biri bu aynı zamanda… Woody Allen’ın “The Purple Rose of Cairo” filmindeki gibi, eğer fırsatınız olsa her şeyi bırakıp hangi filmin içinde yaşamak isterdiniz…?
Tek soru, tek film… Bu mesaj Öteki Sinemacılara ve diğer sitelerden dostlarımıza, önemsediğimiz sinema yazarlarına gitti. Onlar da önem verip içinde yaşamak istedikleri filmi ve sebebini yazdılar. İşte “Bir Film Bulsam da Hayatımın Geri Kalanını İçinde Yaşasam” listemiz.
Serdar Kökçeoğlu
Stanley Kubrick’in kitaptan yola çıkarak yarattığı ve bambaşka yerlere vardığı Otomatik Portakal evrenine uğramak, garip ve garip olduğu kadar da çekici bir fikir gibi geliyor bana. Şüphesiz Alex ve arkadaşlarının sergilediği şiddette gördüğümüz, dehşet bir şiddet ve vahşet ortamı hakim bu dünyada. Stanley Kubrick’s Boxes belgeselinde de gördüğümüz gibi, yönetmen filmin distopik ve kaotik mekanlarını seçmek için epey bir araştırma yaptırmış ve ortaya fütüristik bir İngiltere çıkmış. Tabii filmin fütüristik tasarımları 70’lerin ‘gelecek’ anlayışından derin izler taşıyor.
Bu iyi tasarlanmış dünyada Alex’lerin komşusu olurdum herhalde ben. Alex’in gürültülü klasik müziğinden rahatsız olmaz, onun çetesine karşı aynı anda dehşet bir korku ve anlaşılmaz bir ilgi duyardım. Yine de eğer gün içinde benim apartmanın girişine yaptğım duvar yazılarının önünde oturuyor görseydim onları, apartmandan çok fazla dikkat çekmeden çıkmaya çalışırdım. Alex’in tutuklanması ve ardından katıldığı deney hakkındaki haberleri yakından takip eder; dünyayı pencerenin arkasından izleyen, hayal gücü geniş bir çocuk olarak, Alex ve çetesi üzerine ucuz hikayeler yazardım.
Belki Alex’in iki kez evine girdiği takıntılı yazar gibi bir yazar olurdum gelecekte. Yine de Kubrick’in seçimini, başlangıçta kadınla yaşayan yazarın, ev baskının ardından güçlü kuvvetli ve de seksi bir erkekle yaşamaya başlamasını gülünç bulduğumu söylemeliyim. Sokakların anarşisi bana çekici gelir ve hayalgücümü çalıştırırdı ama Alex’in korkak komşusu olarak çoğu zaman evde hikayeler yazan bir adam olurdum herhalde ben.
Mesela. Bir keresinde Alex’i plak pasajında görmüş ve etrafımızdaki kalabalıktan cesaret alarak, hemen dibine gidip plakları karıştırmaya başlamıştım. Zararsız bir şekilde kafasını plaklardan kaldırıp bana baktı ve; ‘bak bak bak, sen üst katta şişko ailesiyle yaşayan ve geç saatlere kadar sıkıcı gitar müziği dinleyen çocuk değil misin? Nihayet, gitardan ne kadar nefret ettiğimi söylemek için bir fırsat yakalayabildim…’ dedi alaycı bir şekilde. Hemen oradan kaçtım, ağzının leş gibi bozuk süt koktuğunu anımsıyorum… Diyebilirdim.
Osman Cavcı
Beğendiğimiz film sorulmamış! O halde eğlenceli bir şey olsun. Enteresan cevaplar vermekten de kaçınmalı… Reklamcı buluşları gerzekliğine düşmemeli… “Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak” neden olmasın?
Ege Görgün
Sanırım çok kişi söyleyecek ama, elden bişi gelmez. Star Wars evreninde bir Jedi olmak isterdim. Özellikle ölümle barışık, insani zaaflara ise mesafeli hallerine hastayım. Dikkat ederseniz ışın kılıcına sıra bile anca geldi…
Murat Kızılca
Herhangi bir post-apokaliptik film olabilir. İnsanların daha ilkel ama sanki daha anlamlı sebepler uğruna yaşam mücadelesi verdiği bir dünyaya özlem belki de.
