Cevahir Çokbilir: ‘Festivaller filmleri yarıştırmamalı, göstermeli!’

20 Temmuz 2014

Cevahir Çokbilir’in Nar Zamanı Malatya İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali’nde benim de içinde bulunduğum jüri tarafından en iyi kurmaca film seçildi. Nar Zamanı 80 dönemine bir annenin gözünden bakıyor, etkili açıları ve sahneleriyle filmin duygusunu seyirciye yansıtmayı başarıyor. Kısa filmcilerin örgütlenmesi konusunda çabalayan Çokbilir’le kısa filmin ticarileşmesi meselesine dair ödüller ve politik eksen konularını konuştuk. İyi okumalar

Nar Zamanı posterÖdüllü filmin Nar Zamanı 1980 askeri darbesinin etkilerini bir anne üzerinde anlatan filmlerden… Filme Kenan Evren’le başlamak bu tarz filmlerin eksenini oluşturuyor, senin tercihin neden bu yönde oldu?

Filmin açılış sahnesi Mustafa’nın gidişi. Dolayısıyla gidişin de bir nedeni var, 12 Eylül Askeri Darbesi. Sahne başlamadan Kenan Evren’in sesinin duyuluyor olması da o yüzden. Darbeler evrensel bir durum ve 12 Eylül Darbesi’yle sınırlamayabilirdik hikayeyi; ancak en yakında ve hâlâ güncelliğini koruyan bir darbe etkisi söz konusu olduğundan ötürü 12 Eylül’ü tercih ettim. Bir de filmin ritmsel yapısıyla pek örtüşmese de askerlerin Mustafa’yı götürüyor olmasının aksiyonu seyirciyi filmin içine daha da fazla alıyor.

Etkili bir açılış sahnesiyle açılıyor film ve ondan sonrasını az çok tahmin edebiliyoruz. Hikaye anne üzerinde dönüyor, bunu filmi ilk defa izledikten sonra da seninle paylaşmıştım, şimdi de soruyorum, annenin duygusu o kadar yoğun geçiyor ki, bir yerde onu ağlatarak o tepkiyi fazlalaştırıyorsun aslında gerek yok gibi duruyor izlerken, senin bu konudaki düşüncen neydi?

Senaryoda ağıt sahnesi yoktu, fakat çekim mekanına ve hikayenin yaşandığı topraklara gittiğimde ortaya çıktı bu sahne. Darbe dönemine dair annelerde bolca ağıtlar var çünkü. Filmi çekerken gerçekliği bir yorumlama biçiminiz elbette oluyor ama ben bu sahnede hikayenin gerçekliğiyle daha derinlikli bir bağ kurmaya çalıştım. Bir de filmde anne karakterini annem canlandırıyor, annenin yaşlılığını ise anneannem. Anneannem dayımı bekliyor, annem abisini, narlar sandıkta, baba yok… Filmde bu yaşanmışlığın gerçekliğine dair en yakın sahnedir, ağıt sahnesi.

Nar Zamanı 5

Nar’ın sembolik anlatımları var. Çocukların tane olarak ve bütün olarak yemeleri öyküyü kesiyor, yabancılaştırıyor ve filme dediğim gibi sembolik anlamlar katıyor bunun sebebi? Ve neden Nar tabii?

Anne, Mustafa gelmeden narların yenmesini istemediği için kızlarına da yedirmiyor narları. Annenin rüyasında büyük kız kardeş Elif’in nar yediğini görmesi ve ardına gelen sahnede anne çalı toplamış eve dönerken, Elif’in kardeşi Özlem’le birlikte derenin kenarında gerçekten nar yiyor olmaları bu yüzden. Taneyle yiyen Mustafa ve Mustafa’nın çocukluğunu görüyoruz. Mustafa hikayede masumiyeti en çok temsil eden karakter. Nar, berekettir aslında. Anne inanıyor oğlunun geleceğine ve o yüzden saklıyor narları. Filmdeki zamansal akışla birlikte narın bereketli olması durumu tersine bir ironinin başlangıcı oluyor.

1980 darbesinin etkileri devam ediyor elbette ama son yıllarda yaşananlar sence bu darbenin etkilerini biraz geri planda bırakmış olabilir mi?

