Constantine 1×02 ‘The Darkness Beneath’ Bölüm İncelemesi

2 Kasım 2014

Geçen hafta Constantine’in kadın başrol oyuncusunda değişikliğe gidilmesine neden olan pilot bölümünü burada incelemiştim. Bu hafta yayınlanan ikinci bölümü de bu bağlamda yeni bir “pilot” olarak değerlendirebiliriz. Yine karakterleri tanıtan, karakter arasında bağ kuran ve ana hikâyeyi taçlandıran bir bölüm oldu. Yaklaşan büyük kötülük, John Constantine’in buradaki payı ve Zed Martin’in hikâyeye katılımını tek bölümde özetlemeye çalıştılar. Pilot bölüme göre daha derli toplu ve ekran kimyası sağlam bir bölümle karşı karşıya olduğumuz aşikâr; fakat hala bazı taşların yerli yerine oturmadığını düşünüyorum.

Bölümü değerlendirmeye geçmeden önce beni oldukça şaşırtan ve mutlu eden bir detayı da paylaşmak isterim. Yeni jenerikle beraber dizinin tema müziğini dinlerken “Ya ne kadar güzel bestelemişler” diye düşündüm. Ve demin öğrendim ki bu ilk bakışta dikkatimi çeken notaların sahibi, Battlestar Galactica’dan beri hayranı olduğum Bear McCreary imiş. Çok sevindim. Demek ki adamın gerçekten ayırt edilebilen bir tınısı var ve o olduğunu bilmeden bile, onun eserlerini tanıyıp sevmek mümkün olabiliyor. Sırf bu sebepten Constantine’in uzun ömürlü olmasını isterim; böylece Bear’ın bestelerini bir albüm olarak edinebilme şansımız artar.

Constantine-1x02-12

Bölüm değerlendirmesine gelirsek eğer… Son derece talihsiz bir rastlantı ile maden kazalarının işlendiği bir bölüm izledik Constantine’de. Dizinin başında koca şiddeti mağduru olarak konumlandırılan “çingene kızı” bölüm sonu canavarı olarak zuhur etti. Zaten banyoda Constantine’e hâllenmesi ve kolundaki bariz kömür izi vakasından sonra hatundan işkillenmiştim ama bunun sanki bir “ters köşeymiş gibi” sunulmaya çalışılmasından çok da rahatsız olmadım. Dizide “Coblynau” adı verilen cüce benzeri yaratıkların mitolojisini kullanmışlar fakat ortaya çıkış biçimleri İrlandalıların mistik “Knocker” öykülerine benziyor. Bu inanç İrlanda, İskoçya ve İngiliz madencilerinde olduğu kadar Rusya’da da oldukça yaygın fakat Galler bölgesinden Rusya’nın Karadeniz kıyılarına kadar, detayları epey çeşitlilik gösterebiliyor. Yine de toprağı çok derin kazdıklarında cehennemin seslerini duyanların hikâyesini bilirsiniz. Hatta bir aralar Rusya’da çekildiği iddia edilen benzer bir ses kaydı tüm internet âlemini yıkıp geçmişti. Bizim ünlü gizem avcımız Saadettin Teksoy bile, müstakil bir evin altından kazma sesleri geldiğini ve ev halkının “kazmalı cüceler” gördüklerini söz konusu eden bir bölüm yayınlamıştı. Constantine yazarları da bu konuyu kendi meşreplerince işlemeyi uygun görmüş ve ortaya böyle bir bölüm çıkmış.

Bölümün doruk noktası John Constantine’in maden yöneticisi ile birlikte arabada mahsur kaldıkları bölümdü. Bölüm geneline bakarsak vasatın altında kalan alev ve parçacık efektlerine kıyasla, muhtemelen özel efektlere abandıkları çamurlu su sahnesi tempoyu yükselten bir seyirlik sundu. Zed’in neden camı kırmak yerine, kapıyı kanırtmakla uğraştığını merak etmedim değil. Muhtemelen benim kadar dürtüsel bir karakter olmadığı için. Ayrıca duvarına karanlık bir canavar figürü çizilmiş terk edilmiş kilise kullanımını ister istemez True Detective ile ilişkilendirdim. Fakat gotik Amerikan korku hikâyelerinin en bilinen figürlerinden birisidir zaten bu. Tabii yine bir klasik olarak, kaybı sonucu inancı zedelenen ama maden patlatınca rahata erip İncil’in tozunu attıran rahip klişesi de bu bölümde yer aldı. Eğer inanç böyle dış etkenlere açık, pamuk ipliğine bağlı ve gelgitli bir şeyse, hiç zahmet etmeyin demek istiyor insan.

