2014 yılı mahsulü Charlie’s Farm, Chris Sun tarafından yazılıp yönetilmiş olan Avustralya yapımı bir ‘slasher’.
Herhangi bir sorumluluktan uzak olduklarının altını itinayla çizen hal ve tavırlarıyla havuz başında keyif yapan Jason ve Donkey isimli iki yakın arkadaş, her zamankinden farklı bir kamp planı yapmaya girişir. Seneler önce çiftliklerinde çalışan işçileri öldürdükleri şüphesiyle, civarda yaşayanlar tarafından linç edilen Wilson ailesinin yaşamış olduğu metruk çiftliğe gitmeye karar verirler. Charlie’s Farm olarak bilinen ve lanetli olduğuna inanılan mekân, heyecan peşindeki gençler arasında bir hayli popülerdir. Jason’ın kız arkadaşı Natasha ve onun yakın arkadaşı Melanie’yi de yanlarına alarak ideal dörtlüyü tamamlayan ekibimiz yola çıkar. Dehşet dolu anlar (tabii ki) onları beklemektedir.
Çok korktukları her hallerinden belli iki gencin, yüzünü göremediğimiz, devasa cüsseli bir katilin ağına düşüp hunharca öldürüldüğü sahne ile başlayan Charlie’s Farm, korkuseverleri rahatça tavlamayı başaracak güçte bir giriş yapıyor. Fazlasıyla titiz planlardan oluşan açılış sahnesine ekstra bir özen gösterildiği her halinden belli. Hemen akabinde gelen açılış jeneriğine eşlik eden a Direst Desire’ın “His Salvation Is Sin” isimli parçası, gaz parça olmaya çalışan ama bunu tam manasıyla beceremeyen haliyle filmin akıbeti hakkında da önemli ipuçları içeriyor.
Açılış jeneriği sonrasında yaklaşık bir saat süren ve en iyimser tabirle “sıkıcı” denebilecek bölümde, herhangi bir amaca hizmet etmeyen bir dolu diyaloğa maruz kalıyoruz. Karakterlerin aksiyonun gerçekleşeceği mekâna transferi, yol sormak için uğradıkları barda civarda oturduğu belli yaşlı birinin “gençler, oraya gitmeyin!” ana temalı uyarısı ve Donkey’nin çiftlikte olanlar hakkında duyduklarını toparlayıp diğerlerine (nasıl oluyorsa bütün detayların eksiksizce aktarıldığı ‘flashback’ler aracılığıyla) aktarması gibi olmazsa olmaz klişeler, art arda birbirini takip ediyor.
Yeterince ilgi çekici hale getirilemediği için dolgu görevi görmekten öte bir anlam taşımayan ve bir hayli uzun süren ikinci kısmı sıkıntıdan ölmeden atlatabilirseniz, yaklaşık yirmi dakika süren çok bomba bir finalle karşılaşacaksınız. Ama ortada öyle terse yatıran bir sürpriz falan yok. Charlie’s Farm her haliyle dümdüz bir ‘slasher’. Bütün klişelere sonuna kadar sadık kalıyor. Asıl bomba olan, cinayet sahnelerine gösterilen özen. Oldukça iyi çekilen ve günümüz ‘slasher’larında eksikliği fazlasıyla hissedilen yaratıcılıktan yana bir hayli güçlü cinayet sahneleri, filmin en iddialı olduğu kısım. Kesinlikle pişman olmayacaksınız.
Yetmişlerin başından seksenlerin sonuna kadar en verimli çağını yaşayan ‘ozploitation’ filmlerinin, 2000 sonrasında yeniden canlandığını görüyoruz. Bahsi geçen dönemde çılgınlığın ve istismarın sınırlarını zorlayan bir sürü düşük bütçeli motosiklet filmi, kaba komedi, korku ve ‘sexploitation’ (cinsel istismar) filmi, Avustralya’yı kelimenin tam anlamıyla işgal ediyordu. Sonrasında azalarak yok olan ‘ozploitation’ filmleri, Quentin Tarantino’nun döneme dikkat çekmesiyle yeniden popüler oldu. Hatta Tarantino, ‘ozploitation’ kelimesinin isim babası olarak gösterilir. Dönemden bahsederken ‘Aussiesploitation’ kelimesini ilk kullanan odur. Daha sonrasında Not Quite Hollywood belgeselini çeken Mark Hartley, bu tabiri kısaltarak ‘ozploitation’ haline dönüştürdü ve bu kısaltılmış haliyle sinema çevreleri tarafından kabul edilmesi uzun sürmedi. Charlie’s Farm’ı da 2000 sonrası yeniden canlanan ‘ozploitation’ filmleri arasına rahatlıkla yerleştirebiliriz.
Oyuncu kadrosuna baktığımızda The Big Lebowski (1998) ve American Pie (1999) ile ünlenen Amerikalı oyuncu Tara Reid’i başrolde görüyoruz. Gene Amerika’dan ithal, korku sinemasının ikon isimlerinden Bill Moseley ve Kane Hodder, filme farklı bir lezzet katıyor. Moseley, sadece ‘flashback’ sahnelerde gözüktüğünden pek fazla süre alamıyor ama Jason Voorhees’e tam dört kez can veren Hodder, bu filmin yıldızı Charlie Wilson karakteri ile kapıştığı sahne ile korkuseverlere tadından yenmeyecek gayriresmî bir Charlie vs Jason şovu sunuyor. Bu arada Charlie Wilson’ı da Megaman lakabıyla bilinen Avustralyalı Nathan Jones canlandırıyor. Jones’u en son Mad Max: Fury Road’da (2015) Immortan Joe’nun oğlu Rictus Erectus rolünde izlemiştik.
Charlie’s Farm, sadece cinayet sahneleriyle dikkat çekse de ‘slasher’ alt türüne ilgi duyanların kaçırmaması gereken bir film.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca