“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” – Cinema Speculation (Quentin Tarantino)

27 Şubat 2023

“Klasikleri Niçin Okumalıyız?” serimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Görece yeni çıkmış bir kitabı ele aldığım için kitap tanıtımı gibi gözükme riski var, farkındayım ama henüz (“şimdilik”?) bu kitap dilimizde yok. O yüzden baştan söyleyeyim, kitap çıktığı gün internete düştü, aynı akşam kaçak yollarla kitaba eriştim ve okumaya başladım hatta okumakla kalmadım, o kadar işimin arasında, bahsedilen filmleri izlemediysem bulup izlemeye, bahsedilen kitapları/makaleleri/kritikleri okumadıysam bulup okumaya başladım. Cinema Speculation uzun süredir okuduğum açık ara en heyecan verici sinema kitabı olduğu için hemen yazmak istedim. İleride kitabı matbu olarak alacağım. Yine de olur da bu kitabı dilimize çevirecek bir yayınevi olursa ve o yayınevi uygun görürse “son okuma”sını ücretsiz yapma sözü veriyorum.

Bu incelemeyi akademik bir formatta kaleme alıp ciddi bir dergide yayınlatabilirdim, hatta aldığım notlarımın büyüklüğünü duyan bir arkadaşım öyle yapmamı tavsiye etti ama inanın bana, onu yapmak, daha şimdiden bir “klasik” olduğunu düşündüğüm bu kitabın ruhuna aykırı. Bu kitap özelinde benim de ruhuma aykırı çünkü bu kitap benim için kişisel yolculuğumun yeni bir aşamasını temsil ediyor. O yüzden filmi biraz geriye saralım…

blank

1990’ların sonunda ve 2000’lerin hemen başında Quentin Tarantino benim en sevdiğim yönetmendi (evet, artık değil). Divxtr Divxplanet’e (ve çok daha sonra Planetdp’ye) dönüşmeden önce ben yazılarımı o platformda yayınlıyordum. 20 yılı geçmiş. Neyse, o dönem Divxtr’daki arkadaşlarım bu fanatizmimi iyi bilirler. İlk ve en uzun (35 sayfa falandı) monografimi 23 yıl kadar önce Quentin Tarantino üzerine yazdım (ama yayımlamadım, sadece bazı arkadaşlarıma gönderdim ve okuttum). “Quentin Tarantino ve Referans Sineması” adlı o yazımda Tarantino’nun Andre Gide’nin bir hayalini gerçekleştirmeye çalıştığına dair bir teori ortaya atıp bunu temellendirmeye çalışıyordum. Ardından ileride eser vereceğini düşündüğüm film türlerini tahmin ettim (ve tabii ki çoğunu bildim). Neyse, önemli bir yazı değildi, bir yerden çıkarsa belki yayımlarım. 20-25 yıl kadar önce Tarantino benim gibi video kuşağına mensup bir grup sinema hastası/manyağı (sinema buff) için âdeta bir Tanrı gibiydi. Yoksul bir aileden gelen, film tutkusunu ete kemiğe büründürmekle kalmamış, bu alanda hem başarılı olmuş hem de saygınlık uyandırmış bir “auteur”.

Tarantino her daim seyircinin ve eleştirmenlerin ilgisini çekmeyi başardı ama bir gün olsun sinema tutkusundan taviz vermedi. Hiç. Beğendiği filmleri kafasına göre yorumlamaya devam etti. Otuz yıldır bu herif böyle. Podcast’lerini dinliyorum, röportajlarını okuyorum/dinliyorum, 70’lerden uyduruk bir istismar sineması filmini anlatırken hâlâ kendinden geçiyor. Harbiden seviyor o filmi çünkü, hem de bir insanın bir insanı sevdiği gibi. Bunu heyecanından, bazen sesinin titremesinden ya da o grotesk kahkahasından hemen anlıyorsunuz. O kimsenin umurunda olmayan filmi anlatmak bile mutlu ediyor onu (aynı ben). Sineması da o filmlerin bir izdüşümü zaten…

Şimdi bana ara sıra soruyorlar, yazıların niçin kişisel anekdotlar içeriyor, neden yazıları kişiselleştiriyorsun diye. Yani, “yazıyla arana (“akademik”?) bir mesafe koymamanın sebebi ne?” Benim tarzımı açıklamak için sıkça kullandığım bir anekdotu Quentin Tarantino da 2022 Ağustosu’nda katıldığı Reelblend podcastinde birebir aktarınca yüzüme hınzır bir gülümse yerleştiğini itiraf ediyorum. Efsanevi sinema eleştirmeni Pauline Kael’e soruyorlar, otobiyografinizi ne zaman yazacaksınız diye, Kael de cevap veriyor: “Otobiyografi yazmayı düşünmüyorum, yazmama da gerek yok çünkü ben her yazımda/kritiğimde parça parça bunu yapıyorum zaten.”

