“Kısa Filmin Öyküsü”: Boşa Giden Her Şey (2017)

3 Eylül 2017

Öteki Sinema olarak yeni bir yazı dizisiyle karşınızdayız. Bu yazı dizisinde kısa film yönetmenleri kendi filmlerinin yapım sürecini anlatacaklar. Fikir aşamasından festival sürecinin sonuna kadar geçen zamandaki deneyimlerini, yaşadıkları zorlukları bu zorlukların nasıl üstesinden geldiklerini okuyacaksınız.

Ben bu yazı dizisinin çok faydalı olacağını düşünüyorum. Film yapmanın formülünün olmadığını, her filmin kendi dinamikleri olduğunu bu yazı dizisiyle daha iyi anladım.

Boşa Giden Her Şey filminin yapım hikayesini filmin yönetmeni Vural Uzundağ anlatıyor.

blank

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Filmlerde hikâye anlatıcılığını önemsiyorum. Bence sinemayı var eden diğer öğeler hikâyeden sonra geliyor. Aradan günler geçmesine rağmen “Boşa Giden Her Şey”in kafamda dönüp durduğunu fark ettim. Okuyunca hayalimde canlanan dünya beni harekete geçirmişti. Sezgi, önceden edinilen deneyimlerin bir sonucuysa eğer peşinden gitmemiz gerekir. Bu sebeple bu öyküyü film yapma isteği günden güne daha da güçlendi. Türker Ayyıldız’a ulaştım, görüşmek istediğimi söyledim. Kadıköy’de buluştuk. Onun da hoşuna gitti fikir. Senaryonun dramatik yapısı ve karakterler hakkında onun fikirlerini aldım. Uzun uzun konuştuk. Daha sonra öyküyü senaryoya uyarladım. Bir gecede senaryo haline getirmiştim. Tabii filmi çekmek için finansman bulmam gerekti. Sunum dosyası haline getirip Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Destekleme Fonu’na gönderdim. Sonuçlar açıklandığında desteklendiğimizi gördüm. Bu sayede filmi çekeceğim netleşmiş oldu. Aynı zamanda GoGo Project’te reklam yönetmenliği yapıyordum. Onlar daha dosya hazırlama sürecinden beri fikirden haberdardı. “Nasıl yaparız? Nasıl çekeriz?” derken GoGo Project ortak yapımcı olmaya karar verdi. Filmi çekeceğimizi biliyorduk fakat filmin atmosferi gereği sete girmek için kışı beklememiz gerekiyordu. Bakanlığa projeyi Ekim sonunda teslim etmek zorundaydım. Riskli olsa da son haftaya kadar beklemeye karar verdim. Güneş Zahid’le çekim tarihine dek periyodik aralıklarla filmi konuşuyorduk fakat uzun bir hazırlık dönemi tercih ettiğim için daha içe dönük bir süreç başladı.

Bu uzun boşlukta aslında yoğun çalışmadım. Gerekli olan her şeyi temin etmek için hazırladığım ön hazırlık takvimine göre ilerledim. Yavaş ve sindirerek çalışmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Hatta vaktiniz varsa projeden tamamen uzaklaşıp tazelenmek en iyisi bence. Biraz da bu sebeple arayı uzun tuttum aslında! İdeal tasarımlar karmaşık yapıları basit hale getirmekle oluyor. Oyuncu, teknik ekip, mekân, kurgu, kamera, ışık vs için geniş zamanlar bularak çalışmaya başladım. Teknik ekibi daha önce çalıştığımız, iyi anlaştığımız/iletişimimizin kuvvetli olduğu arkadaşlarımızdan kurduk. Oyuncular da aynı şekilde seçildi. İdris (erkek ana karakter) için aklıma ilk Güven Kıraç gelmişti. Güven Abi’yle yardımcı yönetmenlik yaptığım bir filmde birlikte çalışmıştık. Hayli iyi anlaşmıştık. Çekime yaklaşık üç ay kala arayıp projeden bahsettim. Senaryoyu gönderdim. Beğendiğini söyledi. Safiye rolünüyse (kadın ana karakter) yine daha önce çalıştığım Jale Arıkan’a teklif ettim. Jale’yle çalıştığımız dönemde senaryodan biraz bahsetmiştim fakat o zamanlar bir netlik yoktu. Son aşamada proje için buluşup tekrar konuşunca birlikte çalışmaya karar verdik. Hatta o görüşmede senaryo üzerine tartıştığımız 45 dakikalık bir ses kaydım var. En az yönetmen kadar filmi sahiplenen oyuncularla çalışmayı seviyorum. Oyuncu, yönetmeni tetiklemeli. Teknik ekip de öyle. Setteki hiyerarşiyi bu sayede azaltabilirsiniz. Konsantrasyon, yaratıcılığa yönelince sınırları kaldırıyorsunuz. Bu yüzden de oyuncu kadrosunu ve yaratıcı ekibi anlaşabileceğim ve en önemlisi projeye katkı sağlayabilecek arkadaşlarımızla kurmayı tercih ediyorum. Bu açıdan şanslıydım.

