1990’ların başında Charles Bronson filmlerinin koleksiyonuna (VHS formatında) başladım, çoğu televizyondan kaydettiğim versiyonlardı, iki-üç film de kapanan videoculardan edinmiştim. 21-22 yıl kadar önce Charles Bronson’un başrolünde oynadığı Kırık Kalpler Geçidi’nin (Breakheart Pass, 1975) divx’ini bulduğum gün ne kadar mutlu olduğumu size anlatamam. Ustanın 1970’lerde başrolünde oynayıp da izlemediğim sadece üç-dört filmi kalmıştı, Kırık Kalpler Geçidi’ni seyrettiğimde sevinçten havalara uçmuştum. Mükemmel bir film olduğunu, başyapıt sayılması gerektiğini falan söyleyecek değilim, aksiyonu bol, kalburüstü bir Charles Bronson filmidir, hepsi o. Ama ben onun farklı tipte karakterlere hayat verdiği birkaç filmi (Chato’s Land, Le passager de la pluie, Hard Times) çok severim, bu da onlardan biri.
Kırık Kalpler Geçidi’nin şahane bir kadrosu var. Senaryo, filmin uyarlandığı aynı adlı romanın da yazarı olan Alistair MacLean’den (The Guns of Navarone, Ice Station Zebra, Where Eagles Dare). Yönetmen, Will Penny (Dostum Silahımdır, 1967) ve 100 Rifles (Ölümden Korkmayanlar, 1969) gibi klasikleri yöneten Tom Gries. Görüntü yönetmeni Sam Peckinpah’ın fetiş görüntü yönetmeni Lucien Ballard (Wild Bunch, True Grit, The Getaway), müzikler de 40 yıl boyunca fırtına gibi esen, 18 defa Oscar’a aday gösterilip The Omen’le heykelciği evine götüren Jerry Goldsmith’ten. Oyuncu kadrosu da bir acayip, hemen hepsi görür görmez tanıyacağınız simalardan oluşuyor: Ben Johnson (Pearce), Ed Lauter (Binbaşı Claremont), Richard Crenna (Vali Richard Fairchild), Charles Durning (O’Brien), Bill McKinney (Rahip Peabody) ve David Huddleston (Dr. Molyneux). Vali Fairchild’ın nişanlısı Marica’yı da Charles Bronson’un karısı Jill Ireland canlandırmış.
1970’lerde aralarında Peter Cushing ve Christopher Lee’li korku filmi Horror Express (1972), Lee Marvin ve Ernest Borgnine’lı Ölüm Treni (Emperor of the North Pole, 1973), Robert Shaw ve Martin Balsam’lı Korkunç Soygun (The Taking of Pelham One Two Three, 1974), Gene Wilder ve Richard Pryor’lı Yıkılış – Yıldırım Ekspres (Silver Streak, 1976), Sophia Loren ve Richard Harris’li Kassandra Geçidi (The Cassandra Crossing, 1976) gibi meşhur yapımların yer aldığı bir tren filmleri furyası yaşandı. Tabii bu filmlerin en önemlisi, Albert Finney’in Hercule Poirot’yu canlandırdığı dev kadrolu Agatha Christie uyarlaması Şark Ekspresinde Cinayet’tir (Murder on the Orient Express, 1974). Kırık Kalpler Geçidi, Şark Ekspresinde Cinayet ile Alfred Hitchcock’un erken dönem başyapıtlarından Kaybolan Kadın’dan (The Lady Vanishes, 1938) esinlenen bir Alistair MacLean romanından uyarlanmış.
Kırık Kalpler Geçidi’nin büyük bir kısmı tren yolculuğu esnasında geçiyor, iki-üç istisna hariç sivillerin yer almadığı askerî bir tren bu. Bu mekân kısıtının sebebi, klostrofobi hissini artırmak çünkü film belli bir noktaya kadar bir cinayet muamması niteliği taşıyor ve bu sıkışmışlık hissi gerilimin tırmanmasına yardımcı oluyor. Çok sayıda insan, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce ortadan kaldırılıyor, buna dair bir soruşturma izliyoruz. Tempoyu daha da yükseltmek için yolculuğa bir de zaman kısıtı konmuş, Fort Humboldt’ta korkunç bir difteri salgını baş göstermiş, bir vagon dolusu ilaç yetiştirilmeye çalışılıyor.
