Cigarette Burns (2007)1999 yapımı kült film Fight Club’ı seyredenler filmlerde gördüğümüz sigara yanığı adı verilen köşelerde çıkan yuvarlak lekelerin nedenini bilir. Film makaralarını birbirine bağlayınca ortaya çıkan lekelere aslında cue mark adı verilse de Fight club’daki ününden sonra dağarcıkta cigarette burns olarak kalmıştır. Artık insanlar herhangi bir araştırma yapmadan her gördüğüne ya da duyduğuna inandığı için böyle sonuçlara varmak da kaçınılmaz oluyor. Tabii ki bu David Fincher’ın tüketim toplumunu eleştiriye boğduğu bir filmde yakaladığı başka bir nokta. Bunu bilerek mi yaptı yoksa istemeden mi oldu bilemiyorum ama “Hollywood ne derse doğrudur” lafını da haklı çıkartıyor bir yerde.

John Carpenter’ın Master of Horror adlı güzide dizinin sekizinci bölümü olarak yayınlanan kısa filmi Cigarette Burns de özellikle bu adı kullanarak belki de Fight Club’a muzip bir selam çakıyor. Kirby Sweetman (Norman Reedus) zor bulunan filmleri toplamayla uğraşan öteki sinema sahibi bir film tutkunudur. Kült korku filmleri gösteren sineması ne yazık ki borç içinde olduğundan bir çıkış yolu aramaktadır. Bu sırada karşısına koleksiyoner Bellinger (Udo Kier) çıkar. Kirby’e karşı konulmaz bir teklifle gelen Bellinger, otuz yıl önce çekilmiş La Fin Absolue du Monde ( The Absolute End of the World / Dünyanın sonu geldiğinde Absolut içiyordum! ) adlı filmi bulması karşılığında 200.000$ gibi bir ücret ödeyecektir. Sweetman filmin bir şehir efsanesi olduğunu iddaa etse de ortadaki rakama ve Bellinger’ın göstermiş olduğu filmden sağlanmış bir materyale(!!) dayanarak araştırmaya başlar. İlk araştırmadan edindiği bilgilere göre film ilk ve tek yasal gösteriminin yapıldığı festivalde olay olmuş, içerdiği vahşetten dolayı seyirciler arasında ölümlere dahi yol açmıştır. Öyle ki filmin bitiminde sinema salonu bile yerle bir olmuş, kalan seyirciler çıldırmıştır.

Cigarette Burns 1

Film hakkında tek eleştiri yazısını yazan sinema eleştirmeni Sweetman’ın ilk durağı olur. Ancak bu kişiden edinebildiği tek şey yönetmenle yapılmış bir söyleşinin kasedidir. İpuçları ile Fransa’nın yolunu tutan Sweetman kasedi dinledikten sonra sigara yanığı bulunan halisünasyonlarında intahar eden karısını görmeye başlar. Filmin ilerleyen bölümlerinde gerçekle hayal ayrımını seyirciye sigara yanığı efektleri vermektedir. Sweetman lanetli yapıma yaklaştıkça bilinç yitirmeleri ve halüsinasyonları da artar ve gerçeklikten yavaş yavaş kopmaya başlar. Ancak peşinde olduğu film sadece bir korku filmi değil herkesin korkularını yüzüne vurmayı ve delirtmeyi başaran bir şeytan işidir. John Carpenter’ın ustalığını bir kez daha konuşturduğu bu bir saatlik gerilim ve şiddet gösterisi bir çok son dönem Hollywood filminden daha seyre değer ve kaliteli.

Cigarette Burns ile Mahşer üçlemesine Şey, Karanlıklar Prensi ve Çılgınlığın Ötesinde’den sonra yarım bir halka ekleniyor. Hatta film için Çılgınlığın Ötesinde’nin devamı bile denilebilir. İki filmde de bir sanatçı tarafından kötülük dünyaya salınıyor, sanat ve çılgınlık içiçe sokuluyor, insanlığın sonu bir sanat eseriyle geliyor(nedir bu sanat düşmanlığı kuzum?) ayrıca iki filmde de bir araştırmacı insanlığın sonunu hazırlayan bir sanat eserinin peşine düşüp kendi gerçekliğini sorgulamaya başlıyor. Bilinmeyenin korkutuculuğunu kullanmayı iyi bilen yönetmenimiz yine Lovecraft’ın izinde ilerliyor. Bu sefer korku ve gizem unsurumuz kendine daha yakın olan bir obje; bir sinema filmi. Belki her zaman hayalini kurduğu ve bunu bazı filmlerinde yakalamaya yaklaştığını düşündüğüm insanları korkudan çıldırtma fantazisini bu obje ile filmine işliyor. Luis Buñuel ve Salvador Dalí’nin 16 dakikalık dünyanın ilk sürrealist filmi ünvanlı Un Chien Andalou(Anadolu Köpeği)’ya gönderme olan lanetli film La Fin Absolue du Monde Ring’deki gizemli video gibi seyircide sürekli seyretme isteği uyandırıyor. Bilmeyenler için not edeyim bazı garip beyinler tarafından Türk sinemasının ilk sürrealist filminin de Gomeda olduğu söyleniyor(Bknz: eksisözlük).

