Bu yıl 17-26 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde yarışma filmleri içerisinde yer alan Beginner, kendi halinde bir taksi şoförünün duygusal ve bir o kadar da gayretkeş hikayesini konu alıyor. Güven Kıraç, Birsen Dürülü, Ali Uyandıran gibi isimlerin başrolleri paylaştığı filmin yönetmen koltuğunda ise ilk uzun metrajının altına imzasını atan Burçak Üzen oturuyor.
Filmin konusuna değinmek gerekirse, yakınları tarafından “Baba” olarak hitap edilen Faruk, tek başına yaşayan ve hayatın monotonluğu içerisinde oradan oraya savrulan bir taksi şoförüdür. Faruk’un hayattaki tek gailesi, İngilizce öğrenebilmektir. Bu, çevresi tarafından eleştirilen hatta yer yer dalga geçilen bir konu halini alsa da, Faruk’un baş koyduğu yoldan dönmeye pek de niyeti yoktur. Bu dakikadan itibaren Faruk’un hayatına dair sır perdesini yavaş yavaş aralayan film, bir yandan merak uyandıran hikâyesiyle ilgi odağı olurken, öbür yandan ise dramatik yapısıyla izleyenin bam teline dokunmayı başarıyor.
Film, henüz ilk dakikalarında Faruk’un taksisinden izleyicisine merhaba derken, nasıl bir çizgide ilerleyeceğine dair en büyük mesajı da burada verir. Hayattan türlü manzaralarla açılışını yaparken, birçok insanın kendi yaşamına dair söylemine yer veren bu sekansta yalnızca “Ne diyeyim kardeşim” demekle yetinen Faruk’un çaresizliği, henüz en başta kendisini ele verir. Bu dakikadan itibaren Faruk’un, güçlü gibi görünen ancak savaşmaya mecali kalmayan halet-i ruhiyesi de açık bir şekilde resmedilir. Esasen filmin takındığı bu tavır, karakterin izleyicisi ile yakın bir bağ kurmasına da vesile olur. Evet, Faruk yorgundur, hayatın tecrübesini en acı şekilde tatmıştır ancak onun vazgeçmeye de niyeti yoktur. Bu da yalnızca çevresinin değil, tüm izleyicinin ona sevecen gözle bakmasının da önünü açar.
Burada filmin dramatik yapısını kurarken ilerlediği ince çizgeye de değinmekte yarar. Faruk’un hikâyesi, en başta trajikomik gelse de, dakikalar ilerledikçe bir drama evrilir. Ancak yönetmen Burçak Üzen, bir an olsun anlatısını ajite etmiyor; aksine en içten şekilde acıyı gözle görülür bir konuma yerleştiriyor. Burada fark yaratan husus, yönetmenin Faruk’un hikâyesi karşısında salya sümük ağlamamıza asla izin vermiyor oluşu. Esasen bu da anlatının en büyük gücünü oluşturuyor. Bir başka deyişle Beginner, kolaycılık tuzağına kaçmayan, anlatmak istediğini samimi bir şekilde aktaran ve bunu yaparken de izleyicisine aşırı kaçmayan bir dram armağan etmeyi başaran bir film.
Film başından sonuna dek ise, türlü çıkarımlar yapmamızın önünü açıyor. Hikâyenin merkezine yerleştirdiği Faruk vesilesiyle, her ne olursa olsun mücadele etmekten vazgeçmeme öğüdü, Beginner’ın cazibe merkezini oluşturuyor. 60 yaşlarındaki bir adamın, hayata tutunmak için tek çaresinin İngilizce öğrenmek oluşu ve çevresinden işittiği negatif eleştirilere rağmen bir an olsun vazgeçmeyişi, hiçbir zaferin kolay kazanılmadığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Esasen Faruk’un İngilizce macerası, filmi izleyen birçoklarının kendi hayatından çıkarım yapmasına da olanak sağlıyor. En ufak olumsuzlukta yahut çevrenin alaycı bakışında, “Ben yapmıyorum” diye kenara çekilmenin, hayattaki en büyük mağlubiyet olduğunu Faruk aracılığıyla bir kez daha hatırlıyoruz. Bu da, yılgınlığı bakışlarına dahi yansıyan bir adama her an saygı duyulmasını deyim yerindeyse zorunlu kılıyor.