Yüz binlerce insanın hayatını direk, milyonlarca insanı da dolaylı etkilemiş bir darbenin etkisi geri planda kalmışsa eğer, toplumsal olarak mükemmel bir bellek sorunu ve hissizlikle karşı karşıyayız demektir. 12 Eylül Darbesi’ni ve son yıllarda yaşananları birlikte değerlendirmekte yarar var diye düşünüyorum. 12 Eylül’le gerçek bir yüzleşme yaşamış olsaydık, son yıllarda yaşadığımız acıları yaşamıyor olurduk belki de.

Maşuk AfişMaşuk diye bir belgeselin var sözlü kültürün izini süren, insanların kalabalığa geçip, az olanı daha da azalttıkları… Bu belgesel fikri nasıl çıktı, devam edecek misin yoksa kurmacayla mı devam edeceksin yoluna?

Anadolu’nun her köşesinde bir aşık, bir Maşuk var mutlaka. Lakin artık zaman kentlerden aktığı için, kültürler kaybolmakta, kentli bir tek tip kültür, birçok kültürün yerini almaya başlamakta. Kaybolanları ne kadar çok kaydedersek, o kadar az kaybederiz… Kara Güneş’e klip çekiyorduk ve klipte oynayan arkadaşım, Çiğdem, bana dedesinden, Hasan dedemizden bahsetti. Hasan dede bağlama çalar, türkü söyler, geçmiş zamanda köylüler hep birlikte Cem olur ve bu türkülere eşlik edermiş. Sonra ne yapabiliriz derken Maşuk çıkmış oldu ortaya. Maşuk’tan daha uzun, benzeri ama çok daha geliştirilmiş ve genişletilmiş bir belgesel film yapmayı düşünüyorum. Fakat ondan önce bir kurmaca film projem var, onun üzerine çalışacağım önce.

Gelelim tekrar Nar’a… Mekanlar, açılar gayet tatmin edici.. Nerede çektin ve nasıl bir hazırlık aşamasında bulundun?

Antep, Antalya ve Isparta’da çektik. Açılış ve final sahnesinin mekanları istediğim mekanlar olamadığı için senaryodaki çekim planları değişti, çekim planı sayısı arttı ve dolayısıyla filmin çekim süreci de yaklaşık 6 aylık bir zamana yayılmış oldu. Filmsel zamanda farklı mevsimler olduğu için 3 ayrı hazırlık ve çekim süreci gerçekleştirdik.

Kısa filmin senin için anlamı nedir? Devam edeceksin sanırım?

Film yapmaya devam edeceğim. Kısa filmin uzunun özeti gibi olduğu ya da bir fikri/hikayeyi ne kadar kısa zamanda anlatırsa o kadar kısa film olur gibi bir algı var ve bu yanlış bir algı. 1 dakika ya da 240 dakika olsun, film, filmdir aslında, kısa ya da uzun diye kategorize etmenin anlamlı olmadığını düşünüyorum.

Maşuk

Biçim mi içerik mi önemli senin için?

İçerik, ona uygun ve en doğru biçimle anlatılmalıdır. Diğer türlü ikisi de tek başlarına sinematografik olarak bir anlam ve estetik ifade etmez. İçeriği ve biçimi bütünselleştirecek bir ritmsel yapı kurulamadığı vakit yaptığınız şey film olmaz diye düşünüyorum.

Bakanlık desteği aldın mı? Desteğin önemli olduğunu düşünüyor musun?

Bakanlık desteği almadım. Nar Zamanı’nı yapmak için 10 bin liranın üzerinde borçlandım. Eğer destek alabilseydim bu borçlanmaya gerek kalmayacaktı ve borçlandığım miktarı nasıl ödeyeceğimi düşünmek yerine yeni filmi tasarlamaya başlayabilirdim, bakanlık desteği bu nedenle çok önemli.

Kısa film son yıllarda bir popülerlik kazandı. Yarışmalar arttı, yardımcı olmak isteyenler arttı ama… bazı destekler kafa da karıştırıyor, yardım adı altında sanki filmlere sahip olunmak isteniyor, nedir bu olayın özü?

