Celal ile Ceren Dünyanın En Kötü Filmi Olur ve Türk Sineması Kurtulur!

11 Şubat 2013

Celal ile Ceren, 18 Ocak’ta vizyona girdi ve o günden bu yana, yani iki haftada 2 milyona yakın seyirciyi sinema çekti. Film yere göğe sığdırılamayacak bir komedi başyapıtı değil elbette… Tipik bir Şahan Gökbakar filmi, kaba bir durum komedisi ancak seyircinin görmek istediği de bu.

Celal ile Ceren

Öyle olmasa Şahan’ın her filmi gişe rekorları kırmazdı. Demek ki insanların kafasında “Şahan çektiyse mutlaka çok komiktir, gidip gülelim” gibisinden bir anlayış/ihtiyaç var. Ne yapacağız, faşist bir diktaya uygun düşecek şekilde insanlara şu filme gidin, bu filme gitmeyin mi diyeceğiz? Asla!

Aralarında benim de bulunduğum “film öven ya da yeren” eleştirmen kalabalığının gişeye hiçbir etkisi yok! Eleştirmenin seyirciyle arası bozulalı çok oldu, o arada da sözlükler, bloglar asıl ihtiyaca yönelik yayın yaptığı için daha bir ciddiye alınır oldu. Geçmiş olsun!

2012 yılında “Türk filmi” izlemek için sinemaya giden seyirci sayısı: 19 milyon kişi… Gösterime giren film sayısı 59 ama bu 19 milyon biletin 14 milyonu 5 filme ait, kalan 5 milyon seyirciyi de 54 film paylaşmış! O 5 filmin neredeyse hepsi, mantık olarak ucuz, popülist, hap yap para kap işler… Ama bir eleştirmen olarak hepsine burun kıvırdığım bu filmler sayesinde gidip film izleyebileceğimiz sinema salonları var. Sanat, işin film yapma kısmında… Gösterme kısmı sadece ticaretten ibaret! Acı ama gerçek…

O yüzden Celal ile Ceren’e yapılan şu son kitlesel IMDB saldırısını anlamamın imkânı yok. İnci’de doğan, Ekşi’cilerin de katılımıyla yükselen bir tepkiyle bir sürü sözlük üyesi, ki mutlaka sözlüklere üye olmayıp takip edenlerden de katılanlar olmuştur, IMDB listelemesinde filmi en alta indirebilmek için düşük puanlar verdi. Bununla da kalmayıp rakibi olan diğer düşük puanlı filmlere yüksek puanlar vererek süreci hızlandırdılar ve Celal ile Ceren, IMDB’nin en kötü filmler listesinde zirveye yerleşti. IMDB bu kumpası fark edip filmi listelemeden çıkarttı ama işte o esnada herkes kendini kötü filmlerin cirit attığı gişe sinemasına karşı bir zafer kazanmış gibi hissetti. Aman ne güzel, ne hoş!

Ne diyeyim? Tam bir çocuk hınzırlığı… Bunun için efor sarf etmek bile saçma çünkü Celal ile Ceren’i izlemek için sinemaya gidenlerin IMDB’den haberdar olduğunu bile sanmam! Ayrıca ortada böyle bir arz-talep durumu yaşanırken bunu sabotajlarla engellemeye falan çalışmak, Eyfel kulesini yıkmak için Sahra çölünde bomba patlatmak gibi bir şey.

Celal ile Ceren dünyanın en kötü filmi değil, hatta geçen yıl izlediğimiz gişe odaklı bir sürü filmden iyi bile denebilir. Kabul edelim, Türk sineması üzerinde sineklerin uçuştuğu bir hayvan leşi gibi… Sanat sineması yapıyorum diye elsiz, kolsuz, dilsiz karakterleri havalara baktırıp festivallerde “büyük yönetmen” edasıyla gezinen kabızlar ve 70’lerin Yeşilçam’ından, Aydemir akbaş komedilerinden bir adım daha öteye gidememiş berbat gişe filmleri… Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Reha Erdem, Zeki Demirkubuz gibi az sayıdaki ustaya eklenebilecek Erdem Tepegöz, Caner Erzincan gibi arada tek tük iyi işler çıkaran gençler var ama onları da “Kadimler” ciddiye almıyor. İdeolojik kulüpleşmeler tam gaz!

