Festivalde ödül için yarışan en iddialı iki filmi ‘Kış Uykusu’nu ve ‘Bay Turner’ı izledim. Ve itiraf ediyorum ki festivalin, hatta yılın en iyi filmi kesinlikle… ‘It Follows’!
Öteki Sinema için yazan Can Evrenol
Doğrusunu söylemek gerekirse, hakikaten dedikleri kadar var. Cannes Film Festivali muhteşem bir ortam! Kırmızı halı, fotoğrafçı ordusu, bilet dilenen gençler, yemekler, partiler, deniz, güneş, müthiş şık insanlar, süper güzel kadınlar ve 4 katlı milyon dolarlık süper lüks yatlarla sinemaya doyacağınız bir ortam… Şaka bir yana, Cannes tecrübesinin esas olayı, sokakta yürürken herkesin azrasından hissedilen sinema aşkı. Bir arkadaşım çok güzel özetledi; buradaki insanların hepsi öyle veya böyle bir şekilde hayat ile bağlarını sinema üzerinden kuruyorlar. O yüzden insanlar başka bir şık, başka bir güzel geliyor olabilir…
Hayatımda ilk defa gittiğim Cannes Film Festivali’inde doğrusu çok film izleme şansım olmadı. Gündemimde daha çok, yeni insanlarla tanışmak ve ilk uzun metrajıma yönelik bağlantı kovalamak vardı. Geceler haliyle uzun. Her sabah başka bir filmin bilet sırasına veya toplantıya yetişmek üzere kalkıp, oradan oraya iş kovalar gibi gezip, gecenin sonunda da Türklerle ‘Red Line’da, İngilizler ve Fantastik Sinema ekibiyle ‘Petit Majestic’ denilen barda sohbetlerle geçen keyifli bir telaş. Dışarıdan bakınca tamamen lay lay lom gibi ama içinde gerçekten insanı yoran bir tempo söz konusu.
Cannes’ın gerçekten son derece ağırbaşlı ve sanatkarane bir havası var. Ağır ve uzun filmler. Sanat değeri yüksek yapımlar. Falan filan. Ancak pazar kısmına girdiğinizde bu hava tamamen değişiyor. Bollywood filmleri, en ucuz aksiyon, romantik komedi ve modern trash filmler havada uçuşuyor. Özellikle dikkatimi çeken Asylum ve Sci-Fi Channel’dan sonra iyice patlama yaşamakta olan bu CGI dev yaratıklar ve saçma sapan doğa faciasıyla yaratık kombinasyonu gibi akıl almaz filmler oldu. ‘Pandasaurus’, ‘Lavantula’, ‘Zoombies’, ‘Atomic Shark’ ve ‘Goal of The Dead’ gibi akıllara zarar yapımlar oldukça iyi kar ediyorlarmış gibi bir intiba aldım ben doğrusu..
Bu sene haliyle Soma’dan gelen acı haber ve sonrasında yaşanan devlet terörünün asap bozukluğu her şeyin üzerine bir sis gibi çökmüştü. Türk Sineması’nın 100. yılı için hazırlanan konserler ve partiler iptal edilmiş, bayrağımız yarıya indirilmiş, standımızda içki satışı durdurulmuştu. (Tabi içkiyi sadece eğlence ve karıkız olarak yorumlayan bir bakanlık anlayışıyla bakmak lazım herhalde.)
Türkiye’den arkadaşlarımızın getirdiği, üzerinde ‘SOMA, Not An Accident (Bir Kaza Değil)’ yazan, siyah çıkartma/rozetler çok anlamlıydı. ‘Kış Uykusu’ galasında herkes gururla takmış, diğer stantlar da bir köşelerine yapıştırmayı ihmal etmemişlerdi.