Tüketim popülerliğiyle ilgili bir durum. Kısa film yarışmalarını düzenleyen kişiler/kurumlar popüler olmak adına değil de gerçekten kısa filmciye destek olmak için bir şeyler yapmak istiyorsa, filmleri yarıştırmadan da bu desteği sağlayabilir. Bir insan, başka bir insanın emeğiyle ürettiği bir şeye, hele de yaratıcı özgün bir esere sahip olmak istiyorsa ancak sömürüden bahsedebiliriz. İçinden geçtiğimiz süreçte sömürü evrimsel gelişme gösteriyor, emek sömürüsü, üzerine yaratıcı sömürüyü de ekleyerek yoluna devam ediyor. Olması gereken, filmciye filmini üretirken gerekli destek sağlanmalı, yeni filmini yapabilmesinin koşulları sağlanmalı ve yapılan filmler de seyirciyle buluşmalı. Bu kadar basit olacak bir sistem ama yarışmalarla birlikte kafa karışıklığı artıyor. Dediğim gibi, festivaller filmleri yarıştırmak için değil gösterim için, yaptığımız filmlerin seyirciyle buluşması için düzenlenmeli ve festivale katılan bütün filmlere gösterim ücretleri ödenmeli.

Kısa filmcilerin örgütlenmesi gerekiyor mu sence, bu konuda çabalıyor gibisin ama pek aşama kaydedemedin sanırım!

Kısa filmcilerin kesinlikle örgütlenmesi gerekiyor, çünkü kısa filmcinin sorunları belli, çözümleri de belli ama o çözümlerin gerçekleşmesi için bir arada olmak, örgütlenmek gerekiyor. Kısa filmcilerin bir arada olması ve taleplerinin ciddiye alınması için çalışan dernekler ve arkadaşlarla çalışmalarımız daha etkin devam edecek ve iyi şeyler olacak gibi yakın zamanda.

Kısa filmin ticarileşmesiyle ilgili görüşlerin?

Reklam piyasası parayı elinde tutuyor. Kısa filmler de sıcak paraya ulaşmak mantığıyla üretilmeye başladığında film olmaktan çıkıp ticari bir meta haline dönüşüyor. Sinema alınıp satılabilen bir şey değil, hissedilen bir şeydir ve ticaret hissizdir.

Nar Zamanı Kamera Arkası

Kısa film yarışmalarının amacına uygun olduğunu düşünüyor musun?

Kısa film yarışmalarının yerini kısa film festivallerinin almasını ve gösterimlerin artması gerektiğini düşünüyorum. Film yarıştırmak, sanat eserini yarıştırmak saçma olduğu kadar yarıştıranların da geçici gündemler oluşturmasına yarıyor. Bence filmci için hiçbir şey ifade etmiyor.

Festivallerde genel olarak aynı filmlerin öne çıkması ve ödül kazanması konusunda görüşlerin?

Sinematografik estetik ve özgün hikaye olarak az film üretildiği için festivallerde de ortalama aynı filmler oluyor. Film yapabilmenin koşulları iyileştirildiğinde iyi film sayısının da artacağına inanıyorum.

Kısa filmin son yıllarda beslendiği alan daha çok politika. Bu gündemin getirdiği bir şey mi, yoksa politika daha fazla mı hayatımızda ve bakış açımızda var?

İnsanoğlu yerleşik yaşama geçtiğinden beri daha fazlaca bir politik varlık. Çünkü yüz yıl önce yaşadığımız yeri yaşanabilir kılmak için düşündüğümüz ve yaptığımız her şey nasıl politikse, yüz yıl sonra da aynı. Mutlu değiliz, o yüzden politiğiz. Filmlerimizin beslendiği alanlar da bu nedenle politik olanla iç içe. Yaşamın kendisi politik çünkü. Mutluluğu yakaladığımızda bu defa da mutsuzluğun yollarını ararken politik olacağız belki.

Bundan sonra çekmek istediğin film neyle ilgili, kısayla devam mı yoksa uzun metraja geçiş olacak mı?

Önce bir kısa var 2015’te çekmeyi planladığım, ardına uzun metraj ve sonra da Anadolu’nun kaybolan kültürleriyle ilgili bir belgesel film yapacağım.

Son olarak neler söylersin?

Kısa filmciler için motivasyon kaynağı olacak işler yapıyorsunuz ve emeğiniz çok değerli, teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Gülten Ağrıtmış: ‘Filmlerimi o kadar sıkı sıkı saklayamıyorum’

Deneysel filmleriyle bir hayli karşılaştığımız, şiir ve öykü yazdığını bildiğimiz
blank

Yusuf Saygı: ‘İzmir’in bir markasının da sinema olması gerekli’

Bu yıl 16.sı yapılacak olan İzmir Kısa Film Festivali’nin çiçeği