blank

Ön hazırlığın en yoğun dönemi setten önceki hafta oldu. Teknik ekiple daha önce defalarca çalıştığımdan işler daha hızlı ilerledi. Bir yandan aslında en zor olan kısmı çözmeye yöneldik. İdris hayatını güvercinlere adamış bir karakter. Güvercin bulmamız gerekiyordu ki sette kontrolü çok zor, hata telafisi olmayan bir şey! Bu konuda Türker yardım edebileceğini söyledi. Ümraniye’de bir dükkâna gittik. Beni yüzlerce güvercini olan biriyle (Sinan) tanıştırdı. Bu kısım beni heyecanlandırmıştı. Sinan’ın kuşları iddiaya göre Türkiye’deki en iyi kuşlar, aralarında şampiyonlar var. Güzel hikâyeler anlattı bize, çekim zamanı da yardım edebileceğini söyledi. Hayli rahatlamıştım. Oyuncular ve teknik ekip kesinleşince artık sahaya çıkma zamanı gelmişti. Kostüm sorumlumuz Setenay (Özge Baylar) ile karakterlere göre kostümlerin moodlarına baktık. Bir yandan sanat yönetmenimiz Evren (Yılmaz) aksesuarlar için araştırmalara başladı. Görüntü yönetmeni Hakan Kasırga’yla kurmak istediğimiz dünyayla ilgili hayali görseller yaratmaya çalıştık. Mekân önemliydi! Çekim yapacağımız evi karakterler kadar önemsiyordum. Modern şehir yaşamının uzağında, İstanbul’un farklı dokularını yansıtacak bir gecekondu bulmak gerekiyordu. Akla ilk gelen türde bir gecekondu asla değildi kafamdaki. Hayal ettiğim evi de yapım ekibinden Furkan (Özbek) Beykoz Şahinkaya’da buldu. Artık iş programı, oyuncularla son görüşmeler, kostüm provası vs. derken nerdeyse hazır hale gelmiştik.

