Festivallerin en güzel yanı bilmeden girmediğimiz ama müthiş keşif ve seyir keyfiyle çıktığımız filmler oluyor. Malatya Film Festivali bu anlamda bize Broken’ı hediye etti! Filmden hep beraber inanılmaz bir tatmin duygusuyla çıktık. Broken, o günden beri dilimizden düşüremediğimiz bir film oldu!
İngiliz banliyö draması şeklinde karşımıza çıkan filmde komşular arası çatışmalar öyle bir iç içe geçiyor ki zaman zaman Haneke filmlerinin gerilimleri içinde gibi hissettim kendimi. Masumiyeti yok etmek ve masum olandan bir canavar yaratmak üzerine adım adım, baskıcı, akıcı ama aynı zaman yorucu bir üslupla giden film tüm dengeleri alt üst eden bir sona ulaşıyor.
İlk filmini çeken aslında tiyatro, opera yönetmeni ve oyuncu olan Rufus Norris, Daniel Clay’in romanından uyarladığı filmde büyüklerin dünyasında kaybolan, kaybedilen çocukları anlatıyor. Ama anlatım o kadar değişik bir akıcılıkla karşımıza çıkıyor ki basit bir konu iç içe geçerek ve aynı zamanda karmaşıklaşmadan çözülüyor. Hatta sonunda karşımıza The Lovely Bones / Cennetimden Bakarken tarzı değişik ve can yakıcı bir masumiyet çıkıyor.
Norris filmi aslında 11 yaşındaki Skunk üzerinden kurmuş. Şeker hastası olan küçük kız, babası, komşuları ve ilk aşkıyla kurduğu ilişkide ufak yaralar alıyor ama onu en fazla yaralayan komşuları saf Rick’in tecavüz suçuyla gözünün önünde dövülmesi oluyor. Rick ise kendisine yüklenen suçları kaldıramayarak bir süre sonra başka bir moda giriyor. Madem suçluyum o halde buna uygun davranmalıyım!
Bay Oswald ve bela kızları mahallelinin başına çorap örmeye devam ederken gözümüz babasına çok düşkün olan Skunk üzerinde. Sanki her an başına bir şey gelebilir tarzı, pamuk ipliğine bağlıyor filmi burada yönetmen! Tam buralarda da sanki American Beauty sızıyor filmin bir yerlerine! Masumiyetin kaybı açısından! Bay Oswald rolünde karşımıza Tim Roth’u izlerken onu özlediğinizi fark edeceksiniz, kızına düşkün aklı bir karış havada bakıcıya abayı yakan babayı oynarken filmin ana duygusu olan masumiyetten çıkmıyor, hatta çocukların dünyasına en yakın duran kişilik o!
Etrafta yayılan, kokmaya yüz tutan bir kötülük duygusu var, hatta bunu yapanların bir kısmı çocuk! Babalarının öfkesinden beslenen üç kızkardeşin Rick’in sonra da mahallenin başına sardıkları bela bir süre sonra bütün banliyöyü sarıyor ve kaybolan masumiyetin ardından büyük felaketler patlak veriyor. Bu anlamda sonlara doğru garip bir şok duygusuyla asılı kalıyorsunuz filme, Rick’e mi yoksa Skunk’a mı üzüleceğinizi bilmiyorsunuz! Sıradan bir hikayenin bu kadar etkilemesi zaten bizi de şaşkın kılan. Kalbimizi sıkan ve küçük hikayenin nerede duracağının merakı! Broken Norris’in Ken Loach tarzı toplumsal bir analizine denk düşüyor ama daha naif bir bakış açısı ve anlatımla! O yüzden bir şekilde bu filmi bulun ve izleyin. Masumiyet yitince neler oluyor, ilk filmin çeken bir yönetmen iç içe geçen bir öyküden nasıl muhteşem bir seyir dünyasını yaratıyor görün isterim!
Öteki Sinema için yazan: Banu Bozdemir