Cannes Film Festivali 2018 Üzerine Düşünceler

18 Mayıs 2018

Cannes Film Festivali’ne gidemedim, hâliyle filmleri de seyretmedim ama henüz bütün filmler gösterime girmeden önce büyük ödülleri tahmin etme cüretinde bulunmak istiyorum. Bunun için filmler hakkında üç-dört gündür çıkan kritiklerden çok filmin yapımcılarından (ortaklık, finansal destek vb.) yola çıkan bir modeli esas alacağım. Bir süredir Oscar ödüllerinin ve Cannes Film Festivali ödüllerinin tarihini inceliyorum. Belirli bir tarihten sonra Cannes Film Festivali büyük ölçüde başka saiklerle ödül verir oldu. Tespitim bu yönde. Bunu daha önceki “Cannes Film Festivali Hakkında Notlar (2005-2017)” adındaki çalışmada kabaca ele almıştım, izninizle, yine o yazıdan bazı alıntılar yapmak istiyorum.

blank

2005-2017 arasında Altın Palmiye (En İyi Film), En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, Jüri Büyük Ödülü ve Jüri Ödülü’nde yani beş büyük ödülde durum şu: Bu ödülleri alan birbirinden ayrı (distinct) film sayısı 71. Bu 71 filmi çeken yönetmen sayısı da 53. Bu arada, bazı ödüller iki ayrı film arasında bölüştürülmüş. 13 yıl içinde, her yıl beşer taneden toplam 65 ödül 71 filme gitmiş. En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen ve Jüri Büyük Ödülü birer kez iki film/kişi arasında bölüştürülmüş. Jüri Ödülü de üç kez. Aynı kişi aynı ve/veya farklı yıllarda ödül almış olabiliyor. Orada mesele yok.

2005-2017 yılları arasında, Cannes Film Festivali’nde beş büyük ödülü alan 71 filmi incelediğimizde, bu eserlere çeşitli şekillerde (ortak yapım, finansal destek, önceden gösterim hakkını satın almak yoluyla destek vb.) destek veren birbirinden ayrı (distinct) şirket (Sinema Genel Müdürlükleri, fonlar, bankalar, televizyonlar artık her neyse) sayısının 350’yi aşkın olduğu görülmektedir. Tabii bunların içinde yönetmenlerin kendi şirketleri de var. Birtakım sebeplerle ikiye üçe bölünmüş (ya da zaman içinde isim değiştirmiş) aynı şirketler bile olabilir, ben isimleri farklı olanları bütünüyle farklıymış gibi değerlendirmek durumunda kaldım. Bazı durumlarda yanılmış olabilirim ama bu şekilde bile olsa bulgular dikkat çekici. Sonuç olarak, IMDb’de yer alan Company Credits (Şirket Bilgileri) kayıtlarına göre Cannes’da bu ödülü kazanan filmlerin ortalama en az beş ayrı yapımcı şirketten/fondan finansal destek alarak çekildiğini öne sürebiliriz. Yapım desteği sağlayan bu 350’yi aşkın şirketin/fonun/TV’nin blankiçinde üç tanesi katılımcılık bağlamında açık ara önde. Canal+, Centre National de la Cinématographie (CNC) ve Arte France Cinéma. Onların hemen ardından gelen bantta 12 şirket/fon/TV var: CinéCinéma, France 2, Ciné+, Eurimages, France 3, France Télévision, Why Not Productions, Les Films du Fleuve, Wild Bunch, Ministère des Affaires étrangères et du Développement International, Région Ile-de-France ve BIM Distribuzione.