Werner Herzog’un ürküten bir sözü vardır: “Bir film çekmeye karar verdiyseniz tüm dünya size karşıdır!” Abartılmış bir söz olsa da seviyorum bunu. Sete bir gün kala daha önce onayladığımız Beykoz’daki evde çalışamayacağımızı öğrendim. Çok hızlı yeni bir mekân bulmamız gerekiyordu. Beğendiğimiz evin civarında başka bir ev aramaya başladık. Beykoz Şahinkaya’da ısrarcı oldum çünkü bu mahalle İstanbul’un karşıt iki atmosferini iyi yansıtıyor. Deniz kenarında bir gecekondu fikri cezbediciydi. Sokağa açılan kapıdan gördüğümüz resim hüzünlüydü, denizin diğer yakasında gökdelenler, daha modern bir doku vardı. Atmosfere hizmet etmesi için uygun olan her fikir senaryoya dâhil edilebilir. Sevdiğimiz evin hemen yanındaki ev sahibiyle konuştuk. Neticede ev değişmiş oldu. Neyse ki başka aksilik olmadı. Esasen yoğun olarak sinemayla ilgilenmemin sebebi bu diyebilirim. Ön görülemez parametrelerin oluşu. Sete çıktığınız zaman tasarladığınız birçok şey değişebiliyor. En azından benim için böyle. Bu anlamda storyboard, plan listesi hazırlama, time code notları, devamlılık notları alma gibi alışılmış yöntemlerin uzağındayım. Oyuncu yönetimi konusunda da aynı şey geçerlidir. Brif ya da sabit fikirler genelde sürece nokta koyan ve bir otoritenin kontrolünde gelişen şeyler oluyor. Senaryodaki çekirdek fikri deforme etmeden filmin çekiminden son haline kadar süreci açık tutmaktan yanayım. Çekim esnasında da bu yöntemi uyguladık. Tüm fikirlere açık olmak! Süremiz kısıtlı olsa da farklı oyunlar alabildik. Kurguda hangi oyunun ya da mizansenin çalışacağından emin olamazsınız. Sinema filmlerinde yardımcı yönetmenlik yaptığım dönemde edindiğim bir tecrübeydi bu. Yönetmen odaklı her film bir şekilde gücünden kaybediyor. Ve sonuç olarak her şey bittiğinde ortada yönetmen, senarist ya da bir birimi temsil eden biri olmuyor, sadece film kalıyor. Bu da kolektif çalışmanın bir ürünü olarak projeye zenginlik katan bir unsur oluyor. Tabii ki tek koşul olarak, dediğim gibi, fikirlerin senaryo ve atmosfere hizmet etmesi gerekir. Bu anlamda oyuncularla iyi adapte olduk.

blank

İlk iş günü epey heyecanlıydım. O ana kadar aldığım tüm notları bir kenara koyarak ilk kez okuyormuş gibi bir daha okudum senaryoyu. Sabah sete gidince hava kapandı ve hafif yağmur yağmaya başladı. Dış sahneler için güzel bir şanstı. Yardımcı yönetmenimiz Aylin (Aslan) programı değiştirerek dış sahneleri öne aldı. Gündüz doğal ışık kullanmaktan yanaydım, ışık şefimiz Engin Altıntaş ve ekibi çok iyi iş çıkardı. Yalnızca dolgular yaparak ve doğallığı bozmadan çalıştık. Gece sahneleri için de aynı plan geçerliydi. Ortamdaki ışığı temel alarak güçlendirmek ya da azaltmak üzerine bir yöntemdi aslında seçtiğimiz. Çekim esnasında beni en çok geren zaman kontrolü oldu. Gece sahnelerinin hazırlığı gündüze göre daha uzun sürer. Bunun dışında yağmurlama da yapmamız gerekiyordu ki bu da zaman alan bir şey. Enerjiyi verimli kullanmak adına geç saatlere kadar çalışmak da istemedik. Fazla plan çekmektense az plan ve çok oyun alternatifi alarak bu açığı kapatmaya çalıştım. Filmin dinamiği de buna müsaitti. İlk gün daha az performans gerektiren sahnelerle başlayıp yavaş yavaş yoğun sahnelere geçtik. Hem ekibin birbirine alışması hem de oyuncu performansını orantılı kullanmak için güzel bir yöntemdi bu. Planları çektikçe filmin görsel atmosferi şekillenmeye başlıyor. Planları art arda izleyince bir sonraki sahne için daha güçlü imajlar hayal edebiliyorsunuz. İlk günün sonunda ertesi günün çekimleri için kendimi daha hazır hissediyordum. İş planımızda iki sahne (bir gündüz üç gece) kalmıştı. Ertesi gün daha yoğun geçti fakat herkes daha rahattı. Aklımda bir soru işareti kalmadan filmi bitirmiş oldum.

