Cem Yılmaz’ın son filmini izlemek için ilk 3 gün herkes sinemaya koştu ama fısıltı gazetesi “film kötü” deyince seyirci filme ilgisini kaybetti. İşte Cem Yılmaz filmlerinin (film olmadığı için CM101MMXI Fundamentals’ı listeye dâhil etmedim) çekiliş sırasına göre ilk hafta rakamları:
G.O.R.A: 1.755.208,
Hokkabaz: 832.108,
A.R.O.G: 2.003.027,
Yahşi Batı: 1.198.396,
Pek Yakında: 1.009.868,
Alibaba ve Yedi Cüceler: 822 bin…
Listede Cem Yılmaz’ın yan ya da konuk oyuncu olarak oynadığı filmler yok, sadece “Cem Yılmaz filmi” olanlar var. Gördüğünüz gibi bu yetenekli sinemacının (aktör-senarist-yönetmen) gişesi yıldan yıla düşüyor. Bu durumu değiştiren istisna, aynı zamanda onun tek devam filmi olan A.R.O.G ama onun da toplam gişesi G.O.R.A’dan düşük.
A.R.O.G’un gösterime girdiği 2008 yılında ülkemizde 38,5 milyon bilet satıldı. Oysa bu yıl daha sona ermeden 50,5 milyon bilet satıldı bile… Düğün Dernek 2 gibi iddialı projeler yüzünden yılsonuna kadar sinemaya giden insan sayısının 60 milyonu bulması bekleniyor. Sinema seyircisi aradan geçen 7 yılda ikiye katlanırken Cem Yılmaz filmlerine gidenlerin sayısında büyük düşüş var.
“Olur böyle şeyler, boş ver gitsin” diyenlerdenseniz, demeyin. Çünkü bir Cem Yılmaz filminin iş yapmaması çok ciddi bir şeydir. Evet, yılda 100 ve üzeri film gösteriliyor artık ama yüksek gişe hasılatıyla salonları açık tutan 5-6 sinemacı olmasa Türk sineması batar!
Şahan Gökbakar’dan örnekleyelim; düşünün ki sadece Recep İvedik serisi 4 filmle 19,5 milyon bilet sattı. Bu rakam, 58 yerli filmin gösterime girdiği 2010 yılındaki toplama (19 milyon) eşit.
Bu ne demek?
Bu şu demek; ne kadar aşağılarsanız aşağılayın, filmlerini eksik, hatalı ya da önemsiz bulursanız bulun, Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Ata Demirer, Ahmet Kural – Murat Cemcir, Tolga Çevik, Mahsun Kırmızıgül, Murat Şeker, Yılmaz Erdoğan ve Sermiyan Midyat olmadan Türk sineması var olamaz!
Bu insanlar film çekmezse ya da çektikleri filmler iş yapmazsa büyük bir yıkım yaşanacak; sinemalar düğün salonu, kömür deposu ya da başka bir şey olacak, ilçeleri geçtim, sineması olmayan kocaman iller olacak ve ülke sineması tamamen yalnızlık içerisinde üretilmiş 8-10 filmlik bir çoraklığa sürüklenecek.
80’lerde bunun benzeri yaşandı. Sıkıyönetim yüzünden bir dil tutulması yaşayan sinemamız “toplumcu sanat” adına başardığı her şeyi kaybetti. Video furyası sırasında Yeşilçam yapımcıları bu formata üretim yapmaya başlayınca sinema salonları, tam da burjuva sanatına uygun düşecek bir iklime kavuştu. Ne yazık ki bu filmlerin seyircisi azdı ya da yoktu ve bu çaba elimizdeki sinema salonlarının çoğunu kaybetmemizle sonuçlandı.
Seyirci yoksa salon da yok, bu kadar basit aslında… O yüzden bir Cem Yılmaz filmi iş yapmadığında endişeleniyorum. Henüz Alibaba ve 7 Cüceler’i izlemedim ama eğer seyirciyi ilk haftadan uzaklaştıracak kadar kötüyse, onunla ilgili de bir yazı yazarım. En sevdiğim 10 yerli filmden biri Cem Yılmaz’ın oynadığı Her Şey Çok Güzel Olacak ise, buna hakkım var.
“Bu isimler olmadan Türk sineması var olamaz” diye bir şey yok, olur, oluyor da zaten. Artık pastayı daha fazla yapımcı, yönetmen ve film paylaşıyor, fark budur. Gişe veya pop corn sinema tarzında toplam hasılatın artmakta olduğu da zaten yazıda belirtilmiş.