Cannes’da beş büyük ödüle (toplam 65 ödüle) uzanan 71 film içinde bu 15 şirketten bir şekilde destek almış olanların sayısı 42. Biraz daha detaya inelim, çok çarpıcı rakamlar var. Araştırmaya konu olan süre zarfında Canal+ ve Centre National de la Cinématographie (CNC) 24’er filme destek vermişler (üçte birden fazla). 15 tanesi ortak. Maşallah demek lazım. Hemen arkalarından gelen Arte France Cinéma’nın da ödüllü 71 filmin 17’sine destek verdiği görüyoruz (dörtte bire yakın). Ödül sayısı 65 olduğu için aslında ödül sayısı açısından payları daha da büyük, 65 ödülde 40. Üç lider şirketin aynı anda destek verdiği ödüllü film sayısı 7. Üçünün toplamda destek verdiği birbirinden ayrı film sayısı da 37! Son 13 yılda ödül alan 71 filmden 37’sinde bu üç şirketten en az birinin desteği olduğunu görüyoruz. Bu ödüllerden dokuzunun festivalin en prestijli ödülü olan Altın Palmiye (Palme d’Or) olduğunu söylersek, durumun ciddiyetini göstermiş oluruz. “L’enfant” (Jean-Pierre Dardenne, Luc Dardenne, 2005), “4 Months, 3 Weeks and 2 Days” (Cristian Mungiu, 2007), “The Class” (Laurent Cantet, 2008), “The White Ribbon” (Michael Haneke, 2009), “Blue Is the Warmest Color” (Abdellatif Kechiche, 2013), “Kış Uykusu” (Nuri Bilge Ceylan, 2014), “Dheepan” (Jacques Audiard, 2015), “I, Daniel Blake” (Ken Loach, 2016), “The Square” (Ruben Östlund, 2017). Şimdi çemberi, demin saydığım (filmlere en çok destek veren) 15 şirketi içine alacak şekilde biraz genişletelim. 2005-2017 yılları arasında ödül alan 71 filmden 42’si, bu 15 şirketin destek verdiği yapımlardan oluşuyor. İkisi ortak olmak üzere 42 heykel (40 ayrı ödül) bu şirketlerin/fonların (artık her ne olarak adlandırılıyorsa) desteklediği filmlere gitmiş. Bu 42 heykelden (ikisinin bölüştürülmüş olduğunu unutmayalım) dokuz tanesi Jüri Ödülü, sekiz tanesi Jüri Büyük Ödülü, sekiz tanesi En İyi Yönetmen, beş tanesi de En İyi Senaryo kazanmış. Asıl şaşırtıcı olan, söz konusu 13 yıl içinde bir tanesi hariç (“The Tree of Life”) bütün Altın Palmiye’ler bu gruba gitmiş. 13 yılda 12 Altın Palmiye! Bir tanesi hariç hepsi!

blankBu seneki filmlere destek veren yapımevlerini görünce daha önceki yazımda da bahsettiğim kriterleri mevcut veri tabanında herhangi bir değişiklik yapmadan biraz genişletme yoluna gittim. En çok ödül alan ilk 15 yapımevini değil de, beş büyük ödül arasından en az 3 defa ödüle uzanmış olanları ele aldım. Bu kritere uyan 51 yapımevi/kurum var. Yani 2005 ve 2017 yılları arasındaki 13 yılda, 65 adet ödüle ulaşan 71 filmin yapımında emeği geçen 350 farklı (distinct) şirketin/kurumun 51 tanesi en az 3 ödül görmüş (ortak yapımlar olduğunu gözden kaçırmayınız). Destek verdiği filmlerden 24 ödül alan iki, 17 ödül alan bir, 10 ödül alan iki şirket/kurum var. 9 ödül alan beş, 8 ödül alan iki, beş ödül alan beş, 4 ödül alan dokuz ve üç ödül alan 25. Dikkatinizi çekiyorum, bunlar sadece beş büyük ödül. Emin olun, diğer ödülleri koyunca bu rakamlar ikiye katlanır. O tabloları da çıkartacağım ama o çalışma için biraz zaman lazım. Olur da son 13 yılda beş büyük ödülden en az ikisine uzanan firmaları da alırsak bu yıl Pawel Pawlikowski’nin Zimna wojna’sına (2018) destek veren Protagonist Pictures’ı da işin içine katabiliriz. O şirket, American Honey (Andrea Arnold, 2016) ve The Lobster (Yorgos Lanthimos, 2015) ile iki adet Jüri Ödülü kapmıştı. The Lobster’a lafım yok ama Cannes’da üç adaylık kapıp iki mühim ödüle (Jüri Ödülü ve Ekümenik Jüri Ödülü) uzanan American Honey bana hep torpilli gelmiştir ya neyse…

