Güney Kore Sineması’nın Parlayan Yıldızı

blank15-21 Kasım 2013 tarihleri arasında gerçekleşen 4. Malatya Uluslararası Film Festivali yabancı film seçkisi ile izleyenleri büyüledi. Çeşitli ülke sinemalarından, farklı türlerde birbirinden ilginç filmler izledik. MUFF bu sene Geceyarısı Çılgınlığı başlığı altında Bong Joon-ho filmografisinden dört filmi takipçilerinin beğenisine sundu: Flandersui gae (Barking Dogs Never Bite), Salinui chueok (Memories of Murder), Gwoemul (The Host) ve Madeo (Mother). “Geceyarısı Çılgınlığı”, programdaki bazı filmler için fazla iddialı bir başlık olsa bile yönetmenin sineması ile tanışmak için çok önemli bir fırsat yarattığı aşikâr. Gelecek senelerde de bu başlığı festivalde görmeyi dileyerek favori yönetmenlerimden Bong Joon-ho’ya övgüler düzmeye başlayayım.

Yazan: Murat Kızılca

İstisnasız bütün filmleri sevilen yönetmenlerin sayısı çok fazla olmasa gerek. Birçok çizgi üstü yönetmenin ‘eh işte’ deyip burun kıvrılan filmlere imza atması, hiç de az rastlanılan bir durum değil. Sinemanın kişisel beğenilerin ön plana çıktığı bir sanat dalı olmasından dolayı, herkesin favori yönetmeni de doğal olarak farklı. Belki Kubrick gibi birkaç isim bu önermenin dışında yer alabilir.

İşte o filmografisinin tamamını tereddüt etmeden kucakladığım yönetmenlerden biri de Bong Joon-ho. Güçlü bir yönetmenin gelişini imleyen 2003 tarihli Salinui chueok (Memories of Murder) isimli filmini izledikten sonra büyük bir iştahla yönettiği diğer filmlerin peşine düştüm ve bir önceki filmi Flandersui gae’ye (Barking Dogs Never Bite, 2000) ulaştım. Orta direk diye tabir ettiğimiz kesime ait samimi bir bakış diye özetleyebileceğim Flandersui gae, birbirinden ilginç karakterlerin iç dünyalarına sokularak elinden geldiğince ayrıntılı olarak izleyiciye yansıtan sıcacık bir ilk film. O sırada henüz başka film yönetmemiş olduğundan, ikide iki diyerek ismini ‘takip edilmesi gereken yönetmenler’ listemin tepesine konduruverdim. Daha sonra sırayla canavar-yaratık filmlerinin klişelerini yıkan Gwoemul (The Host, 2006), Leos Carax ve Michel Gondry ile beraber imza attıkları Tokyo!’nun (2008) Shaking Tokyo isimli bölümü ve tuhaf görüntülerin hâkim olduğu korku komedi kırması Madeo (Mother, 2009) geldi. (Beşte beş!) 2009 yılından beri sesi soluğu çıkmayan yetenekli yönetmenin ilk defa İngilizce çektiği yeni işi Snowpiercer’ı ise büyük bir heyecan ve merak ile bekliyorum.

Flandersui gae (Barking Dogs Never Bite, 2000)

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho, Song Ji-ho, Derek Son Tae-woong
Oyuncular: Bae Doona, Lee Sung-jae, Byeon Hie-bong

blank

Soluk renkli çirkin yapılardan oluşan apartman bloklarında yaşayan bir grup insanın iletişimsizliği üzerine kurulu Flandersui gae, kara mizah sosu ile süslenmiş, Amerikan bağımsız sinema örneklerini anımsatan, sıcacık bir ilk film. Hamile karısının dırdırlarından muzdarip, üniversitede yarı zamanlı ders veren Yun-ju, dekana rüşvet verip kadrolu profesör olma derdine düşmüşken, bir de geceleri susmak bilmeyen köpek havlaması yüzünden rahat bir uyku çekememektedir. En azından uyku problemini çözmek için acımasızca bir plan yapar. Uykusuzluğunun sebebi olan köpeği tespit edip kaçırır fakat havlamalar kesilmez. Yun-ju, doğru(!) köpeği bulmak için araştırmalarını sürdürdükçe bloklarda kaybolan köpek sayısı çoğalır. Bu durum bloklardan sorumlu sekreter kız Hyeon-nam’ın ilgisini çeker ve sıkıcı hayatına renk katabilmek umuduyla kayıp köpeklerin esrarını çözmeye çalışır. Olaylara diğer apartman sakinleri ve gizemli kapıcı da dahil olunca işler iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Final sahnesini ayrı bir sevdiğim Flandersui gae, diyalog üzerine kurulu, keyifli bir ilk film.

