Zombi kültürüne hayran olup, bu yürüyen ölülerin yaratmış olduğu kargaşayı izlemekten keyif alan herkes, konu hakkında çekilmiş her türlü üretime saldırır ve her filmi büyük bir heyecanla izler. Zombiler hakkında artık yeni bir şeyler yapılamaz savının aksine karşımıza çıkan, yaratıcı dokunuşlara sahip filmler sayesinde bu kültür çok uzun yıllar daha bizlere yeni heyecanlar yaşatacak gibi gözüküyor.
Öteki Sinema için yazan: Nuri Şimşek
Cockney kelime anlamı olarak Doğu Londralı anlamına gelirken, Cockneys vs. Zombies isminden de anlaşılacağı üzere British aksanının buram buram hissedildiği bir İngiliz korku -komedi örneği. Yönetmenliğini daha çok müzik klipleri, tv programları ve kısa deneysellerle ilgilenen Matthias Hoene’in yaptığı Cockneys vs. Zombie yönetmenin şimdiye kadar ki en büyük projesi olarak dikkat çekiyor.
Bir inşaat çalışması sırasında bulunan eski bir mezar, içinde belki altın vardır diye içeriye dalan iki inşaat işçisinin zombilerle tanışacağı yer olur. Film, zombi salgınlarının iki temel çıkış noktası olan enfeksiyon yüzünden ya da geçmişte ölen insanların mezarlardan çıkmasıyla başlama durumunu, tek potada eritmeyi başararak benzerlerinden ayrıldığının sinyallerini daha en başından hissettiriyor bizlere.
Terry ve Andy, anne babalarını küçük yaşta kaybetmiş ve büyükbabaları tarafından yetiştirilmiş, dışarıdan bakıldığında bir baltaya sap olamamış tipler olarak gözükseler de aslında olmaları gereken ilk şeyin, yani insan olmanın hakkını sonuna kadar yerine getiren iki kardeştir. Büyükbabalarının ömrünün son yıllarını geçirmek için konakladığı huzur evi, kentsel dönüşüm kisvesi altında büyük bir inşaat firması tarafından yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu duruma tepkisiz kalamayan Terry ve Andy kendileri gibi amatör soygun deneyimleri olan kişilerden bir grup oluşturarak banka soymaya karar verirler. Bankadan elde edecekleri para huzur evini kurtarmak için yeterli olacaktır. Bankaya girerler, parayı alırlar fakat kapıda polis beklemektedir. Bir süre sonra içeriden rehine alarak dışarıya çıktıklarında ise her şeyin çok farklı olduğunu görürler. Polisler gitmiş, yerlerine zombiler gelmiştir.
İngiliz mizah anlayışının her sahnede hissedildiği Cockneys vs. Zombies’in belki de en eğlenceli tarafı; karakterleri. Yer yer Salak ile Avanak’ı anımsatan Terry ve Andy dışında filmin en önemli bombalarından bir tanesi Mickey karakteri. Siyahi oyuncu Ashley Thomas’ın canlandırdığı Mickey, kafasında Irak Savaşı’ndan kalma metal bir plaka taşımaktadır. Beyninin yarısı olmayan, olan yarısı da psikopatça çalışan ve önüne gelen her şeye kafa atabilen Mickey hem banka soygunu sırasında hem de zombi saldırısı başladıktan sonra yaptığı hareketlerle filmin güldürme yükünün çok büyük bir kısmını üstlenmiştir. Silah bulma işini gerçekleştiren, soygun esnasında işler kontrolden çıktığında bir profesyonel gibi davranan ve kaçırılan rehinelere rehine gibi davranan Mickey belki de grup içinde suçlu profiline en yakın olan karakter olarak dikkat çekmektedir. Böyle bir rolün bir siyahi oyuncuya verilmesinin altında bir art niyet var mı bilinmez fakat Mickey’in filmin önemli bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Cockneys vs. Zombies’i benzerlerinden ayıran en önemli kısım ise huzurevinde geçen sahnelerdir. Bir grup yaşlının kendi kendilerine zombilere karşı giriştikleri mücadele bizlere seyir zevki hayli yüksek bir deneyim yaşatmıştır. Alan Ford tarafından canlandırılan büyükbaba Ray, Nazilere karşı savaşmış eski bir askerdir. Geçmişteki deneyimlerini günümüze uyarlayan ve bu saldırı karşısında arkadaşlarını koruma görevi üstlenen yaşlı kurt bu işte ne kadar başarılı olduğunu herkese kanıtlayacaktır.
Filmin en unutulmaz sahnelerinden biri ise hiç kuşkusuz yürüteç yardımıyla yürüyen ihtiyar Hamish’in zombilerden kaçmaya çalıştığı andır. Belki de tüm zamanların en yavaş hareket eden zombilerinden kurtulmaya çalışan Hamish’in mücadelesi, kovalamaca sahnelerinin büyük yer kapladığı bu tarz filmlerde hala farklı şeylerin yapılabileceğini seyirciye göstermesi açısından çok önemli.
Torunlarının soygun ekibiyle huzurevine ulaşıp yanlarında getirdikleri silahları yaşlılara vermesi ile başka bir boyuta geçen film bu güne kadar gördüğümüz genç, güçlü ve çevik olanın hayatta kalacağı senaryoların aksine imkan doğrultusunda, eski topraklarında neler yapabileceğini bizlere göstermiştir. Ağır makinalılar kullanan yaşlı teyzeler, yürütecine bağladığı uziler ile zombi avına çıkan amcalar, tekerlekli sandalyesinde pompalı tüfek ile ölüm makinasına dönüşen dedeler izleyicinin ihtiyaç duyduğu tarzda yenilikler olarak öne çıkmaktadır.
Huzurevinden kaçarken kullandıkları klasik çift katlı kırmızı İngiliz otobüsü hoş bir görsellik yaratmışken, zombi oldukları halde holiganlığı bırakmayan iki takım taraftarının birbirlerini yedikleri sahne oldukça hoştu. Son bölümde bir tekne yardımıyla kurtuluşa doğru yol alan ekibimizde, eski kurt büyükbaba Ray’in yaptığı geleceğe dair destansı kurtuluş konuşması biraz sırıtmış olsa da filmin her anına sinen gaza gelme durumu çerçevesinde kabul edilebilir olduğunu söyleyebiliriz.
Büyük bütçeli zombi yapımlarının bile kendilerini tekrar etmeye başladığı bir dönemde, b filmi kategorisinde değerlendirebileceğimiz Cockneys vs. Zombies türe getirdiği yeniliklerle daha uzun süre hafızalarda kalacağa benzerken umarız bu tarz işler başka yönetmenleri de yeni üretimler konusunda teşvik eder. Biz zombi severler için ne kadar çok film, o kadar iyi.