Ezgi Aksoy
hiç böyle düşünmemiştim daha önce. sevdiğim onlarca film olmasına rağmen, bir filmin içinde yaşamak farklı birşey. sanırım “Hair” (1979) olabilir ya da “Gırgırıye’de Şenlik Var” (1981) olabilir. ve hatta herhangi bir siyah beyaz Sadri Alışık filmi olabilir, özellikle de “Ah Müjgan Ah” (1970)..
Burak Göral
Nine filminde Daniel Day Lewis’in karakterinde yaşamak isteyebilirdim… Marion Cotillard ile evli, Penelope Cruz metresi, Nicole Kidman’la platonik aşık, üstelik bir Kate Hudson’ı reddediyor arada! :)
Melis Zararsız
kill bill’de beatrix kiddo’yu izlerken hep “yürü beee” dediğimi hatırlıyorum, kiddo olayım ben, çelimsiz bir kadın olayım ama uçayım kaçayım kırayım dökeyim, düşmanlarım “en sevdiğim düşmanım sensin” desinler, ölmemi isterken bile saygı duysunlar :)
Masis Üşenmez
Ben Geleceğe Dönüş II’de (1989), 2015’de geçen bölümde olmak isterdim. O uçan kaykaylara binerek etrafı dolaşır, Marty’nin girdiği kafede takılır, onun şaşkınlığına gülerek eşlik ederdim. Sonra da Delorean’ı sakladığı yere gider o güzelim hurda yığını ile bir fotoğraf çektirirdim. Belki şeytan dürter bir de Delorean’a atlayıp Marty’nin gitar çaldığı bölüme gidip canlı canlı performansını izlerdim. Kim bilir… Arada Marty’e de korkak tavuk diye bağırırdım mutlaka.
Banu Bozdemir
Köprüüstü Aşıkları… Biraz duygu yoğunluğu fazla olacak ama mezarlık başında yas tutan kadın ya da ona tutulan yas kıvamından çıkmak istedim biraz. Serseri ruhum seslendi bana, sen gözlerini kaybetmek üzere olan Michéle olabilirsin dedi… Çirkin ve biçimsiz bir adama aşık olabilirsin ama onun gerçek aşk olduğunu bilirsin dedi… Köprüleri de severim, serserileri de.. onların altnda yaşayan şarapçıları da, sokakları da… hepsini bir arada bana sunan filme şapka çıkarırım, hem herkesin yolunun düşmesi muhtemel o köprüye, yalnız da kalmayız… Eğer sıkılırsam köprüden atarm kendimi, bak yine yas tutulan kadın oldum.. dedim ya ben Michéle olmalıyım, görmesem bile yaşamalıyım, atlayıp zıplamalıyım…
Mesut Kara
karpuz kabuğundan gemiler yapmak
Fırat Sayıcı
Yüzüklerin Efendisi filminde elf ırkından herhangi biri olmak isterdim…
Utku Uluer
Şimdi ben Star wars diyeceğim de zaten Old republic’i bekliyoruz. Star Trek desem yeni kilolarla Klingon olmak durumunda kalırız. Pek fantastik veya ilginç de gelmez. Ben yine de 3 film arasında teredütte kaldım. 1. veya 3. Planet of the apes, Elm sokağının kabusun her hangi bir bölümü (freddynin hakkından nasıl gelirim) veya Çarli’nin melekleri :)
Funda Sularöz
Grease. aşk, müzik, dans, arkadaşlık, mizah, heyecan bir arada; daha ne olsun!
İlker Güler
Mavi Boncuk (1974) – Emel Sayın’ı kaçıran o muhteşem ekipte olmak isterdim. Mavi Boncuk, Yeşilçam ve Arzu Film’in bence en sıcak, en samimi filmi. Zengin kız – fakir oğlan Yeşilçam’ın, Türkiyem’in hikayesi ancak bu kadar güzel anlatılır.Yaşadıkları ev, mahalle,arkadaşlıklar sizi daha ilk dakikadan itibaren içine çeker. Hele ki öyle kalabalık bir ortamda büyüdüyseniz resmen çocukluğunuzu tekrar yaşarsınız. Bugün yazılı ve görsel basında kendilerini dünay güzeli olarak lanse edenler Emel Sayın’ın o zamanki güzelliği karşısında saygı duruşuna geçmeliler.Soğuk algınlığında, depresyonda tedavi niyetine kesinlikle izlenmeli. Doktorunuzun vereceği en güçlü ilaçtan dahi etkili bir yapım. Moralinizi tavan yaptıracak, ağlarken güleceksiniz. Defalarca izlenesi bir başyapıt.
