Çöp film sevenlerin gözde yönetmenleri arasında adı muhakkak geçecek isimlerden biri de elbette ki Bruno Mattei’dir. Benim Mattei ile öyle çok fazla mesaim olmadı, iyi bir Mattei uzmanı sayılmam ama zombi külliyatını tamamlama misyonum esnasında birkaç kez bir araya gelmiş olduğumuzu da saklayacak değilim. Öyle çok fazla memnuniyet içermeyen bu kısa birliktelikler sonrasında büyük pişmanlıklar var dersem de yalan olur. Sonuçta aynı yolun yolcusu yönetmenleri göz önüne alırsak; Joe D’Amato’dan biraz daha kötü, Claudio Fragasso’dan biraz daha iyi bulduğumu söyleyebilirim.

Geçen elimdeki VHS’leri karıştırırken Mattei’nin yönettiği Cop Game adlı filme denk geldim ve filmi izleyip izlemediğimi hatırlayamadım. Kaseti takıp şöyle bir bakayım derken çamur gibi görüntüye sahip filmi es vermeden başından sonuna kadar izledim. (Bu arada filmi ya izlememişim ya da en fazla bir kere izlemişim ama tamamen unutmuşum.) Buradan açıklamak istiyorum; büyülenmiş gibi beni ekrana kilitleyen izleme deneyimimin baş sorumlusu, Mattei’nin oradan buradan çarptığı stok arşiv görüntüleri eşliğinde akan açılış jeneriğinde çalan ve filmle aynı adı taşıyan parçadır. Açılış jeneriğinde dedim ama yanlış anlamayın, filmde zaten başka müzik yok, aynı parçayı filmin hemen her yerine bangır bangır döşeyip geçmişler, film bittiğinde parçayı sanki 500 defa dinlemiş gibi oluyorsunuz. Yani “Kızılmaske ormanda on kaplan gücündedir” gibi bir etkisi var. (Merak etmeyin, Al Festa imzalı efsane parçayı yazının sonuna ekliyorum.)

blank

Vietnam Savaşı’nın son yıllarında geçen filmde kimliği meçhul bir grup asker, Amerikan ordusunun üst düzey subaylarını infaz etmeye başlar. Zaten Vietnam’dan tamamen çıkma hazırlıkları yapan askeri yönetim, ne olduğunu tam olarak anlayamadıkları olayı sessiz sedasız çözmek ister ve aldıkları işi tamamlamalarıyla meşhur, sivil kıyafetle (muhtemelen “gizli”) çalışan iki askeri polisi görevlendirir: Morgan (Brent Huff) ve Hawk (Max Laurel). Nasıl, konu tanıdık geldi mi? Cop Game’in, başrollerinde Willem Dafoe ve Gregory Hines’ın yer aldığı, Christopher Crowe’un yönettiği Off Limits’in (1988) ana kalıbını olduğu gibi kopyaladığı rahatça görülüyor. Senaryonun altında imzası bulunan Claudio Fragasso ve Rossella Drudi’nin, birkaç ayrıntıyı kendi meşreplerince değiştirince bu masum(!) “ödünç alma” işleminin izinin sürülemeyeceğine nasıl inanmış olabilirler diye şaşırabilirsiniz. Ancak başta İtalya olmak üzere birkaç ülke sinemasının (ki bunların içine Yeşilçam’ı da katabiliriz) belli sinemacılarının belli dönemlerde bu tip benzer yan yollara(!) sıklıkla saptıklarını görüyoruz. Hem ülkelerarası ulaşılabilirlik (internet vs. yok) bugünkü kadar rahat olmadığından, hem de uluslararası telif yasası bugünkü kadar bağlayıcı değilken, yan yola sapan sinemacıların da bir “aman kim görecek de kim bilecek” rahatlığıyla hareket ettiklerini varsayabiliriz.

Sadece birkaç düğmesi ilikli efsane gömlekleri, sol kulağındaki küpesi ve tabii ki havalı güneş gözlükleriyle güya “ben asiyim” diye çığlık atan Morgan rolünde, dönemin özellikle aksiyon türündeki B-filmlerinin kısa süreli şöhreti Brent Huff’ı izliyoruz. Film boyunca bas bas bağırarak konuşan Huff, ast üst dinlemeden dangıl dungul konuşan, kendisine yazılan bomba(!) replikleri hayata geçirmede en ufak bir sıkıntı yaşamayan, “her B-film yönetmeninin rüyası” denebilecek lezzette bir oyuncu. Yani böyle bir filmin eğlence katsayısını yükseltmek için harika bir seçim. Morgan’ın Vietnamlı ortağı Hawk rolünde ise iri fiziği ve filmlerdeki yakın dövüş sahnelerine yatkınlığı nedeniyle tercih edilen Filipinli oyuncu/vücut geliştirme sporcusu Max Laurel yer alıyor. O da Huff’ın abartılı oyununa ayak uydurmaya çalıştığı için iyi bir ikili oldukları söylenebilir.

blank

Bir dakika, filmdeki Vietnamlı rolünü bir Filipinli mi oynuyor? Evet. Cop Game, Bruno Mattei’nin yapımcı Franco Gaudenzi için ucuza bir dolu film çektiği Filipinler döneminden kalma bir film. Filmin tamamı Filipinler’de çekildiği için Hawk karakteri başta olmak üzere Vietnamlı olması gereken her rol, doğal olarak Filipinliler tarafından canlandırılmış. İşin içinde Mattei varsa filmin sahtelikleri bu kadarla kalmış olamaz diye düşünenler yanılmıyor elbette. Evet, filmin en meşhur sahnelerinden biri olan araba takip sekansıyla başlayarak Cop Game’in hangi filmlerden neleri çarptığından da bahsedelim biraz.