‘Kış Uykusu’ için şahsi görüşüm, yine Nuri Bilge Ceylan’ın müthiş edebiyatını konuşturduğu bir film olmuş. İnsan ruhunu yer yer detaylarda bu kadar iyi anlatan filmler çok nadir geliyor hakikaten. Ancak yine şahsi görüşüm, (sanki bu şahsi görüşüm lafını koymasam bir saygısızlık, günah olacakmış gibi) NBC’nin son iki filmi ‘3 Maymun’ ve ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’nın çarpıcılığı bu filmde yoktu. O filmleri izlerken bir an için bile sıkılmamışken, bu sefer 3-4 sahnenin biraz sarktığı hissine kapıldım. Sinema dilinin büyüsünden çok, yönetmenin aşırı kişisel ruh haline odaklı bir film olmuş gibi geldi bana. NBC’nın iki filmindeki kuyuda boğulmuş kardeşin gelmesi, meltemle hareket eden bıçak, şimşekle aydınlanan kaya, su getiren kızın gölgesi gibi gibi karanlık detayların bu filmde hiç olmamasından bahsediyorum. Sadece karanlık detaylar değil, Hatice Aslan ve Ercan Kesal’ın kavga ettiği sahneyi çok uzaktan izlememiz gibi sinema diline yaslanan detayları da çok azdı filmin. Ama bunun yerinde müthiş oyunculuklar ve müthiş bir oyuncu yönetimi vardı tabi. Bu da başlı başına filmin ödül(ler)le geleceğinin işareti diye düşünüyorum. Film esnasında arkalarda oturduğum için her 5 dakikada bir birinin salonu terk ettiğine şahit oldum. Ancak film bittiğinde de dakikalarca müthiş bir alkış koptu. Filmi izlerken sıkılan (hatta uyuyan, aramızda kalsın) bazı arkadaşlarım bile filmden sonra bazı sahnelerde kendi aileleriyle ve eşleriyle olan ilişkilerini sorguladıkları sahnelere hayran olduklarını itiraf ettiler.
Filmden sonra Türk standında ve filmin ufak partisinde bir çok değerli sinemacımızla tanışma fırsatı buldum. Gece bir ara yakaladığım Cem Yılmaz’a BASKIN’dan bahsettim. Filmin linkini email atmamı istedi ve güzel bir yorum da yazarak beni çok sevindirdi.
Bu arada Türk standı demişken, gerçekten Cannes’daki stantları görmeniz lazım. Deniz kenarındaki ufak odacıkların kapısından giriyorsunuz ve Akdeniz’in harika denizine bir kumsalın üzerinde masalar ve sandalyelere açılan bir ortamda kendinizi buluyorsunuz. Hemen hemen bütün stantlar böyle. Cennetten birer köşe gibi.
Cannes’taki Türk erkanından başka, bu sene Cannes’taki fantastik sinema camiası dikkat çekiciydi. Bu sene ilki düzenlenen Fantastik Filmler Buluşması’ada Brian Yuzna, Llyod Kaufman (Troma) ve Ruggero Deodato (Cannibal Holocaust) ile tanışma fırsatı buldum. Fantastic Fest, Sitges, Frightfest, Motel X ve daha bir çok fantastik film festivalinin sahipleri oradaydı. Dünyada janr ve korku sinemasının öncü dağıtım şirketleri XYZ ve Raven Banner, ayrıca çok sevdiğim kısa filmci dostlarım Evrim Ersoy, James Pearcey, Russel Would, Ryan Haysom gibi isimler de festivale renk kattı.
Yazının başında da dediğim gibi Cannes’ın en iyi filmi (ben biraz abartarak söylüyorum ama bunu söyleyen başkalarının olduğunu da duyuyorum) ‘It Follows’ diye ufak ama oldukça stilize bir korku filmi. Oldukça cilalı görüntüsü ve inanılmaz basit ama zeki taktikleriyle gerçekten korkutucu ve seyirciye adeta dalga geçen, deyim yerindeyse ‘piç’ bir film.
Festivalin 6. gününün sabahı festival için özel sayı çıkaran Variety dergisinde çıkan BASKIN uzun metrajın resmi açıklaması ayrı bir bomba oldu! Tebrikler ve heyecanlı konuşmalar, şevkimi ikiye katladı. Görünen o ki Türkiye’de bir ilk olarak bir İspanyol şirketi gelecek ve Türkçe bir film çekerek (bütün haklarına sahip olarak) filmi dünyaya pazarlayacak (Amerika ve Kanada haklarını ‘The Raid’ filmlerinin de dağıtımcısı olan XYZ Films üstleneceğini açıkladı). Çekim tarihi Kasım/Aralık olarak öngörülüyor. Çalışmalar ufaktan başladı bile.
Festival hakkında daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere genç oyuncu ve sinefil Elif Atakan’ın blogunu önererek yazımı sonlandırıyorum. http://
Mel Brooks yapmış yine yapacağını. :)