“Sinemasever” olduğunu iddia eden seyirciye de kızmak lazım biraz… Neden sinemaya gitmiyorsunuz arkadaşlar? Festivalde merdivende seyretmeye razı olduğunuz, kuyruklara girerek saatlerce bilet beklediğiniz ama alamadığınız film vizyona girince neden sinemanın semtine uğramıyorsunuz? Altın Portakal fatihi nefis bir film olan Çoğunluk gösterime girdiği vakit neden kopya parasını bile çıkaramayacak kadar az kişiye uğraşıyor? Cevaplar belli ama bunun adı sinemaseverlik olmaz o zaman… Sanat sevicilik, festival sevicilik olur. Memleketin en büyük festivalinde yarışanlardan vizyon yüzü görebilen 9-10 filmin toplam gişesi 50-60 bin olursa, kim nasıl sinema yapacak, salonlar o filmleri niye gösterecek? Kimse kusura bakmasın ama öyle… Download’la peynir gemisi yürümez!

Uzun lafın kısası; eğer bu ülkenin sinemasını gerçekten umursuyorsan, IMDB’lerde kumpas peşinde koşmak yerine bilet alıp sinemaya gideceksin. Celal ile Ceren’in zaten seyircisi var, sen de para için film yapmayanları destekleyeceksin, salonlar da “bu filmlerde çalışıyor yahu” deyip Celal’lere, Ceren’lere yüklenmekten vazgeçecek. Bu iş ya böyle olacak ya da şimdi olduğu gibi… IMDB puanına göre film yaptırmıyorlar memlekette kimseye…

Ama benim çok umudum yok açıkçası… Yorganın içinde bizim gibi sinema yazanların da olduğu salyalı bir uykudayız. Ne sinema var ortada ne de sinemasever! Sinemasever dediğin filmi indirip izlerse meydan sinemaya gidenlere kalıyor, öyle olunca insanların sinemadan anladığı da “bari gülelim” oluyor. Kızamıyorum…

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. Çok doğru bir yazı! Çok teşekkürler! Türkiye’de kitleye de hitap edebilen (gişede milyon gören) iyi bir sinema filmi yapılamayacağına inanıyorum. Bunun nedenleri, Türk sineması sektör değil falan olarak ilk başta göze çarpsa da, meseleyi biraz derin irdelediğimizde aslında sinemacıların kendi kalitesini de gözden geçirmesi gerekiyor, yazıda geçtiği gibi “…Sanat sineması yapıyorum diye elsiz, kolsuz, dilsiz karakterleri havalara baktırıp festivallerde “büyük yönetmen” edasıyla gezinen kabızlar ve 70’lerin Yeşilçam’ından, Aydemir akbaş komedilerinden bir adım daha öteye gidememiş berbat gişe filmleri… Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim, Reha Erdem, Zeki Demirkubuz gibi az sayıdaki ustaya eklenebilecek Erdem Tepegöz, Caner Erzincan gibi arada tek tük iyi işler çıkaran gençler var ama onları da “Kadimler” ciddiye almıyor. İdeolojik kulüpleşmeler tam gaz!…”

