Çek Cumhuriyeti’nde, Çek Film Akademisi’nden iki sinema öğrencisi, bitirme projeleri için ülkenin en büyük reklam ajansıyla anlaşıp büyük bir hipermarket açılış ve reklam kampanyası düzenlerler (masrafları Çek Cumhuriyeti Kültür bakanlığı karşılar). Aslında böyle bir hipermarket yoktur ve bu iki sinema ögrencisinin yaptıkları kampanya tamamen hayali ürünler, kurmaca broşürler, kurmaca fotoğraf çekimleri, kurmaca billboard reklam panoları, web siteleri, promosyon müzikleri, TV ve radyo reklamları ile ülke çapında ses getirecek boyutlara ulaşır. Bu iki sinema ögrencisi bütün ülkeyi ve vatandaşlarını bu şekilde kandırarak ne yapmaya çalışıyorlardır?..
Cesky Sen, bu gençlerin açılışını pazarladığı hayali hipermarket’in ismi. Kelime manası olarak “Çek Rüyası” demek. 1990’larda komünizmden kapitalizme dönen Çek’ler için oldukça manalı bir isim olduğu muhakkak. Amerika’yı takip eden bir ülke olarak toplumda hem memnun olanlar, hem şikayet edenleriyle Çek’lerin durumu bizim ülkemize oldukça benziyor. Özellikle de bu filmin yapılışı esnasında Avrupa Birliği’ne katılmak üzere olan Çek Cumhuriyeti vatandaşları için AB’ye girip girmemek büyük bir olay haline gelmiş durumda. Öyle ki, belgesel boyunca Çek Cumhuriyeti’ndeki sıradan vatandaşların, “AB’ye girip biz de koyun olacağız” şeklinde şikayetleri dile geliyor. Cesky Sen’in pazarlanışı belki biraz da bu AB’ye girişin pazarlanışını da eleştiriyor. Konu derinleştikçe, bir Türk vatandaşı olarak (veya dünya vatandaşı olarak) filmin felsefesinde kendimizden parçalar bulmamak imkansız.
Son derece profesyonel bir şekilde işlerini yürüten bu iki sinema öğrencisi, en etkili kampanyayı gerçekleştirebilmek için müşteriler üzerinde çeşitli testler uyguluyorlar. Bu testler bizim hergün muhattap olduğumuz (ve bazen muhattap olduğumuzun farkında olmadığımız) bir çok akla hayale gelmeyecek reklamcılık taktiğini de gözler önüne seriyor. Mesela bir insan, bir broşürü eline aldığında göz bebeği nereye odaklanıyor, bu test ediliyor. Bu testin sonucuna göre müşterinin dikkatini en etkili şekilde ürünü alması için tavlayacak broşürler dizayn ediliyor. İnsan, izlerken bu tüketici toplumundaki piyon kimliğini dışarıdan görme şansına sahip oluyor. Ve itiraf etmeliyim ki bu gerçekler korkutuyor.
Cesky Sen, hakikaten hayatınız boyunca izleyebileceğiniz en güzel belgesellerden biri. Bu kadar basit ama bu kadar güzel bir fikir, sonuç olarak harika bir filme dönüşmüş. Önce kendi ülkelerinde olay yaratan, daha sonra dünya çapında film festivallerinde ödüle boğulan Cesky Sen‘i, Michael Moore da izleyip hayran olanlardan. Moore filme o kadar hayran olmuş ki, NYU Üniversitesinde sahneye çıkıp övgü dolu sözler ile filmi tanıtarak, Cesky Sen’in New York’taki galasını bizzat gerçekleştirmiş.
Filmin sadece ana fikri ve felsefesi değil filmi çok güzel yapan; Aynı zamanda filmdeki müziklerin kullanımı, kadrajlar, montaj ve röportajlar sinematik olarak çok güzel ve ahenkli bir kompozisyon oluşturuyor. Acaba filmin sonunda, haftalarca ülke çapında reklamı yapılan bu Cesky Sen hipermarket açılışına kaç kişi gelecek? Gelenler, buldukları karşısında nasıl bir tepki verecekler? Sonunda ne olacak? gibi sorular seyirciyi tamamen yakalayıp, filmi büyük bir heyecan ve merak içerisinde izlemesini sağlıyor. Eminim ki bu satırlari okuyan siz Öteki Sinema okuyucuları da, de bu dev kamera şakasının sonucunu merak etmeye başladınız. Cesky Sen çok ama çok özel ve “öteki” bir film. Mutlaka izleyin.
Belgeseli az önce izledim. Harika. Filmde açılışa katılanların (kananların) birçoğu ilk sayfadaki 1690 kronluk fotoğraf makinasına tav olmuştu ilginç bir şekilde.
Can’ın “Mutlaka izleyin.” çağırısına katılmamak elde değil. Herkes mutlaka izlemeli…
İzlediğim en güzel belgesellerden. Süper kelimeler yetmiyor kesinlikle izleyin böyle bir şey olamaz.