Cigarette Burns 2

Yönetmenin sinemasının vazgeçilmez animatronik efektleri yine ayrı bir tat katıyor filme. Yarılan bağırsaklar ve dökülen kanlar size her an seksenlerden çıkma bir Carpenter filmi seyrettiğiniz duygusunu veriyor. Hollywood’da fazla ünlenememiş olsa da Şehrin Azizleri ve Blade II’de hafızalarımızda yer etmiş olan yakışıklı Norman Reedus çok da iyi bir oyuncu olabildiğini kanıtlıyor. Müziklere gelecek olursak bilindiği gibi üstad normalde filmlerinde kendi müziklerini kullanır. Bunlar genelde birkaç notadan oluşan ve insanı rahatsız eden tınılardır. Bu filmde de kendi yapmış gibi durmasına rağmen bu sefer pianoyu oğlu Cody Carpenter’a bırakmış. Oğul Carpenter da filmin havasına çok uygun diabolik tınılarla gerilime ivme katmış.

Sonuçta beni yıllar sonra ilk defa bu şekilde germeyi başaran film, içimde John Carpenter filmografisini bir kez daha seyretme isteği uyandırdı. Son yılların en başarılı korku/gerilim sahnelerine bir saatinizi ayıramıyacaksanız bu satırları okumanız tam bir zaman kaybı, yok oturup seyredecekseniz elinizi çabuk tutun ve bir daha sinema salonuna girdiğinizde kendinize dikkat edin… Unutmayın film olduğunu düşündüğünüz sahnelerin gerçek olma olasılığı her zaman vardır.

Öteki Sinema için yazan: Masis Üşenmez

blank

Masis Üşenmez

1979 İstanbul doğumlu yazar ilk sinema deneyimini Superman ve Star Wars’la yaşayıp kendini çizgi roman ve bilim kurgu dünyasına atar. 2006 yılında "Öteki Sinema" kadrosuna katılır ve sitenin gelişiminde önemli rol üstlenir. Halen Öteki Sinema'da editörlük ve Cinedergi'de yazarlık yapmaktadır.

3 Comments Leave a Reply

  1. Bir arkadaşım çok iyi olduğunu söylediği için merakla beklediğim bir masters of horror bölümüydü. Konusunu okuduğumda da heyecanım artmıştı doğrusu. kağıt üzerinde çok iyi bir çıkış noktası var. Ancak ne yazık ki uygulama, fikrin hakkını vermemiş bence. Özellikle bölümün ilk yarısında hikayeden kopmamak için ciddi bir uğraş verdim .Bunda bir tv yapımının sahip olduğu kısıtlı produksiyon şartları rol oynamış olabilir. Final kısmı oldukça etkileyiciydi gerçi ama orada da sağolsun kanallarımızın üzerindeki RTÜK etkisi kendini gösterdi ve en iyi kısımları doğrandı!

  2. Çok özür dileyerek iki şey soracağım:

    Şaka yapıyorsunuz, değil mi – 1:
    La Fin Absolue du Monde / The Absolute End of the World’ün Türkçe adının buyurduğunuz gibi “Dünyanın sonu geldiğinde Absolut içiyordum!” değil de “Dünyanın Kesin Sonu” falan gibi bir şey olması gerekmez miydi? Şaka yapıyorsunuz değil mi?

    Şaka yapıyorsunuz, değil mi – 2:
    Un Chien Andalou’nun Türkçe adının da buyurduğunuz gibi (filmi düşününce pek bir önemi olmasa da) “Anadolu Köpeği” değil de “Bir Endülüs Köpeği” olması gerekmiyor mu? Şaka yapıyorsunuz, değil mi?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Kimlik, Yabancılaşma ve Kavanozdaki Adam (1987)

Televizyon tarihimizin en ilginç ve başarılı dizilerinden biri olan Kavanozdaki
blank

Eksantrik Rüyaların Uçbeyi: Varsayalım İsmail

Türkiye’de absürt mizah ve absürt TV dizisi deyince ilk akla