Ödül tahminlerime geçmeden önce şunu belirteyim. Stéphane Brizé’nin bu yıl yarışan “En guerre”inin (2018) yapımcısını bulamadım ama Brizé’nin Cannes’dan önemli adaylıklarla ve ödüllerle dönen bir önceki filmi “La loi du marché”ye (İnsanın Değeri, 2015) baktım, yapımcıları şunlar: Nord-Ouest Productions, Arte France Cinéma, Canal+, Ciné+, Arte France, TS Productions, Région Ile-de-France, Centre National de la Cinématographie (CNC). Durum ortada yani. Ama yine de bir haksızlık yapmaktan kaçınmak için “En guerre”i değerlendirme dışında tutuyor olacağım. Sakın bu isimlere karşı husumet beslediğim düşünülmesin. Mesela ben Stéphane Brizé’yi ve fetiş oyuncusu Vincent Lindon’ı çok severim hatta ikilinin “Quelques heures de printemps”inin (A Few Hours of Spring, 2012) şahsi tarihimde yeri bir başkadır. Bu filmi bana annem önermişti. O bana yılda sadece bir film önerir ve ben şahsi tecrübelerime dayanarak o filmi seyretmeyi yıllarca ertelerim çünkü annemin film önerileri, bir öneriden çok zımni bir anlaşma çağrısı ya da dramatik bir rica şekline bürünür. “Quelques heures de printemps”i de bu sene izledim ve beni darmaduman etti. Filmde otoriter kocası hayatını kaybedince ölümcül bir hastalığa yakalanan bir kadın var. Kadının hayatta hemen hemen hiçbir işe yaramayan, bütün ilişkilerini eline yüzüne bulaştırmış bir de yaşı geçkin oğlu var. İşte bu kadın ötenazi istiyor ve bu işin uzmanı bir firmayla anlaşıyor. Oğlunun da bu son yolculuğunda kendisine eşlik etmesini arzu ediyor. İşte öyle… Neyse daha fazla yazmayayım, çok dağıldık, daha doğrusu ben dağıldım. Sonuçta, derdimiz kişilerle değil. Bir olguya açılan pencereyi aralamaya çalışıyoruz, gayretimiz o yönde. “En guerre”i şimdilik yani yapımevini netleştirene kadar değerlendirme dışında tutuyor olacağım. Gelelim tahminlere…

Bu yıl Cannes Film Festivali’ne başvuran filmler içinde, başvurusu kabul edilip Altın Palmiye’ye (Palme d’Or) aday gösterilen 21 uzun metrajlı film var. Yomeddine (Abu Bakr Shawky), Lazzaro felice (Alice Rohrwacher), Todos lo saben (Asghar Farhadi), Beoning (Chang-dong Lee), Plaire, aimer et courir vite (Christophe Honoré), Under the Silver Lake (David Robert Mitchell), Les filles du soleil (Eva Husson), Manbiki kazoku (Hirokazu Koreeda), Three Faces (Jafar Panahi), Le livre d’image (Jean-Luc Godard), Leto (Kirill Serebrennikov), Dogman (Matteo Garrone), Cafarnaúm (Nadine Labaki), Ahlat Ağacı (Nuri Bilge Ceylan), Zimna wojna (Pawel Pawlikowski), Netemo sametemo (Ryûsuke Hamaguchi), Ayka (Sergei Dvortsevoy), BlacKkKlansman (Spike Lee), En guerre (Stéphane Brizé), Un couteau dans le coeur (Yann Gonzalez) ve Jiang hu er nv (Zhangke Jia). Bu filmlerin orijinal isimlerini kullanıyorum çünkü filmlerin içeriğiyle ilgilenmiyorum. Sadece, kamuya açık bir kaynak olan IMDb’deki blankyapımcı kayıtlarına bakacağım. Teknik bir nedenden ötürü, En guerre’i (Stéphane Brizé) hariç tutacağımı belirtmiştim.