Filmin tüm getirisi yalnızca mücadele değil elbette. Esasen Beginner çok katmanlı bir film. Bu yeri geldiğinde hikâyenin büyüsünü zedeleyebildiği gibi yeri geldiğinde de ise dramatik duruşunu doruk noktasına çıkarmasına yardımcı oluyor. Özellikle finale doğru vuku bulan “Aile” kavramı, Faruk’a karşı oluşan saygının da aynı paralelde artmasını sağlıyor. Ailenin, dünya üzerindeki en önemli yapı taşı ve her daim peşinden gidilmesi gereken bir kavram olduğuna parantez açan film, böylelikle naif bir tavır takınıyor ve bu yönüyle de alkışı fazlasıyla hak ediyor.
Tam da bu noktada filmin zaaflarına temas etmekte yarar var. Yukarı da değindiğim gibi, Beginner çok katmanlı bir film. Faruk’un hayat mücadelesi içerisinde yer eden, ancak bütüne pek bir katkı sağlamayan hikâyeciklerin fazlasıyla yer kaplaması, anlatıdan yer yer uzaklaştıran detaylar olarak beliriyor. Özellikle Faruk’un işte yaşadığı tatsız hadiselerin yahut alt komşusu ile girdiği münasebetin, gereğinden fazla filme dâhil edilme çabası, karakterin içinde bulunduğu ruh halini betimlemek yerine zaman zaman bu içten anlatının büyüsünü zedeliyor. İzleyiciyi bir beklenti içine sokan ancak bu yan hikâyecikleri finalize etmekte zorlanan Beginner, böylelikle oradan oraya savrulmaktan da kurtulamıyor.
Şunu belirtmekte yarar var: Faruk karakteri özenle yaratılmış, üzerine ziyadesiyle düşünülmüş ve deyim yerindeyse çaresizliğin vücut bulmuş hali olarak karşımıza çıkan oldukça özel bir karakter. Hele hele Güven Kıraç’ın eşsiz oyunculuğunu da işin içine katarsak, karakterle bağ kurmamız kaçınılmaz oluyor. Ancak onun dışında kalan tüm yapı taşlarının, hikâyede fazlasıyla yer kaplamasına rağmen, yere güvenle basmayan tavrı, Beginner’ın zaafı olarak beliriyor. Bu da Faruk dışında gelişen tüm sekansların yapay bir atmosferde geçmesine neden oluyor.
Filmin artı yönlerinden birinin de sinematografisi olduğunu belirmekte yarar var. Özellikle anlatının oldukça soluk renkler eşliğinde ilerlemesi, adeta Faruk’un çaresizliğini doruk noktasına çıkaran ana etmenlerden biri olarak beliriyor. Buna ek olarak, sanat yönetimine de hak ettiği övgüyü teslim etmek gerekir. Karakterin ruh haline uygun seçilen mekânlar ve onun boşvermişliğine birebir katkı sağlayan seçimler, Beginner’ın gücüne güç katan önemli detaylar.
Filmin değinilmesi gereken en önemli artılarından biri ise şüphesiz ki Güven Kıraç. Üzerine giydiği Faruk zırhını, olanca gerçekçiliği ile betimleyen ve karakterin çaresizliğine rağmen yılmadan mücadele edişini muazzam bir şekilde izleyicisine aktaran başarılı oyuncu, uzun süre hafızlardan çıkması pek de mümkün olmayan bir performansla karşımızda. Güçlü bir hikâyenin, bu denli eşsiz bir oyunculukla karşımıza çıkması ve Güven Kıraç’ın filmi neredeyse tek başına sırtlayan görüntüsü, Beginner’ı başlı başına değerli bir film olarak addetmemizin önünü açan sebeplerden.
Bir adamın, aldığı tüm darbelere rağmen hayata tutunma çabasını, kendine has bir üslupla ele alan Beginner, dramatik yapısını doğru bir şablon üzerine kuran, hüzünlü ve bir o kadar da naif bir film. Tam anlamıyla bir karakter sineması örneği olarak beliren ve Güven Kıraç’ın eşsiz oyunculuğuyla değer kazanan film, finale kadar diri tuttuğu gizemi ve son kertedeki vuruculuğu ile izlenmeyi ziyadesiyle hak eden ve üzerine çıkarımlar yapılması elzem olan, başarılı bir yerli film örneği olarak öne çıkıyor.