Burcu Özkan ile 5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali vasıtasıyla tanıştık. Kızıl saçları ve koca gözleriyle çizgi dünyasından gelmiş olan Burcu’yu Korosi filmiyle özdeşleştirmek zor olmadı. Filmi izlemiştim ve “gerçekçi” bir animasyon yorumu yapmıştım kendi içimde. Yönetmeni de karşımda bulunca röportaj yapmak gerçekten de güzel oldu. İlk film, ilk coşku ve ilk röportajıymış sanırım bu da… Yolu açık ve yeşil olsun o halde…
Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir
Merhaba Burcu. Seninle 5. Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali’nde tanıştık… Seni kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba. Evet, benim açımdan oldukça keyifli bir festivaldi ve iyi ki de tanıştık. Kendimden bahsedecek olursam ben 1993 yılında Artvin’de doğdum ve çocukluğumu filmde izlediğiniz köyde geçirdim. Lise yıllarımda yazmayı çok severdim ve yazdığım hikâyelerle liseler arası kısa film festivallerine katılırdım. Görsel sanatlara duyduğum merak zamanla giderek arttı ve bu konu üzerine eğitim almak istedim. Sonrasında Kocaeli Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun oldum. Üniversite yıllarımdan beri sektörün çeşitli alanlarında çalıştım ve bu sayede pek çok şey öğrendim. Şu anda Nonoci Tasarım Atölyesi adında bir atölyem var; aslına bakarsanız atölye yerine kendime ait bir dünya demeyi tercih ederim. Zaman zaman sanat yönetmeni olarak görev aldığım farklı projeler olsa da stop motion hikâyelerimi burada hayata geçirmeye çalışıyorum.
Korosi çok organik bir animasyon olmuş, öncelikle tekniğinden bahsetmek ister misin? Sanırım birçok kişi izlerken “gerçek” bir animasyon duygusu yaşadı diyebiliriz.
Çok teşekkür ederim. Kaygım bu duyguyu yaşatabilmekti. Bunu duymuş olmak beni çok mutlu etti. Kullandığım tekniğe değinecek olursam, ailemizde nesilden nesle geçen bir marangozluk yeteneği var. Bizim köyümüz ve civar köylerde neredeyse her evin altında bir atölye bulunur. Bu alanda ailemizdeki en yetenekli insanlardan biri olan Göksel Subaş ile fikrimi paylaştım. Mevcut durum ve imkânlarımızla tahtadan bir karakter iskeleti tasarladık. Vida kullanarak birleşim yerlerini ve eklemlerini hareketli hâle getirdik. Karakterin boyu 150 cm olduğundan ayakta durabilmesi için ayakkabısının içine beton döktük. Bu kısımda başka seçeneğimiz yoktu. Ayağındaki ağırlıkla karakterimizin yürüyüşü pek estetik olmadı fakat bu en başından beri aradığım bir özellikti. Karakterin yaşlı bir adam olmasının yanı sıra, hareketlerinde de kendine has biçimsiz bir vücut dili yakalayarak istediğim etkiyi olabilecek en uygun şekilde verebildiğimi düşünüyorum. Ayrıca filmdeki mekânların gerçek olması vermek istediğim etkiyi daha da artırıyor. Filmi Çiğdem Subaş ile beraber çektik; kendisi çekim süresi boyunca tek ekip arkadaşımdı. Çiğdem, karakterin yüzünü doğadan bulduğu parçaları birleştirerek yaptı. Pastilin hamuru bulamadığımız için karakterimizin gözlerini ve ağzını ekmek hamurunu sobada kurutarak elde etti.
Öykü biraz daha hüzünlü sanki filmin teknik kısmına göre… Biraz konunun oluşumundan bahsedebilir misin?