blankYapım sonrası süreci de gerçekten çok hareketli geçti. Kurgu aşamasına geçmek için de biraz ara vermek istedim ama zaman darlığından birkaç gün içinde başladık. Vebal’i de birlikte kurguladığımız Caner Küçük’le çalıştık. İlk gece kurguya geçmedik. Görüntüler aktarıldıktan sonra sabaha kadar tüm planları tekrar tekrar izledik. Bunun üzerinden üç dört gün geçtikten sonra biraz dinlenmiş olarak başladım. Kurgu esnasında da kabataslak bir bütün ortaya çıktıktan sonra estetik beğenisine güvendiğim birkaç kişiyle farklı zamanlarda akışı izledik. Cem Adıyaman’la tipografi üzerine çalıştık. Kurgu esnasında Burcu Uğuz, Asuman Anak ve daha önce asistanlığını da yaptığım Murat Şenöy’ün değerli fikirlerini aldım. Bu esnada eksik olan bazı sesleri mekâna tekrar gidip kaydettik. Son olarak renk düzeltme ve ses miksajı yapmamız gerekiyordu. Renk için reklam filmlerinde de beraber iş yaptığımız Bora Süel’le, miksaj için de Deniz Doğançay’la çalıştık. Film hazır olunca festival süreci başladı. Elbette ödül almak için film yapmıyorsunuz ama içten içe filmin festival çevresinden nasıl bir dönüş alacağınızı merak ediyorsunuz. Sonuç olarak ticari bir beklenti olmadan çektiğimiz filmler bunlar. Bir ayrım gözetmeden mümkün olduğunca çeşitli festivallere göndermeye başladık filmi. Şu ana dek 10’a yakın ülkede gösterimi yapıldı. (Türkiye, İngiltere, Kanada, Amerika, İskoçya, İtalya, İspanya, Mısır) Londra Falcon Uluslararası Film Festivali’nden bir “Özel Mansiyon Ödülü”müz var. Festival sürecimiz yeni yılın başına kadar devam edecek.

Kısa filmlerin kendi içinde çeşitlenip geliştiği yere bakıldığında dünyada hâlâ diri, dinamik bir tür olduğu kesin. Bağımsız sinemanın yayılması ve deneysel türlerin gelişmesiyle zirve noktasını yaşıyor bile olabilir. Yani daha fazla üretmememiz için hiçbir neden yok! [/box]

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

Vural Uzundağ Kimdir?

1986’da Aydın’da doğdu. Çeşitli dizi ve sinema filmlerinde yönetmen yardımcılığı yaptı. 2013’te, 19. Saraybosna Film Festivali Yetenek Kampüsü’ne yönetmen olarak seçildi. Reklam yönetmenliği yapıyor. İstanbul’da yaşıyor.

Filmin Kamera Arkası

[/box]

[box type=”note” align=”” class=”” width=””]

Not: Sizler de festivallere katılan filmlerinizin yapım hikayesini bu yazı dizisine eklemek isterseniz serdar@antalyasinemadernegi.org adresi üzerinden iletişim kurabilirsiniz.[/box]

blank

Sidar Serdar Karakaş

Çok küçükken kiralık VHS’lerden dayısıyla birlikte zombi filmleri izledi. Zombilerden çok korktu. Büyüyünce o filmleri George A. Romero’nun yaptığını öğrendi. Üstada hayran oldu. Sinema öğrencisiyken Andrzej Zulawksi filmlerini keşfetti. Zulawksi filmleri ona her zaman güç verdi. En zor anlarında kurtarıcı filmi Possession (1981) oldu. 2006 yılında Öteki Sinema’yı düzenli okumaya başladı. Korku filmlerini ve B Filmleri burada sevdi.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

“Güzel” Olmak Zorundasın: Likeness (2013)

Likeness içeriği ve anlatısı itibariyle tüm hayatım boyunca seyrettiğim en

Le Queloune / The Clown (2008)

Kısanın başrolünde ünlü Fransız aktör Dominique Pinon var. Daha doğrusu