Not: Gişe sinemasına çok meraklı değilim, zaten rakamlar da o konuda bir seyirci sıkıntısı olmadığını gösteriyor, benim derdim bağımsız filmlerin salon bulamaması. Sinemanın sadece gişe sineması tahakkümü altında kalıp tek tipleşmesi iyi değil. Bir AVM içindeki 8 sinema salonunun 6 ‘sında aynı filmin gösterilmesini anlamıyorum, her birinde 10-15 seyirci oluyor. Doğru bir işletmecilik değil bence.
“gora”yı sinemada izledim ve bir daha da cem yılmaz’ın çektiği filmlere gitmem dedim.. çünkü adam stand-up yapar gibi film çekiyor, giriş cemyılmaz, gelişme cemyılmaz, sonuç cemyılmaz.. adam o kadar öne çıkıyor ki senaryo bile ikinci planda kalıyor.. “birşey söylese de gülsek” diye bekleyen kitle de sıkıldı sanırım
“Bu isimler olmadan Türk sineması var olamaz” yazının nasılda yanlış olduğunun tek cümlelik özeti.
nasılda değil nasıl da olacak Yeşim Hanım ama yazının başlığından gerisini okumadığınız belli. Bu gişe sineması üzerine sektörel bir eleştiri… Yaşınız kaç bilemiyorum ancak benim gözlerim sinema salonlarının bir bir kapandığı yılları gördü. Bu isimler dediğim insanlar Türk sinemasının lokomotifleri, çok severek izlediğimiz bağımsız sinemacıları da onlar fonluyor (biletlerden kesilen Kültür bakanlığı payı ile). Bunlar tartışmaya dahi gerek olmayan, gayet su yüzündeki gerçekler… Size kısa bir özet geçiyorum; bu isimler film yapmazsa film izleyecek salon bulamazsınız, en fazla evinizin salonunda izlersiniz. Sevgiler…
“2008 yılında ülkemizde 38,5 milyon bilet satıldı. Oysa bu yıl daha sona ermeden 50,5 milyon bilet satıldı bile…” Cem Yılmaz’ın gişesi düşerken toplam seyirci sayısı büyük oranda arttıysa demek ki yazıda ileri sürülen tezde bir yanlışlık var. Yazının tamamını okumuş insanlar olarak bunu soruyoruz. Bugün Cem Yılmaz’ın gişesi biraz düşer başkasının artar, yarın belki Cem Yılmaz’ın gişesi tekrar artar. Ticari anlamda sinemanın lokomotifi popcorn filmler bu bir gerçek. Ama seyirci sayısının artmasının nedeni sadece belli isimlere bağlı değil, televizyon kısır döngüye girince, sinema seyirci rakamları artığı gibi, tiyatroya, konserlere de ilgi arttı. Özellikle büyük şehirlerde insanların ev dışı etkinliklerinde artışın olduğu bir dönem yaşanıyor. Başka nedenlerle aksama olmazsa bu eğilim sürer.
Serdar Bey, bu bir tez değil, tespit. “Ticari sinemanın lokomotifi popcorn filmler”… Bu dünyanın her yerinde böyledir zaten ancak Türk sinemasının lokomotifi uzun yıllardan bu yana aynı kişilerden oluşuyor. 5-6 kişinin yaptığı filmler toplam gişenin %80’ini oluşturuyor, kalan filmlerin çoğu batıyor. Bu sağlıklı bir sektör yapılanması değil, yazının anlatmak istediği de bu…
Sevgili murat tolga şen 5 yıl sonrasında cem yılmaz olmazsa başkası olur ahmet kural-murat cemcir varken bence cem yılmaz olmasada olur.
“sinemalar düğün salonu, kömür deposu ya da başka bir şey olacak,” demişsiniz. Dağıtım şirketleri İstiklal Caddesini saymazsak AVM dışındaki sinemalara zaten film vermiyorlar. AVM içindeki sinemaların kömür deposu olması imkansız. Zaten sinema salonlarını milyonlarca dolar verip devralan Koreliler böyle br tehlike görmemişler.1980 ler de seyirciyi Türk Filmlerinden kaçıran Yavuz Özkan, Ömer Kavur, İrfan Tözüm gibi Cem Yılmaz da filmlerinde mesaj verme kaygısına düştü. Her ne kadar Cem Yılmaz filmi olmasa da onun baş rolünde oynadığı son film olan İftarlık Gazoz da bu acıkça görülmekte. Recep İvedik yada Düğün Dernek filmlerine gülüp kafa boşaltmaya giden seyirci Cem Yılmaz filmine de kafa boşaltmaya gittiğinde her ne demekse “Güldürürken Düşündüren” bir filmle karşılaşıyor. Cem Yılmaz ın filmine Mutlu son görmeye giden seyirci Festival Filmi görme endişesi yaşıyor.