Önce bir noktayı vurgulayalım. Cannes Film Festivali’nde her yıl irili ufaklı çok sayıda ödül veriliyor. Bazıları Onur Ödülü, bazıları Özel Ödül, bazıları o yıla has ödüller, bazıları saçma sapan ödüller ama sonuçta onlarca ödül dağıtılıyor. Ödül sayısı hiç de az değil. Örneğin geçtiğimiz sene verilen ödül sayısı 48, birbirinden farklı ödül sayısı 46 yani iki ödül, SACD Prize (Directors’ Fortnight) ve En İyi Senaryo, ikişer filme gitmiş. 2016 yılında verilen ödül sayısı 80! Bence o kadar ödül içinde öne çıkanlar şunlar: En İyi Aktör (Best Actor), En İyi Aktris (Best Actress), En İyi Yönetmen (Best Director), En İyi Senaryo (Best Screenplay), Altın Kamera (Golden Camera), Jüri Büyük Ödülü (Grand Prize of the Jury), Jüri Ödülü (Jury Prize), Altın Palmiye (Palme d’Or), Ekümenik Jüri Ödülü (Prize of the Ecumenical Jury), Kuir Palmiye (Queer Palm), Belirli Bir Bakış – En İyi Yönetmen (Un Certain Regard – Best Director), Belirli Bir Bakış Ödülü (Un Certain Regard Award) ve Belirli Bir Bakış – Jüri Özel Ödülü (Un Certain Regard – Special Jury Prize). Altın Kamera ve Belirli Bir Bakış bölümü adayları dünyadaki festivallere pazarlanma açısından sanıldığından daha kritik. Filmi orada görmüşseniz bizim festivallerle çoktan anlaşmışlardır demektir. Ayrıca bazı yönetmenler burada ısındırılıp bir yukarıdaki bölüme alınıyorlar yani büyük ödüllerin geldiği Altın Palmiye adaylığına. Benim beş büyük ödül diye bahsettiğim ödüller; En İyi Yönetmen (Best Director), En İyi Senaryo (Best Screenplay), Jüri Büyük Ödülü (Grand Prize of the Jury), Jüri Ödülü (Jury Prize) ve Altın Palmiye (Palme d’Or). Buna Ekümenik Jüri Ödülü (Prize of the Ecumenical Jury) de ilave edilebilir, ben şimdilik onu koyamadım ama eminim, koysaydım teorimi destekleyen sonuçlar içeriyor olurdu. En İyi Aktör ve En İyi Aktris ödülleri de dağınık bir görüntü sergiliyor. Jüri orada daha bağımsız hareket edebiliyor gibi. Devam edelim…

Bu yıl Altın Palmiye’ye aday gösterilen 20 filmin (distinct olmayan) 96 şirket/kurum tarafından finanse edildiğini görüyoruz yani bir filmin finansmanı yine aşağı yukarı 5 kaynaktan yerden geliyor. Distinct (farklı) şirket/kurum sayısı 88. Arte France’ın üç adaya; Boo Pictures, Fonds Eurimages du Conseil, Memento Films, MK2 Productions, Rai Cinema, Regione Lazio’nun iki ayrı adaya destek sağlamış olduklarını görüyoruz. Son 13 yılda beş büyük ödülden en az iki tanesini alan filmlere destek olan yapımevleri içinden bu yılki yirmi adaya destek verenler ise şunlar: Memento Films, Le Pacte, Rai Cinema, Arte France, Centre National de la Cinématographie (CNC), Ministero per i Beni e le Attività Cul. (MiBAC), Wild Bunch, Lucky Red, British Film Institute (BFI), Film4 ve Protagonist Pictures. Lafı eğip bükmeye, uzatıp sündürmeye gerek yok. Ben bu sene (Ekümenik Jüri dahil) altı büyük ödülden dördünün bu yapımevlerinin destek verdiği 8 filme gideceği kanaatini taşıyorum, ayrıca bu yapımevlerinin destek verdiği filmler festivalden yaklaşık 10 ödülle dönerse şaşırmam. Peki kazanma geçmişi olan bu yapımevlerinin destek verdiği filmler hangileri? Sayalım. Ahlat Ağacı (Nuri Bilge Ceylan), Ayka (Sergei Dvortsevoy), Dogman (Matteo Garrone), Jiang hu er nv (Zhangke Jia), Lazzaro felice (Alice Rohrwacher), Plaire, aimer et courir vite (Christophe Honoré), Todos lo saben (Asghar Farhadi) ve Zimna wojna (Pawel Pawlikowski). Bilhassa Altın Palmiye’nin bu sekiz filmin dışında bir yere gitmesi sürpriz olur.

