Genelde cinayet işleyen bir seri katil ya da suikastçı yaptığı işten zevk almanın yanında sessiz sakinliği ile bilinir. Bu sakinliği sorguladığımızda genellikle karşımıza kaybedecek bir şeylerinin olmadığı çıkar. Yani bunun altında yatan altın kural; hayatlarında bir aileye yer vermemeleridir. Bunun nedenini hepimiz az çok biliyoruz. Aile olması demek bir suikastçının tehdit edilebilir olduğu anlamına gelir ki bu da onların hayat tarzı olarak benimsediği suç ve cinayet arenasındaki yerlerine çomak sokar. Bu nedenle bir suikastçı geride kimsenin olmasını istemez. Ailesi olan bir suikastçı ise genel olarak filmlerde ailesi öldürülen ve onların intikamını alan adam olarak resmedilir. The Iceman ise olaya farklı bir açıdan bakmayı hedefliyor.
Dikkat! Okumakta olduğunuz bu yazı film hakkında sürprizbozanlar içerir, filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederiz.
Para karşılığı 100’den fazla adamı öldürdüğü iddia edilen Richard Kuklinski’nin gerçek yaşam öyküsünden esinlenilen filmde Kuklinski rolünü usta aktör Michael Shannon üstlenmiş. Film 1964 senesi ile açılıyor. Kuklinski, bir porno film şirketinde dublaj yapan sakin sessiz bir adamdır. Tanıştığı sevimli kadın Deborah Pellicotti (Winona Ryder) ile yakınlık kurmaya başlar. Bu sırada çalıştığı firmayı dönemin güçlü mafya ellerinden biri olan Roy Demeo (Ray Liotta) himayesi altına alır. Firmayı kapatan Demeo, orada çalışan sessiz sakin adam Kuklinski’ye bir şans verir. Eğer onun için adam öldürürse ona çok para kazandıracağını söyler. Kuklinski’nin buz gibi tavrı ve bir katil olmayı hemen kabul etmesi bizlere Iceman yani buz adam lakabının nereden geldiğini de anlamamızı sağlıyor.
Kuklinski para için soğuk kanlılıkla cinayetler işlerken evlendiği karısı Deborah’a da bu konuda yalan söyler. Finans sektöründe çalıştığını söyleyerek bu yalanı sürdürebileceğine inanır. Bir yandan hayata gelmiş iki çocuğu ile Kuklinski aslında nasıl bir risk aldığının farkında değildir. Bir süre sonra yine bir cinayet esnasında olaya tanık olan küçük bir kızı öldürmeyi reddeden Kuklinski’nin patronu Demeo ile arası açılır ve olaylar patlak verir. Parasız kalan Kuklinski başka mafya aileleri için adam öldürmeye başlar ki bu da Demeo’nun hiç hoşuna gitmeyecek ve ailesi için büyük bir tehdit oluşturacaktır.
Film gerçek bir hikayeden uyarlanmış ve gerçekliği de sonuna kadar hissettirmiş. Özellikle ailesi ile olan sahnelerde Kuklinski’nin ne kadar soğuk bir katil olursa olsun boşluğa düştüğünü duygusal düşüşler yaşadığını görmemiz biraz olsun empati kurmamızı sağlıyor. Aile kavramına yerinde bir vurgu yapan film paralı seri katillerin neden bir aile kurmak istemediklerinin nedenini güzel bir örnekle sergilemiş. 60-70 ve 80’lere uzanan mafya aileleri ve bunların sokak çatışmaları, güç ve para kontrolünün nasıl döndüğü, hangi dinamikler ile oyunların oynandığı fevkalade aktarılmış. İpin ucunda bir yaşamın nasıl olduğu ve bu diken üstünde yaşam ile ailesi için kaygılanan buz kadar soğuk olsa da bir suikastçının nasıl çaresizliğe düştüğünü izliyoruz. Bununla beraber filmin bir sekansında Mr. Freezy (Chris Evans) olarak bilinen bir katille yaptığı konuşmada, Kuklinski sıkıştığını ve işin içinden nasıl çıkacağını sorguladığını izliyoruz. Bu sırada Mr. Freezy ‘sen benim ailemi öldür ben senin aileni, geride ailemiz olmazsa endişelenecek bir şeyimiz de olmaz’ demesinin ardından Kuklinski’nin bakışlarında aslında soğuk bir katil yerine bir aile babasını görüyoruz. Filmin beklide benim için kırılma noktası bu olsa gerek. Ailesini hiçbir şekilde tehlikeye atmak istemeyen bir seri katilin bu hayatla başa çıkma çabası, kendisi için değil, ailesi için bu işten sıyrılmak istemesi, filmin başında talihsizce onu bu hayata iten durumları düşündüğümüzde hayli dramatik bir hal alıyor. Konu ailesi olunca ‘Iceman’ ne kadar soğuk olmayı başarabiliyor?
Ve sonunda her filmde olduğu gibi Kuklinski korkusuyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Ancak bir farkla; onun cezası çok daha büyük oluyor. 2 kere müebbet hapse çarptırılan Kuklinski ailesini bir daha hiç göremiyor. Belki onları güvende tutmayı bir nevi başarmış oluyor ama onun pişmanlığı öldürdüğü kişiler değil, ailesinin ona karşı inancını kaybetmesi, onları incitmesi oluyor.
Film ilk dakikasından son sekansına kadar insanı içine çeken biyografik bir suç draması olarak altın gibi parlıyor. Özellikle yönetmen Ariel Vromen çok iyi bir iş çıkartmış. Bunun yanında oyuncu seçimi nefis. Michael Shannon’dan Winona Ryder’a, Chris Evans’tan Ray Liotta’ya gerçekten nokta atışı aktör/aktrisler mevcut. Bunun dışında James Franco’yu da ufak bir rol ile filmde görmemiz mümkün. Şayet biyografik suç dramlarını seviyorsanız The Iceman seyirlik açısından doğru seçim olacaktır.
Egemen Tokatlıoğlu
The Iceman fragmanı / Tıkla izle!