Korosi, Artvin’in Borçka ilçesine bağlı, benim de çocukluğumun geçtiği küçük bir Gürcü köyü olan “Kintsxureti” köyünde çekildi. Batıl inançlarla ilgili hikâyeleri dinlemeyi çok severim. Köyümüzde çocukluğumdan beri anlatılagelen bir inanış var; bu inanışa göre bir evin önüne günlerce karga gelir ve öterse bu kötü haber anlamı taşır. Keza baykuşlar için de aynı şeye inanılır. Köyde bulunduğum süre içerisinde bu karga hikâyesini üç gün boyunca yaşadım ki bizim köyümüzde çok fazla karga olmaz, bildiğim kadarıyla genelde atmaca gibi hayvanlarla karşılaşırız. Çocukluğumdan beri duyduğum bu inanış haliyle beni korkuttu ve bu korkumun hemen ardından derinden sarsıldığım bir kayıp yaşadım. Dünyanın en temiz kalbine sahip olan dayım Yusuf Taban, ani bir şekilde aramızdan göçüp gitti. Ben anneannesine âşık bir çocuk olarak büyüdüm, bu yüzden de meleklerin varlığına inanırım. Anneannem Tenzile bir melekti ve dayım Yusuf da benim için tıpkı anneannem gibiydi. Dayımın vefatını kabullenmem çok zor oldu ve bu acının bir şekilde içimden çıkması gerekiyordu. Korosi’nin öyküsü işte bu girdapta oluştu. Fakat beni sarsan bu olayı, yaşadığım gibi ele alarak birebir anlatan bir hikâye oluşturmak istemedim, gerçi bunu bu şekilde anlatabilmem de sanırım çok zor olurdu. Yaşadığım olaya daha farklı bir açıdan yaklaştım. Biraz Yunus Emre gibi bakmak istedim. Çünkü onun için ölüm kötü değildir. Ölüm Yunus Emre için iyidir çünkü kavuşmak demektir. Hatta bir sözü vardı Yunus Emre’nin, “Cân bedenden uçıcak, menzilinden göçicek. Ol cihâna geçicek, göze ‘iyân olasın,” der. Yunus Emre, bu sözünde canı açıkça bir kuş olarak nitelendirir ve zamanı geldiğinde uçarak yükseldiğini tasavvur eder. Filmin sonunda yaşadığım ayrılık acısına benzer bir acı hissedilsin istemedim. Bu yüzden karakter için ölümün, Yunus Emre’nin kastettiği gibi kavuşmak anlamına gelmesini istedim. Bu sebepten dolayı film boyunca karakterin yüzünü son sahneye kadar hep üzgün görüyoruz. Gülümsediği tek an ise, ölüme kavuştuğu ve kuş olup kanat çırparak uçup gittiği an.
Konunun senin hayatınla, yakınlarınla bir yakınlığı da var. Şehirden çıkıp doğaya bakmak, karışmak ve oradan bir animasyon hikayesi çıkarmak nasıl bir duyguydu?
Müthiş bir duyguydu. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri olduğunu düşünüyorum. Pandemiye yakın bir dönemde aniden İstanbul’dan ayrılmaya karar verdim. Çünkü İstanbul’da kalmaya devam ettikçe üretmekten uzaklaşacaktım ve bunun sancısı da haliyle beni daha yorgun bir insan yapacaktı. Köyüme giderken bir hikâye yaratacağımdan emindim fakat o an için aklımda herhangi bir fikir yoktu. Yaratmak istediğim hikâyeyi “an” şekillendirsin istedim ve öyle de oldu. Ortaya çıkan hikâye işte bu yüzden tamamen hayatımla ve yakınlarımla alakalı. Hem köyde bulunduğum süre boyunca yaşadıklarım hem de buradaki hatıralarım geçmişi daha sakince düşleyebilmeme imkân verdi. O evde çok güzel insanlar yaşadı. Her köşesinde izleri var. Bu anılara dalıp hemen ardından onların artık var olmadıkları gerçeğiyle yüzleşmek insanı tarifi zor bir hisse itiyor. Zaten bu duygu da bu hikâyenin tek besin kaynağı oldu. Bütün bu duyguların beni getirdiği noktada bir animasyon hikâyesi çıkarmak ve bu hikâyenin ilk filmim olması çok özel, çok kıymetli benim için.