Salinui chueok (Memories of Murder, 2003)

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho, Kim Kwang-rim, Shim Sung-bo
Oyuncular: Song Kang-ho, Kim Sang-kyung, Kim Roe-ha

blank

Tüm zamanların en sevdiğim filmlerini listelesem, Salinui chueok her daim kendine üst sıralarda yer bulmakta zorlanmaz. Salinui chueok, Güney Kore tarihinde kayıtlı ilk seri katilin gerçek hikâyesi üzerine kurulu bir polisiye. Seul’un güneyinde küçük bir köy olan Hwaseong’da 1986 yılında başlayan tecavüz cinayetler birkaç sene ara ile tekrar eder. Sonradan yönetmenin favori oyuncularından biri haline gelecek olan Song Kang-ho, yerel polis dedektifi Park Doo-Man rolünde. Ortağı ile beraber cinayetleri araştıran Park, birkaç cinayet sonra bir şüpheli üzerinde yoğunlaşır. O sırada Seul’de görevli dedektif Seo Tae-Yoon, davaya yardımcı olmak üzere köye gelir. Kısa sürede Park’ın şüphelendiği kişinin suçlu olmadığını anlar fakat kimseye dinletemez. Şehirden gelen polis ile yerel polis, birbirlerinin çalışma şekillerine, alışkanlıklarına, davayı çözmek için uyguladıkları metotlara ve kişilik farklılıklarına uyum sağlamaya çalışırken, katil cinayetlerine devam eder. Gerçek bir olaydan uyarlanması sebebiyle yer yer belgesel tadında bir gerçekçilik çizgisine ulaşan film, titiz karakter çalışması ile öne çıkıyor. Şehirli ve köylü arasındaki farklı dünya görüşünü iki polis dedektifi üzerinden vermeye çalışırken, iki tarafa da objektif yaklaşarak çok doğru ve yerinde tespitlerde bulunuyor. Her sinemaseverin mutlaka izlemesi gereken filmlerden biri olan Salinui chueok, olay örgüsü bağlamında Fincher’ın Zodiac’ı (2007) ile benzeşirken, şehirli-köylü polis çatışması anlamında Alvart’ın Antikörper’ini (Antibodies, 2005) fazlasıyla etkilemiş gibi görünüyor. Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) da Bong Joon-ho’nun başyapıtından fazlaca etkilenen filmler arasında sayılabilir.

Gwoemul (The Host, 2006)

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho, Ha Won-jun, Baek Chul-hyun
Oyuncular: Song Kang-ho, Byeon Hie-bong, Park Hae-il

blank

Canavar-yaratık filmlerinin klişeleri ile ustaca oynayan Bong Joon-ho, ilk iki filmindeki titizliği buraya da taşıyor ve ortaya her kesimden izleyiciyi şaşırtmayı başaran Gwoemul çıkıyor. Üç aşağı beş yukarı bütün canavar-yaratık filmlerinde, hükümet(ler)in yürüttüğü gizli deneylerde ters giden bir durum sonrası zincirlerini koparan bir canavarın estirdiği terör anlatılır. Gwoemul da çok farklı başlamıyor aslında. ABD’nin sebep olduğu bir karışıklık sonucu dev bir canavar, Seul’deki Han Nehri’nde ortaya çıkar ve insanlara saldırmaya başlar. Nehrin hemen kenarında bir büfe işleten Park ailesinin en küçük üyesi Hyun-seo da aynı dev canavar tarafından kaçırılır. Kızın yaşadığını öğrenen aile, bütün imkânlarını seferber ederek küçük kızı kurtarmak için karantina bölgesine girer ve hayatları pahasına bir mücadeleye girişir. Her ne kadar fazlasıyla başarılı olduğunu düşünsem bile CGI ile hazırlanmış canavarın gerçekçi ya da inandırıcı olmaktan bir hayli uzağa düştüğünü söylemek lazım. Gwoemul, bu minik ayrıntı dışında, her yönüyle çok güçlü bir film. İlk bakışta Güney Kore usulü basit bir Godzilla replikası gibi durabilir ama kesinlikle bundan daha fazlası. Şimdiden kült statüsüne layık görülen Gwoemul’u izlemeyen kalmasın. Böylesine çok sık rastlanmıyor.