blankMevcut kayıtlara göre, Arte France’ın üç filmi var. Jiang hu er nv (Zhangke Jia), Lazzaro felice (Alice Rohrwacher) ve Plaire, aimer et courir vite (Christophe Honoré). En az ikisi ödülsüz dönmeyecektir. Lazzaro felice’de (Alice Rohrwacher) yapımcı olarak Centre National de la Cinématographie (CNC) gözüküyor, onun ödülsüz dönmesine sıfır ihtimal veriyorum. Demin “mevcut kayıtlara göre” ifadesini kullanmamın özel bir sebebi var. 6 Kasım 2017’de yayınlanan Cannes Film Festivali Hakkında Notlar (2005-2017) adlı yazımda Ahlat Ağacı’nın yapımevi kayıtlarında Arte France’in yer aldığını belirtmişim. Demek ki o tarihte IMDb’nin Company Credits (Şirket Bilgileri) kısmında bu ifade geçiyordu. İşin ilginci, şimdi geçmiyor. Kaldırılmış. Ama filmin Doğu Demirkol’lu posterine bakınca aşağıda “arte” kelimesinin geçtiğini görüyoruz. Buradan iki muhtemel sonuca ulaşıyoruz, bir, NBC Films’den birileri o yazımı okuyup rahatsız olmuş ya da biri bambaşka sebeple o kaydı silmiş/sildirmiş. Bilmiyorum. Ben bu yazımı da okuyacaklarını varsayıyorum, o yüzden hafta sonu Ahlat Ağacı ile alacakları ödülü şimdiden kutluyorum. Hayırlı uğurlu olsun.

Sekiz filmin altı büyük ödül (En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo, Jüri Büyük Ödülü, Jüri Ödülü, Altın Palmiye ve Ekümenik Jüri Ödülü) için şansının bol olacağını öngördük. Bence dört ödül bu sekiz filmden bazılarına gidecek. Diğer 12 film içinde yer alıp da bu yıl sükse yapan iki film var: Beoning ve Manbiki kazoku. Bunlar eleştirmenler nezdinde takdir kazanmışa benziyor. Beoning’in (Chang-dong Lee) yapımcıları arasında Pine House Film var. Pine House Film’in destek verdiği Poetry’nin (Chang-dong Lee, 2010) Cannes’da iki ödül (En İyi Senaryo, Ekümenik Jüri Ödülü) aldığını not düşelim. Manbiki kazoku’nun (Hirokazu Koreeda) yapımcıları arasında GAGA ve Fuji Television Network var. GAGA ve Fuji Television Network’ünün yine Koreeda’nın Cannes’da hem Jüri Ödülü hem de Ekümenik Jüri Ödülü kazanan Like Father, Like Son’ının (Hirokazu Kore-eda, 2013) yapımcısı olduğunu not düşelim. GAGA ve Pine House Film muhtemelen yönetmenlerin şirketi. O nedenle, ödül kazanmaları beni çok sevindirir, Altın Palmiye’nin bu iki filmden birine gitmesi ise şaşırtır. Ama ödül alır da bir süre sonra “Ceee Eeee!” şeklinde o bilindik yapım evleri Company Credits’te belirirse, işte o beni şaşırtmaz. Bunu da tarihe not düşeyim.

