Suspiria (1977)
Cadılar Bayramı’nın ürkütücü yanını sevenlerdenseniz, o gece sizin için yaşayanlarla hayaletler arasındaki sınır çizgisinin silindiği, kötü ruhların balkabağı suretinde yeryüzünde dolaştığı, ortalıkta taze ölülerin kol gezdiği bir geceyse; bu film tam size göre. Plan şu: Işıklar söndürülecek, film projeksiyonla duvara yansıtılacak, kan kırmızısı şarap açılacak, çığlıkların ve ışık oyunlarının tadı çıkarılacak. Tabii bu arada pencereye vuran ucubik gölgeler ve yatak odasından gelen hırıltılar karşısında da mümkün olduğunca sakin kalınacak. Dario Argento klasiği “Suspiria”, Suzy Bannion isimli bale öğrencisinin özel bir bale okulunda yaşadığı kanlı ve sır dolu olayları anlatıyor. Goblin’in yaptığı müziğe eşlik ederek, “witch, witch, witch” diye tempo tutun ya da serbest bale hareketlerine başlayın. Ama ne yaparsanız yapın uyumayın, Helena Markos uyumuyor çünkü.
The Witches of Eastwick (1987)
En yakın arkadaşlarınızla Cadılar Bayramı’na özel kovan kurup, siyah pijama partisi yapmaya karar verdiyseniz ve içi jilet dolu yastık partisi de varsa film bu. İhtiyacınız olan şeyler: Eastwick kasabasının herkese mavi boncuk dağıtan şeytani erkeği, onun eşyalarından mütevellit voodoo bebeği, mumlar, tüyler, fotoğraflar, isyanlar ve bolca hormon. Jack Nicholson kasabaya gelir gelmez 3 kadının kalbini çalar. Gerçi ideal erkeği bulmak için onu kadınlar çağırmıştır ama bu şeytan adam, üçünü de jonglör gibi idare etmeye çalışır. Ama kadınların fıtratında cadılık vardır bir kere. Önlerinde de büyü için hazır bekleyen bir kazan… Sizi şimdiden uyarıyoruz, hain planlar yapıp da pişman olmak için son derece müsait bir film. Telefonları bir süre kapatsanız iyi edersiniz. Sonra bütün gece mesajlara cevap bekle dur.
The Witches (1990)
Upuzun bir Cadılar Bayramı sofrası hazırladınız. Parti başlamak üzere. Şimdi tek yapmanız gereken doğru filmi seçmek. Doğru film “The Witches”. Sofranızda neler yok ki: Cadı parmağı börekleri, bal kabağı dip sosu, hayalet muzlar, mumya sosisler, beyin yumurtalar, böcek türlüsü, Yoda soda ve fare pasta. Bu sonuncusu biraz sinir bozucu olabilir çünkü Grand High Witch’imiz Anjelica Huston çocukları fareye çevirmeye bayılıyor. Bakmayın siz onun asil görüntüsüne, o gerçekte cadaloz biri. Eve güne gelen, şen şakrak mahalleli teyzeler de onun yardımcısı. Aslında bu kafile dedikodu ve göbek atma bahanesiyle toplanıp, kısır yerine çocuk yiyorlar. Hem de “Mezdeke – Ya El Yelil” eşliğinde. Cadılar Bayramı gecesi bütün davetliler bir araya geldiğinde görmek isteyecekleri 2 şey olacak: Miss Ernst’in mor cübbesinin altından çıkan sivilceli yüzü ve asla bitmeyen içki. İçki biterse parti biter.
Hocus Pocus (1993)
Terk edilmiş bir evde, mum ışığında, eski püskü eşyalar ve kadim kitaplar eşliğinde Cadılar Bayramı. Bu bir hayal olmalı! Cadılar Bayramı’nda “Hocus Pocus”u izlemek için en güzel atmosfer işte bu. Yalnız eğer bakir ya da bakireyseniz ve lanetlenmiş bir kitabı okumak üzereyseniz dikkat! Kitabın herhangi bir yerinde göz olmaması ve gözünü size dikmemesi önemli. Ama her şeyden önce siyah ateşli mumu yakmamak önemli. İşte bunun geri dönüşü yok. Çünkü cadı çıkabilir! Neyse ki sizi uyaracak bir kara kedi ve tembel bir zombi var. Sadece mezarına dönüp uyumak isteyen iyi kalpli bir zombi. Bette Midler’ın baş cadı Winifred Sanderson olduğu filmde; 3 cadı kız kardeş küçük bir kızın canını içerler. (Ruhunu hüp diye emerler yani.) Kardeşini de Binx isimli bir kediye dönüştürürler. Bu yaptıkları için yakılacakları sırada ise akıllarına bir büyü gelir: Bakir ya da bakire biri Black Flame Candle’ı yakarsa geri döneceklerdir. 300 yıl sonra Max mumu yakar… Örümcek ağlarıyla ve iskeletlerle kaplı bu eski evde Cadılar Bayramı partisi yapmanın en büyük avantajı “Hocus Pocus” izleyerek kendini çocuk gibi hissetmek. Dezavantajı ise kimin kostüm giydiğini, kimin gerçek cadı olduğunu bir türlü bilememek. Şeker mi şaka mı?
