Her zaman festivaller ve doğa kazansın…
Bu sene 12-16 Ekim tarihleri arasında üçüncüsü yapılan Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Film Festivali’ndeydim. Uluslararası olması şu açıdan önemliydi. Hem ülkede bir festivalin beklentisini karşılayacak kadar ekolojik belgesel çekilmediği ortaya çıkıyor hem de her ülkede ekolojik sorunlar benzer boyutta yaşanıyor. Tabii daha çok üçüncü dünya ülkelerinde. Mesela Kolombiya yapımı Güzel Hayat filminde Hollanda’da kömür madeni var ya da yok onu sorgulamıyorum ama dışardan alması da bir ekolojik denge meselesi. Yani belgeselde maden yüzünden yerlerinden edilen bir köyün yaşadıkları ve susuz kalmaları anlatılıyor. Yani şirket onları ikna ederek ve su kaynağı da sağlayacağını vaat ederek çorak topraklara yolluyor ve sonuç hüsran! Bir de şirket sahiplerinin kendilerin gibi düşünen hükümetlerle sağladığı uzlaşı ve sürekli halkın gözüne tutulan mahkeme kağıtları… Halkı, köylüyü, insanı önemsemeyen hal ve tavırları. Yani her şeyi sadece kendileri için yaptıklarının göstergesi…
Her yerde doğa kıyımı var, doğayı korumaya çalışmak neredeyse delilik gözüyle bakılan bir hareket haline geliyor, gelmiş. Bu festivalde bildiğim, tanıklık ettiğim sürece daha bütünlüklü olarak vakıf oldum. Bu festivalin Bozcaada’da yapılıyor olması da çok anlamlı. Sakin, doğaya saygılı, her sokağından güzellik ve estetik fışkıran bu adada doğanın ve insanın ıssız kalması gerektiğini bir kez daha kavrıyorsunuz. Yavaş geçen zamanın ruhlara sağladığı sağlık ve dinginlik doğasına da yansıyor. Doğanın kendi akışına tanıklık ediyorsunuz. Belediye Başkanı Hakan Can Yılmaz’ın festivali sahiplenmiş tavrı ve buna rağmen festivalin bağımsızlığına vurgu yapan tutumu özlediğimiz davranışlar. Festivali organize edenler ise belgeselci Ethem Özgüven ve Petra Holzer Özgüven. Artık adada yaşayan çiftin adaya, belgesele ve ekolojiye sahip çıkmaları gerçekten de çok güzel ve özel!
Filmleri iki mekanda izledik. Birisi halk eğitim merkezi, bir diğeri de dalgaların sesini duyduğumuz salhane. Ada halkı ve festivali çevre il ve ilçelerden gelenler takip ettiği için salonlar genelde dolu doluydu. Hatta izleyiciler arasında hikayesini öğrenme fırsatını bulamadığım ama her filme girmeye hak kazanmış Pakize de vardı. Çok sevimli bir köpek olan Pakize’nin festival kartı bile vardı! Biz alkışladıkça o da havlayarak kendince tepkisini dile getirdi. Bu büyük bir festivalde göremeyeceğimiz bir kareydi ve gayet sevimliydi.
Festival alanlarında uzman jüri tarafından izlendi ve sonuçlar Gaia öğrenci ödülünü Zeynep Altay’ın Kıllıt adlı kısa filmine verilen mansiyon ve Fethi Kayaalp adın verilen büyük ödülün mansiyonu da Metin Kaya’nın Soluk adlı belgeseliyle sonuçlandı. Ama büyük ödüller yabancı filmlere gitti. Kendi adıma en azından büyük ödüllerde bir tanesinin yerli bir yönetmene verilmesi yönündeydi. Sebebi de ülkemizde ekolojik belgesellerin çok az olması. Bu yüzden yerli filmleri ödüllendirirsek kamerasıyla doğanın yok edilişini aktivist bir duyguyla çekecek arkadaşlara da umut, heyecan ve teşvik olur diye düşünmem.
Örneğin Umut Vedat imzalı Kara Atlas bu anlamda ödül almayı hak ediyordu. Emek verilerek, çevre mücadelelerine destek ruhuyla çekilmiş, gayet dinamik bir belgeseldi. Aynı şekilde Engin Türkyılmaz’ın Göz Yaşı Yolu da genç bir üniversitelinin tüm destek heyecanını ortaya koyan bir belgesel. Hal böyle olunca destek şart diye düşünüyorum. Ülkenin her yanı özellikle de İstanbul betona kesmişken başka yerlerin, doğanın direnişine kulak vermek lazım. Ülkedeki ekolojik belgesellerin yaygınlaşması ve bunların konudan bi haber insanlara ulaşması çok önemli. Mücadelenin bir yolu da bu, anlatmak, çekmek, göstermek… Doğaya verilen zararın altından hep büyük sermaye grupları çıkıyor. Yani olay hep hatırım yapmak, cebi doldurmak ve doğayı biraz daha sahipsiz bırakmak! Bu festivallerin amacıysa kimsenin ve doğanın yalnız olmadığını hatırlatmak ve vurgulamak….
Öteki Sinema için yazan: Banu Bozdemir