Laos, güneydoğu Asya’da Çin, Burma, Kamboçya, Tayland ve Vietnam arasına sıkışıp kalmış, denize kıyısı olmayan, yaklaşık 7 milyon nüfusa sahip bir ülke. Bağımsızlığını 1953 senesinde kazanan Laos, 1975 yılından beri tek partili sistemde Komünist Parti liderliğinde yönetiliyor. Siyasi ömrü birçok ülkeye göre daha kısa olan Laos’un doğal olarak sinema tarihi de öyle çok fazla detay içermiyor. Chanthaly’nin yönetmeni Mattie Do’nun bir röportajında belirttiğine göre ülkede bugüne kadar toplam 12 uzun metrajlı film çekilmiş.
Chanthaly, ülkenin ilk korku filmi olmasının dışında başka ilklere de imza atmış. Amerika ve Avrupa’daki festivallere kabul edilen ilk Laos filmi Chanthaly’nin yönetmeni Mattie Do da ülkenin ilk kadın yönetmeni olarak adını pek de geniş olmayan Laos sinema tarihine yazdırmış.
Yaklaşık 5.000 dolar gibi bir hayli düşük bir bütçeye sahip Chanthaly, Uzakdoğu korku filmlerinin sıklıkla kullandığı yola saparak bir hayalet hikâyesinin peşine düşüyor. Aşırı korumacı bir babanın yetiştirdiği 20 yaşındaki Chanthaly, Laos’un başkenti Vientiane’deki evlerinde münzevi bir hayat yaşamaktadır. Genç kızın annesi, babasının söylediğine göre, kalbindeki problem nedeniyle doğum sırasında ölmüştür. Aynı kalp hastalığı Chanthaly’de de vardır. Kızını da kaybetmekten korkan baba, genç kızın evden dışarı çıkmasına izin vermemektedir. Evdeki çamaşır makinesinde başkalarının çamaşırlarını yıkayıp ütüleyerek aile bütçesine katkıda bulunan Chanthaly’nin tek arkadaşı komşu evlerden birinde yaşayan Thong’dur. Annesinin hayaletini görmeye başlayan Chanthaly, annesinin öbür taraftan kendisine bir mesaj vermeye çalıştığını düşünür. Konuyu babasının eve çağırdığı doktora açtığında, kalıtsal kalp hastalığı için kullandığı ilacın halüsinasyon görmesine neden olabileceğini söyleyen doktor, ilacı değiştirir. Bu değişiklikten sonra annesinin hayaletiyle iletişime geçemeyen Chanthaly, annesinin söylediklerini duyabilmek için ölümcül hastalığına yenik düşmek pahasına ilacını almamaya karar verir.
Chanthaly, bütçe sıkıntısı nedeniyle tek mekânda geçen bir hayalet hikâyesi anlatıyor ki o mekân da yönetmen Do’nun evinden başka bir yer değil. Fakat bu zorunlu tercih, filmin atmosfer yaratmadaki etkinliğini arttırmasını sağlıyor. Evin neredeyse bütün odalarından optimum düzeyde faydalanan Chanthaly, bahçeyi de çeşitli bölümlere (çamaşır makinelerinin olduğu kısım, bahçenin ön kısmı ve kapının olduğu kısım) ayırarak kullanıyor. Bu sayede bahçenin farklı bölümlerini ayrı bir karakter gibi kullanmaya çalışan film, tekdüze ve monoton olma riskinden uzak durmaya çalışıyor.
Chanthaly, öncelikle sıradan bir hayalet hikâyesi anlatıyor gibi görünse de kadın-erkek eşitsizliği ve kadının sosyal statüsü gibi sorunlarla ilgilenen bir metne sahip. Tek mekânda geçmesi bu anlamda da önemli faydalar sağlıyor. Hastalığı bahane edilerek evden dışarı adım atmasına izin verilmeyen genç kızın, babasından ve çevresinden gelen baskılarla boğulmasını, bu sayede daha güçlü bir şekilde verebiliyor. Genç kızın dışarıyla tek bağlantısı komşunun oğlu Thong ile yıkanmış çamaşırları alıp yıkanacakları getiren kuzeni. Bu iki insan dışında neredeyse kimseyle iletişime geçemeyen Chanthaly, annesinin hayaletiyle karşılaşınca ona sıkı sıkıya sarılıyor. Bu sıra dışı tercihin sebeplerinin başına annesine duyduğu özlem konabilir belki ama dış dünyayla yaşa(yama)dığı iletişimsizliğin de önemli bir payı var. Filmde yüksek bahçe kapısının kullanımı da bir hayli etkileyici. Thong ile bu kapının iki tarafında durarak sohbet ediyorlar, kuzeni bu kapıdan girip çıkıyor ve Budist inanışına göre ölenlerin arkasından dua etmek için kurulan sunak da gayet zeki bir şekilde tam kapının yanına yerleştirilmiş. Ölen annesine bu sunak aracılığıyla dua eden Chanthaly, annesiyle iletişime geçmeye çalışıyor. Evin içerisine hapsolan genç kız için evin dışındaki gerçek dünya ile hayaletlerin (ruhların) yaşadığına inanılan öbür dünya arasında pek fazla fark yok.
Buraya kadar hep olumlu yanlarından bahsettik ama Chanthaly, tabii ki tam manasıyla olmuş bir film değil ki ülkenin ekonomik koşulları ve filmin bütçesi düşünüldüğünde bu durum çok da anlaşılmaz değil. Oyunculuklar doğal olarak zayıf kalmış, bütçe sıkıntısı nedeniyle özel efektlere hiç girilememiş ve mecburen ağır tempoda ilerleyen atmosfer odaklı bir hayalet hikâyesi anlatılmaya çalışılmış. Filmin ilk bölümü, bütün bu imkânsızlıklara rağmen, gayet etkileyici olmuş denebilir ama (‘spoiler’ vermemek adına bahsedemediğim) ikinci bölümdeki gelişmeler inandırıcılıktan uzak, yavan ve sıkıcı olmuş. Ancak Mattie Do’nun bundan sonraki filmleri için umutlanmaya sebep olacak birçok detay barındırdığını da söylemek lazım.
Gene bir hayalet hikâyesinin anlatılacağı Nong Hak (Dearest Sister) isimli ikinci filminin hazırlıklarına başlayan Do, yaklaşık 45.000 dolarlık bir bütçe belirlemiş. Bunun 15.000 dolarını kendi imkânlarıyla temin eden Do, kalan 30.000 doları bulmak için geçtiğimiz sene içerisinde Indiegogo üzerinden para toplamaya girişmişti. 2 Temmuz’da biten süre sonunda tam 40.000 dolar toplayan Do, bakalım nasıl bir korku filmine imza atacak?
http://www.dailymotion.com/video/x2e1p65_chanthaly-2013-fragman_shortfilms
Kritik için teşekkür ederiz! Çarşaf hayalet için özür dileriz. Ben yönetmek olabilecek tüm oldu. Umarım bir sonraki hikayeyi beğenirsiniz!
Editörün notu: Filmin yönetmeninden gelen yorum muhtemelen google translate ile Türkçe’ye çevrilmiş ve İngilizcesi kuvvetle ihtimal şöyle: “Thank you for the critic! I apologize for the linen ghost. It was all that I could manage. I hope you like the next story!”