Animasyon çalışmanın özel bir sebebi var mı, daha zor bir alan olduğu gibi görülmesi de sınırlı bir alan… Animasyon için neler söylersin?
Çok fazla alan deneyimleme şansım oldu. Belli bir noktadan sonra bu çeşitliliğin bana iyi gelmediğini fark ettim. Tek bir alanda ilerlemek istiyordum fakat bu konuda yeterli heyecanı henüz bulamamıştım. Çünkü deneyimlediğim alanlarda düş dünyam hep sınırlı olmak zorundaydı. Kafamın içindeki hikâyelerin çoğu gerçek dışı bir dünyaya ait olduğu için üretim konusunda kilitlendiğimin farkındaydım. Bir gün içimdeki sesi dinledim ve bir stop motion denemesi yapmaya karar verdim. Sonuçta ortaya çıkan işi inanılmaz sevdim. Sınırsız bir dünyada istediğim kadar biçimsiz olup karakterlerimi tamamen düşlediğim gibi yaratabiliyorum. İşin güzel bir yanı da projelerle geçirdiğim süreç. Bir projenin tamamlanması ne kadar uzunsa benim için bir o kadar keyifli. Karakterlerle ne kadar fazla bir arada olur ve yarattığım dekorun içinde ne kadar uzun vakit geçirirsem, hikâyeyle bir o kadar bütünleşiyor ve adeta yaşadığımı hissediyorum. Böylece iş bitiminde aldığım mutluluğun dozu da çok fazla oluyor. Bütün zorlukların farkındayım. Önümde çok uzun bir yol olduğunun da farkındayım. Fakat yapılan işin sevilmesi konusundaki mutluluğum bütün zorlukları yok ediyor. Animasyon iyi ki hayatıma girdi. İlerleyen süreçte bu alanda kendimi daha fazla geliştirmeyi ve daha büyük bir ekiple yola devam edebilmeyi diliyorum.
5. Kadın Yönetmenler Festivali’ni nasıl buldun, festivallerin önemi nedir senin için?
Kadın Yönetmenler Festivali gerçekten çok keyifliydi. Başından beri içinde bulunmayı çok istediğim bir festivaldi. Böylece insana ilham veren, birbirinden büyüleyici bir sürü kadın yönetmenle tanıştım. Uzun ve çok keyifli sohbetlerin içinde buldum kendimi. Çok başarılı işler izledim. Korosi’nin gösterimi sonrası öğrenci arkadaşlarla soru cevap etkinliği yapma fırsatı buldum. Filmde uyguladığım tekniğin onlarda yarattığı merakı görmek ve sordukları sorular benim için oldukça özeldi. Bu yüzden festivalde emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. Benim için çok güzel bir deneyim oldu. Korosi ile birlikte ilklerimi yaşıyorum. Film festivallerinin dünyasına küçük adımlar atmaya başladım, biliyorum henüz emekleme aşamasındayım. Daha net ve büyük cümleler kurabilmem için daha fazla tecrübe yaşamalıyım fakat şu zamana kadarki tüm gelişmelerin benim için en güzel yanı insan tanımak oldu. Çok güzel, alanında çok başarılı dostlar edindim. Emeğinize verilen değeri görüyor ve takdir ediliyorsunuz. Tüm bunlar iyi ki dedirtiyor insana.
Bundan sonra yapmak istediklerin neler, tekrar animasyon mu, başka türleri denemek ister misin?
