Çoklu Sinema Salonları Bağımsız Filmleri Öldürüyor!

21 Nisan 2013

Çocuktum, sinemaya gitmeyi çok seven bir çocuktum. Yaşadığım şehirde 3 sinema salonu vardı ve hepsinde Cuma günleri film değişirdi. Sinemaya gittiğimizde ne gelmişse onu izlerdik çünkü kocaman sinemalar tek bir salondan ibaretti. Bu bazen ucuz bir İtalyan korkusu, bazen bir Hong Kong dövüş filmi bazen de usta işi bir sinema başyapıtı olabilirdi.

Sinema Salonları

O zamanlar seçim kısmı sinemaya gitmekle ilgiliydi, film seçmek diye bir şey yoktu. Ne kurak zamanlar diye düşünebilir şimdinin genç sinema takipçileri… 9-10 salonlu sinema komplekslerinde her salonda başka bir film oynarken seçim yapmak ve “istediği filmi izlemek” gibi bir lükse sahipler ne de olsa… Ama belki de bu bir lanettir!

Sürekli istediğiniz filmleri izlediğinizde sinemanın sizi şaşırtan tarafıyla karşılaşmak oldukça güç! Büyük bütçeli, efekt zengini filmler ya da popüler komedyenlerin serilerinin kalabalığını yarıp da sinemanın sanat kısmına geçmiş bir filmi yakalayabilmeniz zor olsa gerek. O yüzden, sinemaların AVM’lerde yapılanmasından ziyade, çok salonlu sinema işletmeciliğinin bağımsız sinemayı nefessiz bıraktığını söyleyebilirim. Bu kadar kalabalığın arasında iyi filme ulaşmak çok zor…

Açıkçası ben de o ergen zamanlarıma dönsem, Tom Cruise’lu Oblivion, Arnold’lu Geçit Yok varken Zerre’yi seçmem. Ama seçmezsem de o film batar, batarsa salonlar istemez, salonlar göstermezse bu filmler festivallere sıkışır kalır!

Bu kadar çok şey varken iyi şeyleri hep kaçıracağız, bu da bizim çağımızın laneti! Sinemanın evrimi sona erdi, kötü ama gösterişli filmler diğerlerinin üzerine basıp sinemada film izlemeyi, parayla değerlenen bir eğlence haline getirdiler.

Çok salonumuz var ama hiç filmimiz kalmadı!

BERKE GÖL: 6 YIL HAPSİ İSTENEN ELEŞTİRMEN

Berke GölBerke Göl ile basın gösterimi, festival gibi ortamlarda karşılaşmamıza rağmen aramızda bir arkadaşlık gelişemedi çünkü “Derin Siyad” kendi kolladıklarının bizim gibi avamlarla sohbet etmesini hoş görmez. Bazı festivallerde o taraftan sadece bir kişi olur ve o kimse harika arkadaşlık yaparız ama İstanbul’a döndüğümüz vakit yine selamsız, sabahsız… Sadakat mi, korku mu bilemediğim bir şeydir bu. Neden kendileri dışındakilere cüzzamlı muamelesi yaparlar ki?

Yine de biliyorum, Berke o guruptakilerin en sessiz, en kibar adamlarından biri… O gün polise yakalandıysa, kaçamayıp durumu izah etmek istemesindendir, azılı bir militan olduğundan değil.

Berke gözaltına alındı, bırakıldı, bir sonraki Emek önü protestosunda çıktı konuştu. Polisten sonra arkadaşları da verdikçe verdiler gazı…Sonra okuduk ki, 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor, dehşet bir haber. Tam o esnada Fazıl Say attığı tweet yüzünden sabıkalandı. Twitter, Berke için yıkılacak sandım ama bir iki cılız ses dışında çıt yok! Ne kadar tatlı bir postmuş bu böyle…

Dayanamadım bugün bir destek tweet’i attım. Sinema yazarıyım, meslektaşı kollamak gerekir ancak kendi arkadaşlarından bana sıra gelmez diye düşünüyordum. Emek’in sosyal medya dayanışması da festival bitene kadarmış, onu da gördük. Tweet aslanları birden pesimistleşince şaşırıyorum ister istemez. Samimiyetsizlik bu kadar mı belli olur!

Son olarak; “Emek yıkılmasın” diyen adamı 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılamak? Bu neyin kafası Allah’ınızı severseniz! Açın hapishanelerin kapısını, statları falan da çevirin mahpusa da kendimiz girelim içine, kapıyı da üstümüze çekelim rahat edin!

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. 1980-2000 arası Türk Sinemasının bana göre en acı dönemidir. Ömer Kavur, Yavuz Özkan, İrfan Tözüm gibi yönetmenler Bağımsız sinema yapacağız diye iç karartıcı filmlerle Türk Sinemasını komaya soktular. Bugün gişe Filmleri denilen Recep İvedik, Düğün Dernek, yada Cem Yılmaz filmlerinden kesilen paylarla Kültür Bakanlığı ilk filmlerini yapan halktan uzak yönetmelere verdiği paralarla insanın iç fırtınalarını anlatan festival filmleri yapılıyor Allah’tan salon sahipleri bu filmlere salon vermediklerinden seyircinin sinema zevki mahvedilmiyor. Seyirci mutlu son istiyor. Sinema işletmeciliği de kar sağlamak amacıyla yapıldığından Salonlarda entel yönetmenler tatmin olacak diye seyirciyi sinemadan uzaklaştracak filmlere yer vermiyorlar. Bağımsız film isteyen Festivallerde bulur. Bulamazsa DVD – Blu Ray ini alır seyreder.

  2. Bağımsız filmleri öldürmenin ötesinde artık ana akım filmleri bile izleyemez olduk sinema salonlarında. Örneğin Oscar kazanan filmler bile gösterime giremiyor bazen, ya da çok kısa bir süre gösterime giriyor. Aşırı ticari düşünmek de o piyasayı bir süre sonra öldürür, ucuz komediler furyasında da sona gelindiğine dair sinyaller gelmeye başladı, bakalım o zaman sektör çıkış yolunu nasıl bulacak…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Festival Sinemasının Kutsalları!

Festival sineması kutsal mı? Bir sinemacı için büyük talihsizlik, eserinin
blank

Altın Çocuk’u Ararken

Altın Çocuk'u ararken zorlanacaktım ama Cecilia Teyze'yi mutlu edebilmek adına