Karşımıza ilk kez, kült korku filmi Critters’ın 3. devam filmiyle çıkan fakat yıllar içerisinde ortaya koyduğu performanslarla, günümüzün en önemli aktörlerinden biri haline gelen Leonardo DiCaprio, beşinci kez Oscar’a yürüyor.
Otistik bir çocuktan, hırslı bir işadamına kadar pek çok karaktere bürünen oyuncu, son olarak Diriliş (The Revenant) filmindeki olağanüstü oyunculuğuyla Oscar’a aday oldu. DiCaprio, 22 yıllık yolculuğun ardından, bakalım bu kez makûs talihini yenebilecek mi?
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Gilbert’in Hayalleri (What’s Eating Gilbert’s Grape, 1993)
Leonardo DiCaprio’ya, 19 yaşında ilk Oscar adaylığını getiren Gilbert’in Hayalleri, kısa bir süre önce oyunculuğa başlamış genç bir yetenek için müthiş bir başarıyı ifade ediyordu. Lasse Hallström’ün yönettiği ve küçük bir kasabada, obezite hastası bir anne ile otistik bir kardeşe bakmakla yükümlü Gilbert’in (Johnny Depp) yaşadıklarını konu alan filmde, otistik kardeşi canlandıran DiCaprio, kendisinden beklenmeyecek düzeyde bir performans sergiledi. Rolü için birkaç günlüğüne akıl hastanesinde kaldığı söylenen; tikleri ve mimikleriyle sarsıcı karakter sunan oyuncu, henüz o yıllardan büyük bir yetenek olacağını kanıtlıyordu.
1994 yılında, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk adaylığını kazanan DiCaprio’nun karşısına usta isimlerin çıkması ise talihsizliğinin başlangıcı oldu ve ödül, Kaçak (The Fugitive, 1993) filmindeki rolüyle Tommy Lee Jones’a gitti.
Göklerin Hâkimi (The Aviator, 2004)
Dünya sinemasının yetiştirdiği en önemli yönetmenlerden biri olan ve Taksi Şoförü (Taxi Driver, 1976), Kızgın Boğa (Raging Bull, 1980), Sıkı Dostlar (Goodfellas, 1990) gibi unutulmaz filmlere imza atan Martin Scorsese imzalı Göklerin Hâkimi de, toplamda 11 dalda Oscar’a adaylığına rağmen DiCaprio’nun yine elinin boş dönmesine neden oluyor.
Babasından kalan mirasla film çekmeye çalışan zengin işadamı Howard Hughes’ü canlandıran DiCaprio, ruhsal problemleri olan birini kusursuza yakın bir oyunculukla ortaya koyuyor. Ancak tahmin edildiği gibi DiCaprio, ilk kez aday gösterildiği En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü Ray Charles (Ray, 2004) rolüyle hafızalara kazınan oyuncu Jamie Foxx’a kaptırıyor…
Kanlı Elmas (Blood Diamond, 2006)
Afrika’daki elmas sektörü, savaş ve çocuk asker konuları üzerinden getirdiği sistem eleştirileriyle beğeni toplayan Kanlı Elmas, DiCaprio’ya da yeni bir adaylığın kapısını aralıyor.
O güne kadar çektiği pek çok filmi görülmeyen, hatta aynı yıl oynadığı Köstebek (The Departed) filmiyle de adından söz ettiren oyuncu, asıl performansını Danny Archer rolüyle gösteriyor. Fakat İskoçya’nın Son Kralı (The Last King of Scotland, 2006) filminden Forest Whitaker, Oscar heykelciğine uzanan isim oluyor.
Para Avcısı (The Wolf of The Wall Street, 2013)
2014 yılı Oscar Töreni, her açıdan tartışmalı ödül dağılımıyla anılsa da, sanıyorum en büyük hayal kırıklığını Leonardo DiCaprio yaşadı. Para Avcısı’ndaki karakteriyle, tüm adaylıkları içinde, Oscar heykelciğine en fazla yaklaşan performansını sergileyen DiCaprio, ne yazık ki Sınırsızlar Kulübü’nden (Dallas Buyers Club) Matthew McConaughey’in hezimetine uğradı.