blank

Şimdi diyeceksiniz ki, “Film iyiyse ödülü almasın mı yani efendi?”. Tabii alsın, zaten benim teorim, bu işin başvuran filmleri elemeye tabi tutan ön jüri aşamasında bilinçli bir şekilde çözülüp, iyi filmlerin karşısına görece zayıf filmleri seçkiye ilave etmekle çözüldüğü yönünde. Örneğin, Les filles du soleil’in (Eva Husson) Altın Palmiye adaylığını hak etmediğini bile bile koyuyorlar. Tabii, bu bir teori. Bazı filmleri bir sonraki yıla kadar beklettikleri ise artık sır değil. Sonra, ileride çalışmalarım tamamlanınca paylaşacağım ama Yıldız Tablosu’ndaki birkaç film eleştirmeni vasıtasıyla manipülasyon yapılıyor olabilir. Mesela Nick James, British Film Institute (BFI) destekli filmlere yüksek puan verir. Tabii, bu da bir teori. Bulgularla destekledikçe arkasında daha sıkı duracağım bir teori… Bana o iş için biraz zaman verin. Ama şurası aşikâr ki, Cannes’da her zaman en iyi filmler ödül almıyor, başka motivasyonlar hakim. Bunu da ödül geçmişine bakarak zaten görüyoruz. Mesela, Plaire, aimer et courir vite’i ya da Un couteau dans le coeur’u  ödülsüz göndermezler, (Ekümenik dahil) altı büyük ödülden birine belki ulaşamaz ama bir şey bulurlar gibi geliyor bana. İkisinden biri ödülle döner, izlemeye bile gerek yok, sebep belli.

Toplayalım. Spike Lee ve Jean-Luc Godard, ödül geleneği olan yapımevleriyle çalışmamışlar ama çeşitli sebeplerle çok sevildikleri belli. İkisinden birine bir ödül layık görülmesi şaşırtıcı olmaz. Yukarıda adını saydığım; ödül alma geleneğine sahip yapımevleri tarafından desteklenen Ahlat Ağacı (Nuri Bilge Ceylan), Ayka (Sergei Dvortsevoy), Dogman (Matteo Garrone), Jiang hu er nv (Zhangke Jia), Lazzaro felice (Alice Rohrwacher), Plaire, aimer et courir vite (Christophe Honoré), Todos lo saben (Asghar Farhadi) ve Zimna wojna (Pawel Pawlikowski) filmlerinin çoğunun Cannes’dan eli boş dönmeyeceği kanaatindeyim. Bence bu sekiz film, altı büyük ödülden de dördünü alacaktır. Diğer iki ödülden biri Beoning’e (Chang-dong Lee), diğeri Manbiki kazoku’ya (Hirokazu Koreeda) gider. Altın Palmiye, katılımcı yapımcı sayısına bakınca Lazzaro felice (Alice Rohrwacher) ya da Zimna wojna’ya (Pawel Pawlikowski) gidebilir. Altın Palmiye için bir adım önde olduğunu düşündüğüm Lazzaro felice’in yapımcıları arasında kimler yok ki? Arte France, Centre National de la Cinématographie (CNC), Rai Cinema ve Ministero per i Beni e le Attività Cul. (MiBAC). Lazzaro felice’in festivalden ödülsüz dönmesi bence imkânsız. Zimna wojna’nın yapımcıları arasında ise British Film Institute (BFI), Film4 ve Protagonist Pictures var. Zimna wojna’nın içeriği itibariyle şimdiden Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ında son beşe kalacağını söyleyebiliriz. Şimdiden hayırlı olsun.

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

Cannes Film Festivali Hakkında Notlar (2005-2017)

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kanuni’nin Westeros Seferi: Türk Dizileri Dünyayı Fethedebilir mi?

Dizi işinde ABD’nin ardından 2. olduğumuzu, 350 milyon dolarlık ihracat
blank

K-Dramalarda Fetişleştirilen Kadın Bedeni ve Güzellik Standartları

Son yıllarda ülkemizde ve dünyada Kore dalgası ile beraber K-beauty,