Filmde ilk bakışta mantıksız gibi görünen çok sayıda cinayet işleniyor, cinayetleri hareket hâlinde olan trendeki birinin işlediği kesin ama olayı soruşturan Deakin’in aksine biz bunun dışarıyla bağlantılı bir komplo olduğunu çok daha önce öğreniyoruz (hem de soğukkanlılıkla yapılan bir infaz sahnesiyle), sadece trene tuzak kuracak olanların içerideki bağlantısının kim ya da kimler olduğunu bilmiyoruz, öykünün gerilimi buradan yürüyor. Tabii oyuncu seçimleri o kadar iyi ki trendeki hemen herkesten şüphe ediyorsunuz. Ortadan kaybolanlar, trenden atılıp çok yüksekten yere çakılanlar derken filmdeki en korkunç katliam gerçekleşiyor. Vagon dolusu askerin çaresizce yok oluşlarını izlediğimiz sahne filmin en nefes kesici iki bölümünden biri.
Filmdeki bir diğer heyecan verici bölüm de gizli ajan Deakin’le aşçı Carlos’un (eski hafif sıklet boks şampiyonu Archie Moore) trenin tepesindeki dövüş sahnesi. Arkada muhteşem bir manzara, karlarla kaplı bir coğrafyada dağları yara yara süratle giden bir tren ve o vagonların tepesinde yaşanan korkunç bir ölüm-kalım savaşı. Koreografisini efsanevi dublör Yakima Canutt’un tasarladığı bu sahne filmde açık ara en sevdiğim kısım. Bayılacaksınız, filmin o etkileyici afişi de bu sahneden.
Cesetler peş peşe yığıldıkça komplonun büyüklüğü ortaya çıkmaya başlıyor, parçasını olanları zamanla az çok tahmin edebiliyorsunuz ama hepsini eksiksiz bilmeniz imkânsız. İşin ilginci, bir noktadan sonra komplonun dışarıdaki ayağının bambaşka bir ayağı daha olduğu ortaya çıkıyor: Kızılderililer. Bir tür/janr çorbası mı, evet, tüm tuşlara basalı mı demişler, evet ama heyecanı artırdığı bir gerçek. Finalde çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği kanlı bir çatışma izliyoruz, bunu da Kızılderililere borçluyuz.
Kırık Kalpler Geçidi görsel açıdan etkileyici bir dönem filmi, görüntü yönetmeni Lucien Ballard’ın eşsiz çerçevelerine katkıda bulunanları saymak isterim. Sanat yönetmeni Tambi Larsen ile set tasarımcısı Darrell Silvera’nın sayesinde kapalı mekânlarda tarihî dokuyu hissedebiliyoruz, bütün setler (Myrtle, telgrafhane, trenin kompartımanları vs.) dikkat çekici, Tom Dawson ve Paula Lynn Kaatz’ın kostüm çalışması da müthiş olunca ortaya böyle sinematografik bir film çıkması kaçınılmaz olmuş.
Breakheart Pass (Kırık Kalpler Geçidi, 1975), Death Wish (Öldürme Arzusu / Yara, 1974) filmiyle birdenbire Amerika Birleşik Devletleri’nde star statüsüne yükselen ve film başına Paul Newman ve Robert Redford gibi 1 milyon dolar kazanmaya başlayan 53 yaşındaki Charles Bronson’un 70’lerde çektiği en heyecan verici prodüksiyonlardan biri. Gizem/muamma filmi olarak başlayan, zamanla politik komploya evrilen ve tam bir western filmi gibi son bulan sıkı bir aksiyon filmi. İyi seyirler…