Geçen hafta ne zamandır ertelediğim Japonya yapımı Satan’s Sword üçlemesini izlemeye karar verdim. (Üçlemenin 1960 tarihli ilk iki filminin yönetmeni Kenji Misumi, 1961 tarihli üçüncü filmin yönetmeni ise Kazuo Mori.) İlk filmin daha açılış sahnesi tamamlanmak üzereydi ki “ya bir dakika, ben bu filmi izledim galiba” hissi peyda oldu ama bir yandan da oyuncular falan hiç tanıdık gelmiyor. Hemen ulu bilge internete başvurdum ve ne olduğunu kısa sürede anladım. Satan’s Sword üçlemesi, Kaizan Nakazato’nun eserinden uyarlamaymış, meğer aynı eserden uyarlanan bir başka film olan The Sword of Doom’u (yönetmen Kihachi Okamoto, 1966) hatırlamışım. Şimdi bunu niye anlattım? Hemen bağlıyorum; Cop Game’in araba takip sekansı başlayınca kahkahalar odanın her tarafını sardı. Çünkü minyatür arabalar ve minyatür tren ile çekilmiş sekansı, zevkten dört köşe olmadan izlemek mümkün değil. Muhakkak görmeniz lazım. (Merak etmeyin, paragraf sonunda bir sürprizim var.) Fakat demin bahsettiğim his yine peyda oldu ama bu sefer Mattei faktörü aktif olduğu için “nereden çarptı acaba” diye merak ettim. Evet efendim, ulu bilge sağ olsun, hemen tatmin ettik merakımızı; Antonio Margheriti’nin yönettiği, 1984 yılı mahsulü The Ark of the Sun God’ın araba takip sekansı (sanki çok matah bir sekansmış gibi) olduğu gibi alınmış. (Yazının sonuna her iki filmdeki “aynı” araba takip sekansını da ekledim.)

blank

Bir de standart Mattei uygulamaları var tabii ki. Daha önce çektiği filmlerden parçaları alıp yeni filmine monte etme huyundan kariyeri boyunca hiç vazgeçmedi. Filmde bir yolunu bulup Morgan ve Hawk’ı şehir merkezinden çıkarıp Vietnam ormanlarına yolluyor. Böylece Strike Commando (1987), Double Target (1987) ve Strike Commando 2 (1988) gibi yakın zamanda çektiği filmlerdeki savaş sahnelerini de kesip buraya yapıştırarak az zamanda az parayla bir filmi daha tamamlama görevinden bir kez daha yüzünün akıyla(!) çıkmayı başarıyor.

Sözün özü Cop Game, her şeyiyle tam bir klasik Bruno Mattei filmi. Fakat şöyle bir farkı var; herhalde o dönem art arda bir sürü Rambo klonu savaş aksiyon filmi çekmekten öyle sıkılmış olmalı ki yine Vietnam’da geçen, yine samandan yapılmış kulübelerin atılan bombalarla havaya uçurulup alev alev yandığı, yine helikopterlerle bir sürü askerin tarandığı bir film çekmiş ama bu sefer başrole “buddy cop” şablonuna uygun iki “sivil” asker koyup işin içine biraz da politik entrika katarak güya daha gizemli bir gerilim sularına dalalım demiş. Olmuş mu? Olmamış ama iyi ki olmamış. Çünkü çöp film sevdalıları, bu filmleri bu halleriyle seviyorlar.

Cop Game, Bruno Mattei filmografisinde nerede duruyor emin değilim ama anormal yaz sıcaklarının, anormal enflasyon ve anormal sosyal medya yasakları ile kol kola girip hepimizi bunalttığı şu günlerde, kısa süreli bir kaçış için gerçekten eğlenceli, iyi bir kötü film arıyorsanız, kesinlikle doğru adres. Ne diyelim, teşekkürler Bruno Mattei.

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

*** Al Festa İmzalı Efsane Parça: Cop Game ***

*** Cop Game Araba Takip Sekansı ***

*** The Ark of the Sun God Araba Takip Sekansı ***

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Le Havre (2011)

Fin yönetmen Aki Kaurismäki’nin minimalist tarzıyla müstehzi ve melankolik dünyası...

The Green Hornet (2011)

Michel Gondry’nin beşinci uzun metraj filmi The Green Hornet sinemacının