O yüzden başlamadan önce minik bir iç parantez açayım: Quentin Tarantino, biyolojik babası Tony Tarantino olmadan büyü(tül)dü. Babasını hiç tanımadı. Ona sahip çıkmayan, 30 yıl boyunca kayıplara karışan babası, Quentin ünlü olana kadar ortaya çıkmadı. Eğer Quentin Tarantino’nun biyolojik babası Tony Tarantino’nun Sicilya blankasıllı bir İtalyan Amerikalı olduğunu bilirseniz Once Upon a Time in Hollywood romanında Cliff Booth’un niye hem İtalya’da hem de Amerika’da gözünü kırpmadan Sicilyalıları öldürdüğünü anlamış olursunuz. Eğer Tony Tarantino’nun Sicilya asıllı bir İtalyan Amerikalı olduğunu ve Quentin Tarantino’yu yetiştiren bazı insanların da siyahi olduğunu bilirseniz True Romance’da yer alan, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi monologlarından birinin (Dennis Hopper’ın meşhur “Sicilyalılar zencilerden türemiştir” tiradı) sizin için anlamı bütünüyle değişir. Quentin Tarantino’nun tüm eserleri otobiyografik niteliklidir, otobiyografik olmayanlar da dahil. Kapa parantez. Gelelim kitaba…

Quentin Tarantino Covid-19 pandemisinin ilk aylarında ilginç bir şey yaptı. Sahibi olduğu New Beverly Sineması’nın web sitesinde film incelemeleri yayımlamaya başladı. Olayın ilginçliği, onun sevdiği bir filmi ölçüsüzce övmesinde değil, filmleri kapsamlı bir şekilde ele alarak türünün içindeki öneminin altını çizecek detayda analiz etmesindeydi. Sadece filmi çeken kadro açısından değil, filmin Amerikan kültürü içindeki etkilerini göz önünde bulunduran son derece özgün yazılar kaleme almaya başlamıştı. Ama pandeminin ikinci yılında buradaki yazılardan bazıları ortadan kaybolmaya başladı. Ben aşağı yukarı tüm yazıları ne olur ne olmaz diye arşivlediğim için çok net biliyorum. Ama yazıların hepsi gitmedi, kung-fu filmleriyle ilgili yazılar, 80’lerin bazı filmleriyle ilgili yazılar aynen kaldı ama Bogdanovich’in Daisy Miller’ı gibi bazı yazılar birdenbire ortadan kayboldu. İşte tam o sıralarda Quentin Tarantino’nun bir sinema kitabı çalışması yaptığı basına sızdı. Yaklaşık 1-1,5 yıl sonra Cinema Speculation adlı benzersiz kitabı gündeme âdeta bomba gibi düştü.

Tarantino’nun kitabı Little Q Watching Big Movies, Bullitt (1968), Dirty Harry (1971), Deliverance (1972), The Getaway (1972), The Outfit (1973) ,Second-String Samurai: An Appreciation of Kevin Thomas, New Hollywood in the Seventies: The Post-Sixties Anti-Establishment Auteurs vs. The Movie Brats, Sisters (1973), Daisy Miller (1974), Taxi Driver (1976), Cinema Speculation: What If Brian De Palma Directed Taxi Driver Instead of Martin Scorsese?, Rolling Thunder (1977), Paradise Alley (1978), Escape from Alcatraz (1979), Hardcore (1979), The Funhouse (1981) ve Floyd Footnote adlı bölümlerden oluşuyor. Bu bölümler sadece Quentin Tarantino’nun bazı filmlerden yola çıkarak kabaca 1968-1981 arasında Amerikan sinemasını değerlendirmesinden ibaret değil, çok daha fazlası.