Constantine-1x02-6

Zed Martin’i canlandıran Angélica Celaya’nın oyunculuğundan hoşlandığını söyleyemem, ama kendisi güzel bir hatun. Constantine’i baştan çıkarmak için sınırları zorlayan halleri ve histerik bakışları bana fazla abartılı gelse de ikilinin arasındaki ilişkiyi baharatlandırmak için makul bir yol. Muhtemelen kaçtığı şey, duru görü kabiliyetini kullanmak isteyen köktendinci “Resurrection Crusade” grubu ama işlerin o yönde ilerleyip ilerlemeyeceğini, bölümler geçtikçe göreceğiz. Sonuçta ülke olarak Pennsylvania muhabbetlerine ve komplo teorilerine alışığız. Belki öykü çizgi romandaki detaylara uygun gitmeyebilir. Şimdilik dizinin çizgisini Buffy, Supernatural ve hatta hâlihazırdaki rakibi Grimm tonlarına yakın buluyorum. Karanlık bir atmosferi yok. Ayrıca Constantine’in karakter olarak en güçlü yönü olan hicvi ve uygunsuz esprileri henüz zekice bir kurguyla ekrana yansıtılmadı; sadece bu niyeti belli eden fazla zorlanmış girişimler var. Ryan’ın oyunculuğu dikkat dağıtıcı ve karakterin içe dönük yapısını çok fazla ifşa ediyor. Eğer Hellblazer’daki karanlığı dibine kadar bastırıp, görüş açımızı Constantine’in nüktedanlığı ile az da olsa aydınlatamayacaklarsa bu dizi patlar. En azından biz Hellblazer sevenler için… Sigara yakarmış gibi yapıp yakmamasına ve ikinci kez ‘Master of Dark Arts’ titrine alaycı bir müdahale çekmesine lafı getirmiyorum bile.

Bu arada pilot bölümdeki yazımda “aktörün tonlaması garip bir Auise aksanı gibi geliyor” demiştim, kendisi bu konuya bir açıklık getirmiş. Amerikan izleyicinin daha iyi anlayabilmesi için aslen Welsh aksanına yakın olan normal konuşmasını zorluyor ve Constantine’in “Scouser” aksanına daha yakın hale getirmeye çalışıyormuş; yani Liverpool’un göbeğinde yaygın olan aksan. Açıkçası Liverpool aksanı konusunda çok deneyim sahibi olmadığım için bir şey diyemiyorum fakat bu konuya açıklık getirmek zorunda kaldığına göre benim dışımda birilerinin de dikkatini çekmiş.

Sonuç olarak dizi hakkında net bir fikrim yok. Geleceği hakkında karamsarım fakat tam bir öngörü edinmek için bir bölüm daha şans vermeyi düşünüyorum. Herkese iyi seyirler.

blank

Emel Bilge Çınar

1985 yılında İstanbul’da doğdu. İlk sinema deneyimi Jurassic Park olmuştur. Animasyon ve VFX alanında eğitim almak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Türkiye’ye döndükten sonra 3 yıl boyunca Post Producer olarak çalıştı. Bugünlerde bağımsız olarak 3D animasyon ve oyun yapımı üzerinde emek harcıyor. 2009′dan bu yana çeşitli mecralarda sinema ve TV üzerine yazılar yazmaya devam ediyor.

1 Comment Bir yanıt yazın

  1. Supernatural ile karşılaştırıp acaba bu diziye haksızlık mı ediyorum diye düşünüp ikinci bölümü de sıkıla sıkıla izleyip bir daha izlememeye karar verdim. Ayrıca dizinin ömrünün de pek uzun olacağını zannetmiyorum.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Living And The Dead (2016)

The Living and The Dead, hızır gibi imdadımıza yetişti. Klasik
blank

İnsansı Robotlar Aramızda: Äkta Människor

Äkta Människor, şimdilik 2 sezon 20 bölümden oluşan, “inbot” adı