Yasin Karakaya
Forrest Gump filminde Forrest’ın kendisi olarak dünya’ya onun penceresinden bakmak harika olurdu!
Hakan Tunga Kalkan
“Bülbülü Öldürmek” filminin ben de ayrı yeri vardır. Sanırım ilk olarak 1983 senesinde TRT’de yayınladığında seyretmiştim.
Turgay Özçelik
Yüzüklerin Efendisi filminde elf ırkından herhangi biri olmak isterdim…
Can Evrenol
Polis Akademisi filmlerinden birinde yaşamak isterdim ben herhalde… Yani, kütüphaneme şöyle bir baktım da, içerisinde yaşamak isteyeceğim bir film pek göremedim. Benim en sevdiğim filmler hep aslında içerisinde kesinlikle yaşamak istemeyeceğim filmler! Onu bırakın en yüreğimi ısıtan, en sıcak bulduğum, hatta güldüren filmler bile öyle. Lock-Up (Hür Kan)’daki hapishanedeki amerikan futbolu maçı, veya Very Bad Things’deki otelde bekarlığa veda partisi, ya da Krull’da prensesi kurtarmaya giden cesur savaşçılar… sonları hep çok karanlık bunların.
Melahat Yılmaz
Gerçekler sizi sardığında tek sığınağınız hayal gücünüzdür. Acı her yere sis bulutu gibi yayılır. Her daim gülemezsiniz ve bazen ağlamak da yetmez. Duvarlar mengenedir, siz kendi hayatınızın kölesi olursunuz. Sadece ve sadece tek bir gücünüz vardır bu gidişata dur demek için. Hayal gücünüz… Hayat sizi sığ gölgelere çektiğinde gözlerinizi kapatır, öylece beklersiniz. Çıkışı bulmak bu labirentte zordur bazen. Tek yol vardır kendinizi hayalinizin kollarına bırakmak. Ölüm bile siz hayalini kurarken daha sıcak gelir. Sizi saran bir battaniye gibi… Ben Pan’ın Labirenti’nin içinde Ofelia ile beraber çıkış yolunu arıyor olmak isterdim, gerçekte bana kim olduğumu gösterecek olan yolu…
******
Türkiye’nin değerli sinema yazarlarına çok teşekkürler… Ayrıca, Türkiye’nin en çok okunan sinema platformu beyazperde.com‘da eş zamanlı olarak bir forum başlığı açıldı. Soru aynı; “Hangi filmin içinde yaşamak isterdiniz…?” Öteki Sinema okurlarının o başlığı da yorumlarıyla şenlendireceğini düşünüp linkini veriyorum ve biliyorum ki herkes bir filmin içine saklanıp orada devam etmek ister. İlgili forum linki: http://www.beyazperde.com/mesaj/756687
Tabi ki” Herşey Çok Güzel Olacak ”Neden?Çok basit.Bana kendimi iyi hissettiriyor!
the lost world ya da jurassic park içindeki ekipten IAN MALCOLM olmak harika olurdu….
Ahah ben film olarak değil ama kitap olarak bu soruyu sorardım. Pek tabi olarak yanıtım Yüzüklerin efendisi, gariban ama mağrur kılıcım ile kuşağım diyen yolgezer Aragorn olurdu:) filmi zayıf kalsa da filmi tercih edenlere yan masadan 35lik murivor gelsin:) animeler kabul ise howl un oynak şatosu (bir yerde böyle tercüme edildiğini görmüştüm:) ) eviniz hem var hem yok, sophie gibi ideal bir sevgiliniz var, eh bir de büyücüsünuz. Dünya sakin kalabalık da değil. 10 numero hayat olurdu:)
(imlami bağışlayın blackberry denen şeye yeni alistim)
ne diyem “das boot” mu diyem yani? aman evlerdek uzak olsun. “blues brothers” iyidir mi? orada yaşim ben.
Valla ister inanın ister inanmayın her zaman “Dawn of the Dead” gibi bir zombi filminin içinde olmak istemişimdir. Heleki 2004 versiyonu olursa dadından yinmez. Alışveriş merkezinin çatısında Kenneth ve Andy’nin oynadığı ünlü kişiler oyununu oynamak isterdim büyük zevkle :)