20 yıl boyunca, hemen her rolüyle harikalar yaratan DiCaprio, biyografik filmler konusundaki ustalığını kibri ve hırsıyla meşhur bir sosyopat olan Jordan Belfort’la kanıtlasa da Akademi, DiCaprio’nun hayallerini bir başka bahara erteledi…
Diriliş (The Revenant, 2015)
Paramparça Aşklar ve Köpekler (Amores Perros, 2000), 21 Gram (21 Grams, 2003), Babil (Babel, 2006), ve Birdman (2014) gibi filmleriyle son yılların en önemli yönetmenlerinden biri haline gelen Alejandro González Iñárritu, filmografisinin en güçlü filmine imza attı. Leonardo DiCaprio’nun insanüstü performansı ve enfes görüntü yönetimiyle Diriliş, 2016 Oscar Törenine damga vurmaya hazırlanıyor.
Daha önce, 1971 yılında Richard C. Sarafian yönetmenliğinde çekilen Vahşi Adam (Man In The Wilderness) filmine konu olan Hugh Glass’ın gerçek yaşam öyküsü, Diriliş ile yeniden hayat buluyor. Sarafian’ın hikâyeye eklemlediği kurgusal öğeler ve felsefi tabanla da, dini öğretilere açık eleştiriler getirmeyi ihmal etmeyen Vahşi Adam, kendine özgü yorumuyla önem kazanan filmlerden… Özellikle Richard Harris ve John Huston gibi aktörlerin performanslarıyla görülmeye değer nitelik taşısa da, Diriliş’in anlatım biçimi ve sinemasal değeriyle fersah fersah öne geçtiğini söylemek gerek. Bir kere, Hugh Glass’ın yaşam savaşına daha sadık bir duruş sergileyen Diriliş, dramatik yapıyı güçlendirmek için karakterinin intikam nedenini oldukça inandırıcı bir sebebe bağlıyor; filmin başındaki kavga sekansıyla da bu duyguyu destekliyor. Görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki’nin elinden çıktığı için Terrence Malick stilini andıran hayal-rüya sekansları, hikâyenin kurgusal bölümlerine zemin hazırlarken; hayvan kemikleriyle dolu yığınlar, o yılların avcılık mesleğinin yalnızca kürk arzusundan mürekkep olmadığının ve Kızılderililere yönelik politikalarla birleştiğinin de altını çizmeye çalışıyor. Bu yönüyle, salt hayatta kalma mücadelesi sunmanın da ötesine geçen Diriliş, tarihi alt metinleriyle de takdir kazanıyor.
Kürk avcılığı yapan bir grubun tuzakçısı Hugh Glass’ın, boz ayı tarafından saldırıya uğradıktan sonra ölüme terk edilmesini ve intikam ateşiyle yüzlerce kilometre yolu parçalanmış vücuduyla yürümesini anlatan Diriliş’in en önemli kozu ise, tahmin edeceğiniz üzere Leonardo DiCaprio… Doğal mekânlarda, en zorlu hava koşullarında, üst düzey bir oyunculuk sergileyen DiCaprio, filmin inandırıcılığını an be an yükseltiyor. Kötücül bir karakter olarak karşımıza çıkan Tom Hardy’nin ise, DiCaprio’dan aşağı kalır yanı olmadığını söylemek gerek.
Altın Küre’deki başarısından sonra, 12 dalda Oscar adaylığıyla, bu yılın en iyisi olacağı neredeyse belli olan Diriliş’in, DiCaprio’nun da Oscar hanesine olumlu yansıyacağını öngörebiliriz. Diriliş’te verdiği yaşam mücadelesi, bu kez mutlu sonu getirecek gibi görünüyor…[/box]
Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com
23.01.2016 tarihli Akşam gazetesi Cumartesi ekinde yayınlanmıştır.