DONUK BİR MAESTRO
SINIRSIZ HEYECAN BİR YERE KADAR
Johann Sebastian Bach’ın müziğine ait bir film (Chronik der Anna Magdalena Bach, Daniele Huillet, Jean-Marie Straub, 1968), bestecinin hayatına odaklanılacağına dair bir çıkarıma sebep olsa da, filme 2012 yılında hayata gözlerini yuman klavsen ve org sanatçısı, orkestra şefi Gustav Leonhardt’ın aktör ve yorumcu olarak katılmasıyla filmin sloganı haline gelen Bach’ın tamamen müziğine odaklanılmasının ne anlama geldiğinin ilk ipucu verilmektedir. Alfred Deller ile Gustav Leonhardt’ın bir kilisede Henry Purcell icrasına olan keyifli yaklaşıma nazaran, bakanı dönemsel müziğin seyirliği içinde görsel olanın kuvvetine rağmen sadece müziğe odaklandırabilmektedir film.
Dönemsel müziğin kimi icralarında dönemin ikonografilerine sahip çıkan müzisyen topluluğuna göz gezdirirken, zamana ve mekana uyumsuz kişinin bir tek bakan konumundaki kişi olduğu hissine kapılmamak için yorumcunun künyesine odaklanarak ve yorumladığı dönemi kendi yaşadığı çağ üzerinden değerlendirerek zenginleştirilmiş ve kabullenilmiş bir seyirlik ve dinletiye adapte olunur. Bunun için bakanın dönemin müziğine dair ilgisinin körüklenmesi için seyirlik esnasında döneme dair keşfe çıkaran sınırsız heyecanın törpülenmesi de gerekir.
İKİ SAHNE: GÖRSELE RAĞMEN NOTALAR
Chronik der Anna Magdalena’nın açılış sekansında da yakın plan arkası bize dönük klavsen çalan kişinin kuşkusuz Bach’ın karakter olarak mı temsil edildiğine yoksa Gustav Leonhardt odaklı mı ele alınacağına dair bir ikilemde kalacaktır bakan. Tüm extra-diegetic bilgiler Gustav Leonhardt’ı çağımızın en büyük erken dönem yorumcularından biri olarak tanımamızı sağlamışken, Bach’ın yaşam öyküsünden çok müziğine odaklanan bir filmin dönemsel ikonografilerden beslenen bir konseri çağrıştırması da gayet olağandır. Kameranın yavaşça dolly out’uyla Gustav Leonhardt‘ın ya da temsili Bach’ın eserin ortasındaki solodan sonra Brandenburg Konçertosu No.5’in devamını orkestrayla birlikte icra edişini görmemiz, barok müziğine dair olan belirgin görsellikleri nötrleştirir. Eseri icra eden tüm müzisyenlerin profesyonel müzisyenler olduğu sahnede izlenen artık dönemsel müziğin bir simulacrumunu hedefler gibidir ve temsil edilen de dönemsel ikonografilerin üzerini örtmüştür.
Bu sahnenin benzerini Magnificat in D Major’ın icra edildiği sahnede de görmekteyiz ki net olarak dört müzisyeni ve koronun bir kısmını gösteren plan, yine yavaşça dolly out ile tüm orkestrayı kapsar. Gustav Leonhardt’ın orkestra şefi kimliğine de vurgu yapılarak kendisini orkestrayı yönetirken görürüz. Özellikle mekan olarak seçilen şapel ve kullanılan dönemsel enstrümanlar yine barok döneme dair zorunlu görsel çağrışımları kostümlerin bile başaramayacağı denli nötrleştirmiştir. Yeniden simulacrum hedeflenmiş gibidir ve bakan için döneme dair odaklanılacak müzik kalır geriye: Bakan, sahnenin motivasyonuna yahut daha fazla ikonografisine değil, konser izlerkenki tüm çağrışımlara, düşüncelere açıktır artık.
DONUK MAESTRO’NUN MOTİVASYONU
Gustav Leonhardt‘ın herhangi bir mimiksel ifadeden uzak durmasının istenmesi, müziğin kendisine odaklanan bir filmde görsel referansları nötrleştirmede önemli bir katkı payıdır; yine de filmin zaman ve mekandan da soyutlanabileceği bir platformda sadece Leonhardt‘ın duygudan arınmış yüzü yeterli değildir. Çok kısıtlı dramatizasyonun filmin anlatım biçimine bir motivasyon sağlamıyor oluşunu kabullenmemekle birlikte, tüm görsel referansların ısrarla müziğin ta kendisine yöneltilmesinde bu kısıtlı dramatik sahnelerin katkısı olduğunu görürüz. Film bu sayede karakterden olduğu kadar zaman ve mekandan da soyutlanır: Wilhelm Friedemann Bach‘ı canlandıran Andreas Pangritz’i arkası bize dönük klavsen başında izlemenin görsel olarak da Bach ailesinin müzisyen çocuklarına atıfta bulunacağı bir anlatım biçimini Anna Magdalena Bach‘ın (Christiane Lang) üst-ses‘inden dahi beklememek gerek. Bu müdahale Gustav Leonhardt’ın mimiksiz ifadesine ters düşer görünmesine rağmen, dönemin realitesine keşfe çıkaracak psikolojiyi de elimine etmeye davet edecektir bakanı.
SONUÇ: GÖZLER YERİNE KULAĞA MÜZİK
Dönemsel realitenin simulacrum’una ulaşabilmek için bir döneme ait yabancılık hissinin ikonografilerden yardım alarak nötrleştirmesine destek olacak yegane unsurlar artık zamanın dönemsel keşfine kucak açacak merakı törpülemek, günün kimliklerini dönemin kimliklerinin üstüne geçirerek zamanı da mekanı da, karakteri de soyutlamaktır. Bu nedenle Gustav Leonhardt’ın yahut Johann Sebastian Bach’ın; hatta diğer karakter temsillerinin donuk ifadesi kadar kimi yerde bakana sırtı dönük çalması da mazur görülmelidir. Fıldır fıldır dönen gözlerin sabitleneceği bir nesne seçebilmesi yerine günlük çağrışımlarıyla beraber dönemin müziğine odaklanabilmesi için böyle bir anlatım biçiminin tercih edilmesi olağan karşılanmalıdır.
Burak Bayülgen
Not: İlk olarak Kültür Mafyası Dergisi Mayıs 2013 sayısında yayınlanmıştır…
lost in translation…