    Adı geçen iyi yönetmenler bile festival yönetmenleri arasında sayılabilir, ortalama bir Almanın, Amerikalının, Rusun sinemaya giderek ya da dvd marketten veya internetten bu adamların filmlerini alıp da izleyeceğini sanmam ama İtalyan filmleri ya da Latin Amerika filmleri (bunlara Bollywood da eklenebilir) için aynı şey geçerli değil.Şimdi burada 60ların en fazla film üreten ve dışarıya pazarlayan (ki genellikle ortadoğu ve çevresine) sinemalarından biri Türk Sineması’nın şapkayı önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Ancak “düşünmek ve çözüm bulmak” yerine entelimiz yıllardır ayrıştırmayı ve “öteki”leştirmeyi seçiyor. Ancak nasıl bir cahil özgüvenine sahiplerse artık bilemiyorum, bu ülkede tür sinemasına dair (Kaya Özkaracalar, G. Scognamillo gibi isimler hariç) doğru düzgün bir çalışma ya da kitap bulmak güç, ama böyle şeyler kimsenin umrunda değil, tabii! Ayrıca uluslararası çapta bir sinema okulumuz ve film şirketimiz de yok! Bu tür şeyler de önemli değil yaaa, öyle değil mi? Önemli olan film izlemek ve eleştirmek.. açıkçası maç izleyip eleştirmek dışında bir aksiyonu olmayan televizyondaki futbol yorumcularıyla, bilgi küpü entellerimiz(!) arasında fark göremiyorum, ben (hatta tv’deki futbol yorumcuları bile daha kaliteli adamlar, en azından çoğu Türk futboluna bir şekilde katkısı olmuş isimler peki ya Türk entelinin ne katkısı var ya da ne gibi katkısı oldu sinemamıza?! Tek kelimeyle(Yeşilçam dönemi ve birkaç isim hariç): Hiç!).

    Doğrusu ben bu memleketin ne müziğinden ne sinemasından ne siyasetinden ne de geleceğinden çok umutlu biri değilim. Çünkü her bir şey, günü kurtarmak/günü karlı kapatmak için yapılıyor, yıllardır, ve yapılan işler temelsiz, aynı zamanda kalitesi (doğal olarak) düşük oluyor. Bakalım bu kafayla daha nereye kadar ve nasıl gideceğiz, merak ediyorum…
    (Ayrıca kendi açımdan, bu ülkeden ayrılıp başka bir ülkeye yerleşmeyi, planlamaya başladığımı söyleyebilirim. Artık Asya olur Afrika olur farketmez, bilmiyorum… Ve bence buralarda ekmek bulamayan sinemacıların da yapacakları şey başka diyarlara gitmek olmalı; kanımca; asıl dünyadır insanın yurdu, kadersel etkilerle doğduğu/yaşadığı yer(ler) değil.)

    Saygılar.
    Müzminsinemasever bir işsiz

  2. Ben daha pratik yorumlar yapayım neden sinemaya gitmediğim ile ilgili. Ankara’da oturuyorum ve burada festival filmi veya diğer sinemalarda gösterilmeyen tarzda filmleri gösteren tek sinema Büyülüfener sineması, bu sinemada internetten veya iki gün öncesinden bilet almak yok. O gün gideceksiniz bileti alacaksınız, kalmadıysa şansınıza küsüyorsunuz. Biletler 15 tl, salonlar güzel değil, havalandırma bazen çalışmaz… Hafta içi saatlerde çalışan bir insanın gitmesine imkan yok, öyle saatlerde oynuyor ki filmler.
    Diğer taraftan evde oturarak netflix, digiturk vs gibi platformlardan çok güzel filmler izleyebiliyoruz. Download etmiyoruz, yasal bir şekilde keyifle izliyoruz, üstelik sinemaya gitme parasından daha ucuza. Benim düşüncem artık sinemanın büyüsü diye bir şey kalmadı, çocukken koşarak gittiğim sinemalara şu an gidesim bile gelmiyor. Nasıl spotify’dan dinlediğimiz müzik yasal ise ve sanatçılar buradan para kazanıyorlarsa sinemada da aynısı olabilir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sisay Neden Sinemanın Düşmanı Gibi Davranıyor?

İnsanlar sinemada film izlemeden yaşayabilir ancak insanlar artık sinemada film
blank

Uçurtmayı Vuramazlar!

Tunç Başaran: “Bir sevgi filmidir Uçurtmayı Vurmasınlar. Filmi bu duygularla