Tokyo! (2008) – ‘Shaking Tokyo’ bölümü

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho
Oyuncular: Yû Aoi, Teruyuki Kagawa, Naoto Takenaka

blank

Günümüzün üç önemli yönetmeninden üç ayrı öykünün anlatıldığı filmin ortak noktası isminden de anlaşılacağı üzere Tokyo şehri. Tokyo’da geçen 21. yüzyıl hikâyelerinin anlatıcıları ise gösterim sırasına göre Michel Gondry, Leos Carax ve Bong Joon-ho. Sonda yer alan Bong’un yönettiği bölümün ismi Shaking Tokyo. Yıllardır evinden dışarı çıkmayan pizza bağımlısı bir adamın, tam da sert bir depremin Japonya’yı vurduğu bir anda, kendisine pizza getiren kıza ilk bakışta âşık olmasıyla gelişen olayları anlatıyor. Tam da süresine uygun bir şekilde küçük bir aşk hikâyesini anlatan bölüm, Bong’un yerinde dokunuşları ile izleyeni kendine bağlamakta zorlanmıyor. Bu arada geçtiğimiz senenin en çok ses getiren filmlerinden biri olan Holy Motors’da Denis Lavant’ın canlandırdığı karakterlerden biri olan Merde’nin ilk eskizini, bu filmde yer alan Carax’nın bölümünde izlemek mümkün.

Madeo (Mother, 2009)

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho, Park Eun-kyo
Oyuncular: Kim Hye-ja, Won Bin, Jin Goo

blank

Yirmili yaşlarının sonunda olan Do-joon, fazla parlak zekâlı olmayan, kolayca kandırılabilen ve yalnız annesi ile beraber yaşayan bir gençtir. Oğlunu deliler gibi seven anne, onun kötü huylarından bihaberdir. Bir gün genç bir kız vahşi bir şekilde öldürülür ve polis Do-joon’u şüpheli olarak tutuklar. Bir an önce dosyayı kapatmak isteyen polis, deliller ile çok fazla ilgilenmez. Oğlunun masumiyetinden emin olan anne, varını yoğunu ortaya koyarak onun suçsuzluğunu ispat etmeye uğraşır. Ancak olayların içine girdikçe gerçeğin çok daha karmaşık olduğunu fark etmesi uzun sürmez. Madeo’yu tanımlayacak en uygun kelime sanırım tuhaf. Her Bong filminde olduğu gibi gene titiz bir çalışmanın ürünü olan karakterler ön planda. Yeterli dozda kara mizah zerk edilmiş film, küçük kasaba insanının gizemli dünyasının kapılarını aralamaya çalışıyor.

Snowpiercer (2013)

Yönetmen: Bong Joon-ho
Senaryo: Bong Joon-ho, Kelly Masterson
Oyuncular: Chris Evans, Tilda Swinton, Jamie Bell, Song Kang-ho, Ed Harris, John Hurt

blank

1 Ağustos 2013’te Güney Kore’de vizyona giren Snowpiercer, henüz yurdum sinemalarına ulaşmadı. Filmi heyecan ve merak ile beklediğimi tekrar edip ilginç yapım hikâyesini paylaşayım. Bong, 2004’ün sonlarına doğru, Seul’de bulunan, rutin olarak ziyaret ettiği çizgi roman satan dükkâna uğrar. Orada Le Transperceneige isimli Fransız grafik roman serisi dikkatini çeker. Hikâyeden büyülenen Bong, ayaküstü bütün seriyi okuyup bitirir. Daha sonra seriyi arkadaşı ve meslektaşı Park Chan-wook’a gösterir. O da seriye bayılır ve 2005 yılında yapım şirketi Moho Films adına serinin film yapım haklarını Bong için satın alır. 2012’ye geldiğimizde sıra nihayet Snowpiercer’e gelir ve çekimler başlar. Oyuncu kadrosunda Chris Evans, Jamie Bell, Alison Pill, Tilda Swinton, John Hurt, Ed Harris, Song Kang-ho, Ewen Bremner ve Octavia Spencer gibi birçok uluslararası ismi barındıran Snowpiercer’ın konusu ise şöyle: Sene 2031. Küresel ısınmayı durdurmak için yapılan başarısız bir girişimden sonra girilen buzul çağı, dünyanın çevresini dolaşan Snow Piercer adlı bir tren içinde yaşayanlar hariç, yerküredeki bütün yaşamı yok eder. Trende yaşayan insanların sınıfsal bir ayrıma girmesi uzun sürmez. Ancak yeni bir devrimin ayak sesleri duyulmaya başlamıştır bile.

Not: Daha önce CineDergi Aralık 2013 sayısında yayınlanmıştır.

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Dibe Doğru Yolculuk: Xavier Gens Sineması

The Crucifixion / Korku Kayıtları sonrası dibe doğru yol alıyormuş
blank

Erotizmin Direnişi ve Skandalların Zamanı: Pinku İlk Dalga

Pinku için kabul edilen kelime “Softcore” ama baktığımızda pek de