Tarantino ele aldığı filmlerin yönetmenlerini ve başrol oyuncularını enine boyuna inceleyip filmi tarihsel bağlama oturtuyor, bunu yaparken ele aldığı filmin yönetmenleriyle, oyuncularıyla sohbetlerini, varsa filmin uyarlandığı blankeseri, farklı versiyonları söz konusuysa orijinal senaryoyla filmin nihai hâlini kıyaslamayı ve belli başlı film eleştirmenlerinin film hakkındaki görüşlerini paylaşmayı ihmal etmiyor. Walter Hill, Paul Schrader, Neile Adams (Steve McQueen’in Bullitt zamanındaki eşi), Brian De Palma, Martin Scorsese, Peter Bogdanovich, Bruce Dern gibi birçok isimle yaptığı konuşmalardan yararlanarak bir yapı inşa ediyor. Kevin Thomas ele aldığı film hakkında ne demiş, Pauline Kael ne demiş hepsi satır aralarında kendine yer buluyor. Kitabın profesyonelce hazırlandığını öne sürebileceğimiz bir boyutu olduğu kesin. Ben mesela Cinema Speculation’ı okuyana kadar Quentin Tarantino’nun bu denli çok okuyan biri olduğunu bilmiyordum. Sadece beğendiği bir filmin uyarlandığı kitabı değil, o kitap bir seriyse o serinin tamamını, o yazar ilgisini çekmiş biriyse onun tüm kitaplarını itinayla okuyan ve hatta not tutan biriymiş meğerse. 50 yıldır defterlere düştüğü notların büyüklüğünü ise Allah bilir. Kitabın muazzam işçiliği işte bu noktalarda öne çıkıyor, sayfalar ilerledikçe Quentin Tarantino’nun belki başka hiçbir yazarın ulaşamayacağı ilginç bir bilgi setine sahip olduğunu keşfediyoruz. Örneğin ben Rolling Thunder (1977) yazısını büyük bir hayranlıkla ağzım açık okudum. Bu film hakkında bir daha bundan daha iyi ve etkileyici bir yazı yazan olur mu, emin değilim. Cinema Speculation birçok film hakkında o film hakkında yazılmış en iyi ve en heyecan verici yazıyı içeren çok etkileyici bir çalışma.

Öte yandan, kitabın polemik yönü de ağır basıyor. Çalışma, sinema tarihinin belirli bir dönemine ait keskin tespitler içeriyor. Mesela ben Tarantino’nun “Movie Brats” hakkındaki görüşlerine pek katılmıyorum -ha keza De Palma ve Hitchcock hakkındaki görüşlerine de- ama Tarantino fikirlerini o kadar etkileyici bir dille anlatıyor ve o kadar çok argüman sunuyor ki sizi bocalatabiliyor. Sineması ve konuşmaları gibi, kalemi de keskin bir sanatçı Tarantino. Gelelim kitabın bence en önemli iki özelliğine…

Quentin Tarantino’nun Cinema Speculation adlı kitabının en önemli iki özelliğinden ilki, bu eserin otobiyografik nitelikte oluşu. Kitap bittiğinde sadece sinema hakkındaki düşüncelerini değil, Tarantino’yu Tarantino yapan koşulları da öğrenmiş oluyorsunuz. Çocukluğunu, başarısızlıklarını, zaaflarını, tutkularını, aile geçmişini… Tarantino’nun bahsettiği filmi ne zaman nerede seyrettiğinden tutun, “iki film birden”de seyrettiyse hangi filmle peş peşe seyrettiğine, hatta kiminle izlediğine ve sonrasında ne konuştuklarına varana kadar handiyse tüm detayları öğreniyorsunuz. Tarantino sinema kitabını da senaryoları gibi iç içe geçen katmanlarla zenginleştirmiş, Floyd Footnote bölümüne gelene kadar sizi öyle bir hazırlıyor ki, dolaylı olarak Jackie Brown ile Django Unchained’in tohumlarını eken kişileri (Reggie ve Floyd) az-çok tanımış oluyorsunuz. Hatta bence bu kitabı okuyan birinin Tarantino’yu “ırkçı” (bazen böyle itham ediliyor ve Samuel Jackson ve Spike Lee gibi önemli sanatçılar öyle olmadığını savunmak durumunda kalıyorlar) olarak nitelendirmesi imkânsız.

blank

Bence Cinema Speculation, Once Upon a Time in Hollywood (film + roman) ile beraber değerlendirilmesi gereken bir eser. Quentin Tarantino, sanatına (ve onunla ayrılmaz bir bütün teşkil eden şahsına) bu eserlerle birlikte hüzünlü bir tür dip toplam alıyor, bu eserleri bir nevi vasiyet olarak değerlendirmek mümkün. Tabii Tarantino tarzında bol sürprizli bir vasiyet…

