“Dünya’nın ne zaman bu hale geldiğini hiç kimse bilmiyordu…”
Uzun zamandır animelere uzak kalmıştım ve gereken önemi veremiyordum. Ta ki Netflix bomba üstüne bomba patlatana kadar. Ajin, Gantz:O, Kinghts of Sidonia gibi kaliteli işleri ardı ardına yayınlayan Netflix, Blame! ile gene izleyiciye üst kalite bir anime seyretme şansı veriyor. Ben bu satırları yazarken de Castelvania gibi efsane bir oyunu anime olarak sundular. Tüm bunları yakın gelecekte sizlere tanıtmaya çalışacağım ama ilk durağımız olarak “Blame!”i ele alalım.
Blame!’in kökleri 1997-2003 tarihi arasında yayınlanan, Tsutomu Nihei’nin epik manga serisine dayanıyor. 10 kitaplık bir manga olan seri zamanında oldukça ses getirmiş ve kendi fanlarını yaratmıştı. Ancak ben mangayı okumadığım için daha çok filmle ilgili bir eleştiri yapabileceğim.
Hiroyuki Seshita’nın animeye adapte ettiği film post apokaliptik, distopik bir dünyada geçiyor. Konu olarak Matrix’e benzer pek çok iz bulunabilir. Hatta Matrix genel olarak Ghost in The Shell’e benzetilse de pek çok açıdan Blame! ile de bir akrabalığı var gibi duruyor. Tabi sadece Matrix değil, Mad Max’den Terminatör’e pek çok klasikten göndermeler bulabilirsiniz. Şimdiden söylemem gerekirse Blame! bana göre makinelerin dünyayı ele geçirmesi ile ilgili yazılmış, çizilmiş en iyi işlerden biri. Filmde, manga çok uzun bir hikayeyi barındırdığı için tek bir filmde bütün bir destanı vermeyi doğru bulmadıklarından daha kısa tek bir hikayeye yoğunlaşılmış.
Manga, Killy adlı gizemli kişinin “The City” (Şehir) olarak adlandırılan makinelerin eskisi gibi insanlara hizmet eder hale dönebilmesi için çıktığı yolculuğu konu alıyor. Anime uyarlamasına baktığımızda ise Killy bir yan kahraman rolünde karşımıza çıkıyor.
Uzun zaman önce insanlara hizmet eden makineler, insanlardaki bir gen değişimi sonucu onlara itaat etmez olurlar ve kendi başlarına şehirler yaratmaya başlarlar. İnsanları artık işgalci olarak gören makineler top yekün insanlığa karşı savaş açar ve bunda da başarılı olurlar.
Hikayemiz bu dünyada makinelerden gizlenip hayatta kalmaya çalışan küçük bir köy halkının çevresinde gelişiyor. Bir çocuğun ağzından anlatılan hikayede açlıktan ölmek üzere olan köyün çocukları gizlice dışarı çıkarak yemek arayışına girişiyor. Ne yazık ki bu denemeleri pek başarılı olmuyor ve makineler onları fark ediyor. Bu sırada şansları bir nebze olsun Killy’nin ortaya çıkışı ile değişiyor ve Killy gizemli silahları ile makineleri durdurmayı başarıyor. Killy çocuklarla beraber köye gidip asıl amacı olan “Net Terminal Gene”e sahip bir insan aradığını söylüyor. Ancak köyde istediği gibi birini bulamasa da köyün altında 17.526.000 saattir beklediğini söyleyen bir robot kafası ile karşılaşıyor.
Killy, köyün savaşçıları ve Cibo isimli robot kafası 3D yazıcının torununun torunu olabilecek bir makineye doğru yola çıkarak hem sentetik yiyecek üretip köyü kurtarmaya hem de Net Terminal Gene’i bulup olayları kontrol altına almaya çalışıyorlar. Net Terminal Gene’in ne olduğu tam anlatılmasa da hikaye içinde makineleri tekrar kontrol altına alacak olan şey olduğu anlaşılıyor.
Bol aksiyonlu, geri planda insan makine savaşının etkilerini gösteren, zaman zaman dramatik, distopik bir dünya kurma konusunda son derece başarılı bir atmosfer sunan Blame!, manganın kısa bir parçası niteliğinde hoş bir seyirlik. Killy karakteri film boyunca geri planda kalıp, gizemi fazla açıklanmasa da kritik noktalarda hikayeye dahil olup dikkat çekmeyi başarıyor. Ayrıca hikaye bu siber-punk distopya içinde başlayıp bittiği için gelecek filmlere de bir çıkış yolu bırakılıyor.
Blame! sadece anime ve manga severlere değil tüm bilim kurgu severlerin zevkle izleyebileceği ve bittiğinde seyredenleri sanki eski bir dosttan ayrılmış gibi hüzünlü bir halde bırakacak başarılı bir iş olmuş. Blame! tam şu anda Netflix’te, bir tık uzağınızda.