The Craft (1996)
Hazır Cadılar Bayramı da gelmişken bir tutam cadılık talimi yapıp, biraz eğlenmenin sakıncası yok. Çünkü birtakım huzursuz ruhları çağırmak ya da Manon’dan yardım istemek için oldukça ideal bir gece. Hiçbir şey yoksa fincanla cin çağırılır, nedir yani. Yanınızda cadılık ritüellerine gönül vermiş, siyahın binbir tonunu giymeyi görev edinmiş, çivili, gümüşi takılardan hoşlanan ve son derece garip arkadaşlarınız da olmalı. Siz bir yandan suda yürümek ya da saçlarınızı bir anda başka bir renk yapmak, cildinizi kremsiz pürüzsüzleştirmek için sihirli kelimeleri söylerken; insanlar da Cadılar Bayramı’nı kutladığınızı zannedecek. Kamuflajın böylesi en tüyler ürpertici filmde bile görülmedi. “The Craft”ın dört cadısı, Wiccen Fairuza Balk’ın canlandırdığı Nancy Downs önderliğinde güçlerini birleştirir. Amaç hayatlarını daha iyi hale getirmektir. Fakat güçleri arttıkça yoldan çıkarlar. Neyse ki beyaz ve iyi cadılar da vardır. Şifalıcılar, lokman hekimler, ebe kadınlar, aktarlar, tanrıçalar, Paganlar… Halloween’in daha doğrusu Samhain’ın asıl sahibi de onlardır zaten.
The Crucible (1996)
Cadılar Bayramı ciddili bir cadı filmi izlemek için de ideal olabilir. Fazla bir hazırlığa gerek yok, buz gibi bira yeter. Hadi birkaç tane de balkabağı feneri. Filmin kendisi çok şey ifade ediyor zaten. 31 Ekim’de ölülerin dünyaya döndüğü gecede, Arthur Miller’ın aynı adlı oyunundan uyarlanan ve başrollerinde masum yüzlü şeytan Winona Ryder ve Oscar mıknatısı Daniel Day-Lewis’in yer aldığı “The Crucible” izlenebilir pekâlâ. 1692’de Salem’de cadı davalarının görüldüğü dönemde geçen bir film “Cadı Kazanı”. Olayların nasıl yanlış yollara saptığını, kadınların nasıl suçsuz yere yargılandığını, insan ve toplum psikolojisini çok iyi anlatıyor. Özellikle de linç kültürünü. Yıllar yıllar sonra, 1800’lerde Amerika’ya Cadılar Bayramı geldi ve her şeyi eğlenceli bir hale getiren İrlandalılar cadılığı da eğlenceli bir hale getirdi. Şimdilerde ise en popüler kostüm cadı kostümü. Şeytanla dans etmek sıraya girilen bir şey. Kediler ve baykuşlar çok seviliyor. Tituba olmak da çok havalı.
Practical Magic (1998)
Sonbaharın turuncu renkleri, karanlığın siyah rengiyle birleşti ve ortaya Cadılar Bayramı çıktı. Efsunu bol, cadısı dolgulu, akışkan ve çok lezzetli bir gün ve gece Cadılar Bayramı. Yılın bu zamanında merdivenlerden inerken aynaya baktığınızda, kemikleri ve kuru kafaları yaktığınızda ya da kıyafetlerinizi ters giyip ters ters yürüdüğünüzde cadıları görme ihtimaliniz var. Veya hiç uğraşmayabilir, “Practical Magic”i de izleyebilirsiniz. Kızıl ve ateşli büyücü Nicole Kidman, duygusal kara büyücü Sandra Bullock’la bir araya geldi ve ortaya tam bir cadı ziyafeti çıktı. Fakat uçuk teyzeleriyle, tutucu bir kasabada birlikte yaşayan bu ikilinin peşinde sinsi bir lanet var. Evet, bu lanet erkekler ve onların sebep olduğu şeyler… Kadınlar süpürgelerini kapar, cadı tuzlarını halka şeklinde serper, el ele tutuşur ve birbirlerine bağlanırlar. Ve böyle bir dayanışmaya hiçbir kötülük karşı koyamaz. Siz de o sırada yeşil renkli bir kokteyl ve bol tuzlu atıştırmalıklarla onlara destek olabilirsiniz. Aksi takdirde aniden ortaya çıkan Jimmy Angelov’un hayaletiyle uğraşmak zorunda kalırsınız.