Tarantino her zaman yaptığı gibi beğenmediği bir aktörü, yönetmeni, filmi anında gömüyor, oto-sansüre geçit vermiyor. Kendi açısından “en iyileri”, “en kötüleri”, “ilk”leri tek tek sıralıyor. Kitap baştan sona sürpriz bilgilerle ve “sivri” yorumlarla dolu diyebiliriz. Cinema Speculation da sineması gibi pervasız ama onu samimi yapan da bu. Bu kitabı bol Oscarlı multimilyoner bir sinemacı değil, işi gücü film izleyip kitap okumak olan sinema manyağı bir çocuk yazmış gibi duruyor. Üstelik hassas ve alıngan bir çocuk bu. Tarantino’nun beğendiği (Kevin Thomas) ve beğenmediği (Kenneth Turan) sinema yazarlarını bile öğreniyoruz. Roger Ebert, Pauline Kael, Vincent Canby… Birçok önemli film eleştirmeni için gerçekten ne düşünüyorsa söylüyor Tarantino.

Kitabın en önemli özelliğini sona sakladım, o da bu kitabın her bir sayfasına sinen o sonsuz sinema aşkı. Tüm bölümler âdeta tül gibi hafif ve transparan bir sinema sevgisiyle örtülü gibi ve Tarantino kitaptaki yazıları sadece bu örtünün ardından görmenize izin veriyor. Cinema Speculation sinema sanatının insan hayatını ne kadar zenginleştirebileceğini (ve hatta süratle dibe batmakta olan haylaz bir çocuğu zamanla nasıl bir sinema ilahına dönüştürdüğünü) gösteren sayısız anekdotla dolu bir çalışma. Kitabı kültürel miras konumuna yükselten de bu. Benzerine sadece Robert Kolker, David Bordwell, Paul Schrader gibi birkaç ismin kitaplarında rastlayabileceğiniz türden bir yaklaşıma sahip Tarantino. Üslubu, bunu doğal olarak içeriyor; sineması gibi, konuşmaları ve blankröportajları gibi… O yüzden sinemayı çok seven, dürüst ve içten biri sizinle konuşuyormuş hissiyle okuyorsunuz kitabı. Barry Brown’dan bahsettiği bölümü buna örnek verebilirim ya da Floyd’la yaptığı konuşmalardan aktardığı bölümleri…

Quentin Tarantino tıpkı tüm filmlerinde yaptığı gibi kitabını da sürpriz bir şekilde bitiriyor. Son incelediği eser hayatta hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir film: The Funhouse (1981). Ben bir röportajında yazmakta olduğu sinema kitabının kapsamının 1980’lerin başını da içereceğini duyduğumda John Carpenter’ın The Thing’iyle (1982) bitirir diye tahmin etmiştim mesela, tabii ki yanıldım ama 100 tahmin hakkı verseler yine de The Funhouse’u saymazdım.

Kitabın son başlığı olan Floyd Footnote, Quentin Tarantino’nun (kişiliği ve sinema anlayışı) üzerinde büyük etki bırakan bir insanı, Floyd Ray Wilson’ı, ele aldığı çok özel ve değerli bir bölüm. Tabii bu kişiyle görece kısa süren arkadaşlığını esprili bir dille sinema bağlamında değerlendiriyor ama bunu yaparken minnet içeren son derece duygusal bir saygı duruşunda bulunuyor. Bu son bölüm (ve hâliyle kitap) Floyd’un Django Unchained’in yazılmasındaki dolaylı etkisinin altı çizildikten sonra gelen şu sözlerle son buluyor:

…(Django Unchained ile En İyi Orijinal Senaryo Oscarı’nı almak için) o sahneye çıkıp, arkamda Dustin Hoffman ve Charlize Theron dururken, o küçük altın adamı aldığımda Floyd çoktan ölmüştü.
Nasıl öldüğünü, nerede öldüğünü veya nereye gömüldüğünü bilmiyorum.
Ama şunu biliyorum ki ona teşekkür etmeliydim.