Bugünlerde kurduğum bir dekor üzerinde, küçük boyda karakterlerle çekeceğim bir klip üzerine çalışıyorum ve bu hikâyede iki farklı animasyon tekniği uygulamayı düşünüyorum. Fakat sanırım bir sonraki kısa filmimde Korosi’deki gibi gerçek mekân ve büyük karakter tekniğiyle ilerleyeceğim. Bunun iki sebebi var. Korosi büyük teknik imkansızlıklarla ve sadece iki kişi ile çekildi. Bu yüzden öğrendiğim, yapmak isteyip yapamadığım çok fazla durum oluştu. Bu deneyimlerimden yararlanarak bir sonraki filmimi daha profesyonel bir set ile çekmek istiyorum; bu, her ne kadar zahmetli olacaksa da karakter ile birlikte aynı havayı solumak ve dekorun içine girmek benim için çok daha büyüleyici. Uzun bir süre bu büyünün etkisinde kalabilirim sanırım. Sonrasını zaman şekillendirecekse de yapacağım projelerde ağırlık her zaman animasyondan yana olacaktır.
Kısa filmcilerle bir araya gelip, konuşma imkanı yakalıyor musun, ya da kendinden yola çıkarsan en fazla ne gibi sorunlarla karşılaşıyorsun?
Festivallerde kazandığım çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Onlarla sık sık sohbet etme fırsatı yakalıyoruz. Fakat bu konuda inanılmaz büyük bir çevrem olduğunu söyleyemem. Şu an için karşılaştığım bir sorun yok ancak ilerleyen zamanlarda yapacağım filmim için doğru ekibi oluşturma ve uzun soluklu bir işe bütçe bulma konusunda birtakım zorluklar yaşayacağımın farkındayım. Umarım bu süreci olabildiğince az sancılı bir şekilde geçiririm. Ayrıca Korosi’nin yapım süreci ve sonucu cesaretimin daha da artmasını sağlıyor.
Pandemiyi nasıl geçirdin, neler hissettirdi sana. Pandeminin filmini yapmak istesen nasıl bir şey çıkardı ortaya?
Daha önce de belirttiğim gibi pandeminin büyük bir kısmını Korosi’yi çekerken geçirdim. Sokağa çıkma yasaklarının en fazla uygulandığı dönemdi. Bu yüzden o kadar uzak bir köyde, yasaklarla beraber bir malzemeye veya ekipmana ulaşmak neredeyse imkânsızdı benim için. Bu durum film açısından beni fazlasıyla kötü etkiledi fakat çevremdeki insanların eve tıkanmış gri dünyalarıyla karşılaştırınca, bir ormanın ortasındaydım ve kaostan çok uzaktım, bu yüzden kendimi şanslı hissettim. Tabii bu çok uzun sürmedi. Şehre dönüşümle aynı gri dünyaya ben de düştüm ve gerçekten çok zordu. Kendi sağlığımın yanı sıra anneme bir şey olacağı endişesi beni oldukça etkiledi. Abimin İngiltere’de yaşaması ve yanımıza gelememesi de bambaşka bir özlem yarattı ailemizde. Duygusal açıdan gerçekten çok zorlandık. Pandeminin filmini yapacak olsaydım rengi kesinlikle yeşil olurdu. Karakterlerim de yaprak, kozalak, çam sakızı gibi tipler olurdu. Çünkü pandemi, bir köye sahip olmanın kıymetini bana çok net gösterdi. Ben de filmimde bununla alakalı bir hikâye oluştururdum sanırım.
Son olarak neler söylersin?
Son olarak, Korosi ile birlikte çok özel ilkler yaşıyorum. Bu noktaya gelmiş olması benim için çok büyük bir gurur. Korosi bütçesiz bir iş. Sanırım sadece karakterin vidaları için para harcadım. Bu yüzden en büyük teşekkürü filmime emek veren ekip arkadaşlarıma etmek istiyorum. İyi ki Bülent Taban, Çiğdem Subaş, Hasan Burhan Sarraç, Mürsel Arslan, Göksel Subaş gibi özel insanlara sahibim. Kendimi gerçekten çok şanslı hissediyorum. Onlar olmasaydı ben şu anda sizinle bu röportajı yapıyor olmayacaktım. Verdikleri emek çok kıymetli benim için. İyi ki varsınız. Herkesin emeğine sağlık. Çok teşekkür ederim ilginiz için. İlklerim köşesinde unutulmaz bir an oldu benim için.