The VVitch (2015)
Bazıları Cadılar Bayramı’ndan korkar, mesela Samhainophobia’sı olanlar. İşte onların asla izlememesi gereken bir film “The VVitch”. Onlar 31 Ekim’i Ekim ayının son günü olarak görüp, her Çarşamba ne yapıyorlarsa onu yapabilirler. İşte dizi midir, iş çıkışı içkisi midir, uyumak mıdır, alışveriş merkezi midir her neyse. Ötekiler ise kesik kafalardan, kollardan, ellerden oluşan dekorlarının ve cadı pastasının tadını çıkarabilirler. Bir yandan da New England folklorunun kan donduran hikâyelerinden birini anlatan “The VVitch”i izleyebilirler. Yalnız şunları bilmekte fayda var: Ormanda yaşayan cadılar, konuşan keçiler, tekinsiz tavşanlar olacak. Kontrolcü babalar, akıllı kızlar ve yanlış giden hasatlar da olacak. Fakat eğlence ve Cadılar Bayramı gibi Cadılar Bayramı da olacak. 1630’larda geçen kara büyü ve musallat temelli bir cadı öyküsü “The VVitch”. Film, rahatsız edici bir atmosferde ilerliyor ve Thomasin midenizde ağrılara sebep oluyor. Arkanızda Black Phillip varmış gibi hissederseniz sükûnetinizi koruyun.
Blair Witch (2016)
Çalılıkların arasında cadıyı bulmaya çalışmak ve cadıyı ilk gören kişi olmak da başlı başına bir Cadılar Bayramı eğlencesi olabilir. Eğer ağzınızla elma yakalamaktan, içi makarna dolu kutuda yüzük aramaktan ya da pinyata Frankenstein patlatmaktan sıkıldıysanız tabii. Ya da kostümlü bir Cadılar Bayramı partisinde en korkunç kostüm ödülü almaktan. Ya da kostümlü bir Cadılar Bayramı partisine kot-tişört giyip gitmekten! 1999’daki “The Blair Witch Project”ten farklı olarak daha teknolojik ve ilk filmi referans alan bir film “Blair Witch”. Ondan daha az korkutucu değil ama daha alışkın olduğumuz türden. Biraz bilgisayar oyununa biraz da AVM’lerdeki 4D film deneyimlerine benziyor ama olsun. Cadılar Bayramı’na yakışacak türden bir cadı filmi. Yine karanlık bir orman, found footage sahneler ve Pagan “rune” semboller var. Hatta bu sefer drone da var! O gece siz de, geceye biraz daha renk katmak adına, flaşla çekim yapabilir ve telefonunuzdaki hayalet bulma uygulamasını kullanabilirsiniz. Silik bir insan, bir çift kırmızı göz, ters ayak görürsünüz belki; kim bilir?
The Love Witch (2016)
Gün Cadılar Bayramı günü. Ruh haliniz romantik komedi ile korku filmi arasında gidip geliyor. Neredeyse “Bridget Jones’un Günlüğü”nü açacaksınız ama görünmez bir el size müdahale ediyor. Cadıların bayramında bu ne cürret! O halde çare romantik, tatlı, olaylı bir cadı filminde. Yani “The Love Witch”te. Hem içinde bol bol Wicca pratikleri, aşk büyüleri, erotik danslar ve sanat da var. Sadece bu kadar da değil; Rococo çay partileri, vişne soslu kekler, pembe makaronlar da var. Bu durumda partinin menüsü de belli oldu: İçine biraz viski damlatılmış çay veya kanyaklı kahve ve hamur işleri. Modern cadımız Elaine âşık olacağı erkeği bulmak için lavantaları derleyip, çekici rujlar ve parfümler sürerken; siz de Cadılar Bayramı’nın en iyi yanı olan seksi kostüm açığından faydalanabilirsiniz. Çünkü o gece kimse sizi iç çamaşırıyla geziyorsunuz diye yargılayamaz. Yalnız gecenin sonu biraz yaramaz bitmeli. Belki hançerle yapılan bir striptiz, pentagram halının üstünde jartiyerle ufak bir şov ya da yatakta baştan çıkarıcı sözlerle kıvranmak. Sınır, tutkunuz. Yönetmen Anna Biller’ın technicolor estetiğindeki cadı filmi kanınızı kaynatacak, orası kesin. Tabii bir de Samantha Robinson’ın cezbedici gözleri.
Güzel öneriler.