Cinema Speculation her biri tıkır tıkır işleyen çeşitli katmanlardan oluşan özgün bir sinema kitabı. Quentin Tarantino’ya antipatisi olanlar hariç herkesin seveceğinden eminim. Sadece bazı eski filmler ve sinemacılarla ilgili ufuk açıcı analizlerle değil, çağımızın en önemli yönetmenlerinden birine dair sayısız detayla örülü benzersiz bir kitap bu. Quentin Tarantino hakkında bir çalışma (kitap, makale, belgesel vs.) yürütmeyi düşünenler açısından hâlihazırda en önemli kitap bu saatten sonra budur. Tarantino’nun düşünme biçiminin köklerini bundan daha iyi açık/ifşa eden bir çalışma bulamazsınız.

blank

Ben kitabın The Funhouse (1981) hariç her bir bölümünü ayrı ayrı çok beğendim ama favori bölümlerim var mı derseniz, Bullitt (1968), Dirty Harry (1971), Deliverance (1972), The Getaway (1972), The Outfit (1973), Taxi Driver (1976), Rolling Thunder (1977), Escape from Alcatraz (1979) ve Hardcore (1979) yazılarını sayabilirim. Binlerce özel isimden (aktör, yönetmen, senarist, eleştirmen, film adı, dizi adı, kitap adı) oluşan kitap benim açımdan inanılmaz derecede öğretici oldu. Bir sürü istismar sineması filmini burada duydum. Where’s Poppa?’dan Cluny Brown’a kadar yirmi küsur filmi bu kitaptan öğrenip izledim, hatta bazılarını daha önce duymamıştım bile. Başta “Movie Brats” hakkındakiler olmak üzere ilk kez Cinema Speculation’da duyduğum bir sürü kitabı arşivime kattım. Point Blank’in ya da Deliverance’ın uyarlandığı romanları bu kitabı okuduktan sonra gaza gelip okudum. Paradise Alley (1978) bölümü bana Sylvester Stallone’nin romanlaştırma/romanlaştırım (novelization) çalışmalarına ulaşma fırsatı verdi, hatta Stallone’nin yazar-senarist yönüyle ilgili bir yazı yazmaya başladım. Ne yalan söyleyeyim, ben bu kitaba kadar film eleştirmeni Kevin Thomas’ı bilmiyordum, onun yazılarını bulup okudum. Pauline Kael’in bazı filmlerle ilgili eleştirilerine tekrar göz attım. Sinemaya aç bir kişi için fevkalade öğretici bir kitapla karşı karşıyayız.

Son olarak, söylemeden geçmeyeyim, Quentin Tarantino’nun film yazılarını yayınladığı New Beverly web sitesinde kung-fu filmleri ile siyahi istismar sineması (blaxploitation) yazıları hâlâ duruyor ama mesela John Frankenheimer’ın Prophecy’si (1979) hakkında yazdığı yazı ortadan kayboldu. Robert Mulligan’ın Cinema Speculation’da da adı defalarca geçen Summer of ’42’sunun (1971) da analizinin yer aldığı American Graffiti yazısı hâlâ duruyor ama. Bana öyle geliyor ki Quentin Tarantino’nun (yakın dostu Roger Avary ile hazırladığı) Cinema Archive podcast’i ile birlikte yürüttüğü bir sinema kitabı çalışması daha var. American Graffiti yazısı ortadan kaybolursa Cinema Speculation’a bir tür devam kitabı geldiğini düşüneceğim. Kung-fu ve blaxploitation yazıları ortadan kaybolursa bir istismar sineması kitabı geleceğini düşüneceğim. Ama sana “Şimdi ne yazayım?” diye sorsa Tarantino’ya ne cevap verirsin derseniz, hiç düşünmeden, “Amerikan TV dizilerine bir-iki bölümlüğüne gelen ve kötü adamı (villain) oynayan konuk/misafir oyuncular” hakkında bir kitap yazmasını isterdim çünkü bu konu hakkında inanılmaz bir çalışma yürüttüğünü ve bunun sonucu olarak da The Hateful Eight (2015) filmini yazdığını biliyoruz. Bakalım Quentin Tarantino’nun bir sonraki sürprizi ne olacak?

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

blank

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

KAYNAKLAR

  • thenewbev.com/tarantinos-reviews
  • Reelblend Podcast, “Quentin Tarantino & Roger Avary: Best Movie Of All Time, Video Archives & More”, erişim tarihi 15.11.2022

[/box]

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

2018 Yılının En İyi Sinema Kitapları

Ertan Tunç'un 2018 yılında okuyup beğendikleri arasından seçerek hazırladığı en
blank

Bana Onun Kendisini Getirin

Bir süredir sinema veya edebiyat çevrelerinde adına rastlanmayan Ege Görgün