Yazının başına not: Okuyacağınız bu inceleme sitemiz yazarlarından birine ait değildir ancak Artist dergisinin 12 Ocak 1961’de yayınlanan 25. sayısından Fatih Danacı’nın emeğiyle internet ortamına aktarılmış ve Öteki Sinema’da yayınlanmıştır. Fatih’in bu çabalarının devamı da gelecek…
“Bir Kemal film prodüksiyonu olan “Cilâlı İbo Perili Köşkte” filmini geçen perşembe günü Lale sinemasında hususî bir seansta seyredenler umumiyetle hayal kırıklığına uğramaktan kurtulamadılar. Hatta burada hayal kırıklığına uğrayanları iki kategoriye ayırmak yerinde olur. Bunlardan birinciler Cilâlı İbo standart komedilerini evvelce görmüş olanlardı. Perili Köşkte alıştıkları İbo’yu bulamadıkları için itiyatlarının tedirgin olmasından sinemadan memnun ayrılmamışlardır.
İkinci kategoridekiler ise, beyaz perdenin bir numaralı popüler komiğini bulmak üzere koltuklarına oturmuşlardı ve tabii, her hangi bir itiyadın tesiri altından bulunmadıkları için bunların düşünce ve görüşleri mühimdi. Bu bakımdan da ikinciler birincilerden daha fazla dikkate lâyıktı.
Bunlar Feridun Karakaya ile Emel Yıldız’ın başrollerini oynadıkları ve Nuri Ergün’ün rejisörlüğünü yaptıkları filminde her şeyden önce bir senaryo zaafıyla karşılaşmışlardı. Tabii, bunda rejisörün bir suçu olamazdı. Hele muayyen şartlarla film çevirmeği üzerine alan bir rejisör tamamıyla suçsuz sayılabilirdi. Çünkü o eldeki senaryoya göre kameranın ifade gücünü harekete getirmişti. Bunda da muvaffak olmuş sayılabilirdi.
Son Cilâlı İbo filmi her şeyden önce mantıktan ve komik bütünün şartları içinde inandırıcı unsurlardan mahrumdu. Halbuki her şeyden önce komikin de bir mantığı vardı. Bu mantık tersine çevrilmiş yahut kıyaslamadaki tezatlarıyla da olsa, yine de mevcut olmak gerekirdi. Filmde ise bunun kırıntısına bile rastlamak mümkün değildi. Bir kere dansöz (yani Emel Yıldız) Cilâlı İbo ile nerede, nasıl tanışmış da sevişmişti. Film başlarken gösterilen kavga sahnesinde bunun izahı yok. Birden bire bir gırtlaklaşma, bir çöp tenekesinin İçine İbo’yu koyup yuvarlamadır gidiyordu. Bundan son İbo’ya bir miras çatacak ve vaka tamimiyle perili köşkte geçmeğe başlayacaktı. Amerikan korku filmleri Türklerin, kendi kendine açılıp kapılarda hareket ettirici telleri açığa vurulmakla beraber, oldukça başarılı taklit tatbikatının yapıldığı perili köşkte yine mantık yokluğu ile karşılaşacaktık.
Aslında bir eroin fabrikası olarak işletilen ve Cilâlı İbo’nun amcasından kalan defineyi aramak üzere gireceği Perili köşk, bir köyün hemen burnunun dibinde olduğu halde, nasıl olur da sadece geceleri içinde ışıkların dolaştığı bir yer olmaktan öte dikkati çekmezdi?
Cilâlı İbo, Perili köşkte ecinliler, iskeletler ve insan yarasalarla karşılaşmakla kalmayacak, orada, denizde boğulduğunu gazetelerde okuduğu sevgilisiyle de karşılaşacaktı. Fakat bu karşılaşmanın asıl dikkat çeken tarafı, sevgilinin baş rakkase olabilecek kadar dans bilmesi değil, bir eroin imalathanesinde ancak bir saray hareminde rastlanabilecek kadar çok rakkaseye rastlanması idi. Tabii, bir eroin fabrikası olan perili köşkte bu kadar çok rakkase toplayabilmek için elbette ki mantığı kulağından tutup kapı dışarı etmek gerekirdi. Böyle davranmak ticari düşünce bakımından elbette menfaat vardı: Seyirci bir yandan korku duygusu, bir yandan da güzel ve çıplak vücutlara karşı duyduğu tecessüsü ile kıs kıvrak yakalanıyordu.
Temsil bakımından diğer arkadaşları ile birlikte Karakaya Beşlisi, ikili ve üçlü meşhur komiklerin güldürücü tiklerini aşağı yukarı adaptasyon yolu ile benimsemişti. Rauf, parmaklarını kritik anlarda ağzına götürmesiyle Lorel-Hardi ikilisinin zayıfını oynuyordu, ayrıca bu konuda saçları da kendisine asiste etmekten geri kalmıyordu. Ötekiler, kargaşalık çıkarıcı halleriyle Arşak tirious üyelerinden farklı değillerdi. Bizzat Cilâlı İbo orijinal olmaktan uzaktı. Mimik ve jest kategorilerindeki çok görülmüşlükle, daha ziyade bizim meşhurlarla bağı olmaktan ziyade, beyaz perdenin sayılı komiklerinin bir kokteyli halinde kalmağı tercih etmişti. Daha doğrusu mütemadiyen hareket halinde kalmayı komik halin başlıca unsuru haline getirmeğe çalışıyordu. Bilhassa bar mı, yoksa şarkılı gazino mu olduğu pek kestirilemeyen yerdeki hareketleri, sadece bir aksiyon hezeyanıyla izah edilebilirdi.
Bununla beraber, bu komik unsuru oldukça az komedide dikkati çeken sanatçılar yok değildi. Bunlar başta Fikri Çöze olmak üzere Atıf Kaptan, Osman ve çok kısa rolünde S.Nahit Bilga olarak sıralanabilirdi. Ayrıca, iskeletler ve maskeler de hayli başarılı oynatılmışlardı.
Bütün tenkitlere rağmen “Cilâlı İbo Perili Köşkte” kurdelesi üzerine bir zarp işareti çekilerek bir kenara atılacak kadar başarısız sayılamazdı.
Eğer gerçek bir komedi çevirmek maksadıyla hareket edildiyse, muhakkak ki, söylenecek daha pek çok şey bulunabilirdi. Ama her şeye rağmen sadece seyircilere fazla kurcalamayacakları, hoş vakit geçirtecek bir şeyler yapıldığı ileri sürüldüğü takdirde, filmin gerçekleştiricilerini kutlamak bile gerekirdi.”