Francis Ford Coppola, 1983 yılında Susan Eloise Hinton’un yazmış olduğu gençlik kitaplarını ard arda çekerek iki gençlik filmine imza attı. “The Outsiders” ve “Rumble Fish”, hem birbirini tamamlayan hem de birbirinden olabildiğince farklı iki gençlik filmi olarak günümüzde hala ilgiye değer yapımlar.
Öteki Sinema için yazan Orçun Tunalı
Bu iki film, işledikleri konu ve hikayeler kadar aynı ekip tarafından çekilmesi gibi çeşitli benzerlikler de içeriyor. Gençlik kitapları demişken Hinton’un kitapları yazdığı ve yayımlandığı tarihlere baktığımızda yazarın henüz 20’li yaşlarında genç bir kadın olduğunu ilginç bir ayrıntı olarak ekleyebiliriz. Çoğunluğu erkek olan karakterlerin ruh halleri ve çözümlemeleri genç bir kadının gözünden oldukça iyi bir gözlem olarak göze çarpıyor. Coppola’nın “The Godfather” ve “Apocalypse Now” gibi erkek egemen hikayeleri anlatan epik filmlerinden sonra benzer yapıda gençlik filmlerine el atması da Hinton’un hikayelerine duyduğu ilgiden olsa gerek.
“The Outsiders”, Oklahoma’daki Tulsa kasabasında varlığını sürdüren iki çetenin rekabetlerini ve yaşamlarını odak noktası alarak 60’ların gençliğine bakış atmamızı sağlıyor. Kendilerine Greasers diyen gençler, kasabanın zengin gençlerinden oluşan Socials adlı gruba karşı üstünlük kurma mücadelesi vermektedirler. Bir anlamda ekonomik ve sosyal şartların getirdiği bu kaçınılmaz kutuplaşma gençler arasında çeteleşme olaylarını da doğurur. Sinema dünyasında o güne kadar da birçok filmde işlenen çeteleşme ve çete savaşları filmin ana teması olarak karşımıza çıkıyor.
“The Outsiders”ın günümüz açısından en kayda değer yönlerinden biri de o dönem her biri kariyerinin başında olan genç oyuncu kadrosudur kuşkusuz. Film, Matt Dillon, Patrick Swayze, Tom Cruise, Diane Lane, Ralph Macchio gibi gelecekte Hollywood yıldızı haline gelecek isimler kadar daha geri planlarda kariyerini sürdürecek olan Thomas Howell, Rob Lowe, Emilio Estevez, Glenn Withrow gibi oyuncuları da içerisinde barındırıyor. Yönetmen Coppola, kızı Sofia’yı da filmine dahil ediyor. Yıllar sonra yönetmen olarak Amerikan sinemasında yer alacak Sofia Coppola’yı da çocukluk halleriyle kısa rollerde görüyoruz bu iki filmde. “The Outsiders”, Greasers çetesinden Ponyboy ve Johnny’nin, Socials çetesiyle kavgaya tutuşmasıyla hızlı bir başlangıç yapıyor. Kavga sonucunda Socials çetesinden bir genç ölüyor ve kavgaya karışan ikili de kasabanın yakınındaki eski bir kiliseye sığınıyorlar. Bu noktadan sonra film, hem Greasers üyelerinin kaçış, hem de kaçınılmaz olan iki çetenin hesaplaşma süreçlerine odaklanıyor. Ponyboy ve Johnny, kaçışları sırasında Socials gençleriyle aralarındaki kavgayı sorgular hale geliyorlar. Film,”Nothing Gold Can Stay” şiiri ve “Gone With the Wind” kitabına göndermeleriyle de önemli ayrıntılar içeriyor.
Gelelim “Rumble Fish” filmine. Coppola, filmin senaryosunu “The Outsiders”ın çekimlerine ara verdiği zamanlarda Hinton’la birlikte yazmaya başlamış. Ekipten Matt Dillon, Diane Lane, Glenn Withrow, Tom Waits gibi isimleri filmin kadrosuna muhtemelen daha o zamandan dahil etmiş. “The Outsiders” ekibi dışındaki kayda değer diğer isimler arasında Coppola’nın yeğeni Nicolas Cage, Mickey Rourke, Dennis Hopper, Chris Penn ve Laurence Fishburne gibi oyuncular yer alıyor. “Rumble Fish”, esasında yine bir gençlik filmi. Genç erkek grupları ve çeteleşme gibi unsurlar filmde yer alıyor. Ancak film “The Outsiders”tan farklı olarak çeteleşmeyi bir yan unsur olarak kullanıyor esas hikayedeyse abi kardeş ilişkisine odaklanıyor. Coppola ve Hinton kitap üzerinden yazdıkları senaryoyu çarpıcı diyaloglarla zenginleştiriyorlar. Bunun yanı sıra filmi özgün kılan noktalardan biri de büyüleyici görselliği ve ‘her sahnesi ayrı bir fotoğraf karesi’ olan sahneleri olarak göze çarpıyor. Siyah-beyaz görselliği seçen Coppola, renk körü olan Motorcycle Boy karakterinin gözünden dünyaya bakmamızı sağlıyor.
Mickey Rourke’in eşsiz karizmasıyla canlandırdığı Motorcycle Boy, sinema tarihine de unutulmaz bir karakter olarak geçiyor. Motorcycle Boy, film boyunca ulaşılmaz biri olarak resmediliyor. Herkesin korku ve hayranlıkla baktığı biri olmasına rağmen kendisi sokaklarda son derece yılgın ve bezgin bir ruh halinde dolanıyor. Soğukkanlı duruşu ve dengesiz tavırları çevresinde deli olarak algılanmasına neden oluyor. Motorcycle Boy’un cevabıysa kendisine yakışır nitelikte oluyor.
“En ilkel toplumlarda bile delilere saygı gösterilir!”
Kardeşi Rusty James, her haliyle onu örnek alıyor ve ‘onun gibi’ olmak istiyor. Çevresindekiler hiçbir zaman onun gibi olamayacağını Rusty’e söyleyip duruyorlar. Dennis Hopper’ın canlandırdığı alkolik baba, çocuklarıyla her buluşmasında Motorcycle Boy’un bu dünyada bambaşka boyutlarda yaşayan biri olduğunu söylüyor.
“O her şeyi yapma kabiliyetine sahip ama yapacak bir şey bulamıyor.”
Filmin genel atmosferi ve zamanına baktığımızda söyleyebileceğimiz en net şey belirsizlik oluyor. Zamanın belirsizliği filmde bir çok sahnede arka planda özenle gözümüze sokulan saatlerle olduğu kadar, geçiş sahnelerindeki etkilerle de hissettiriliyor. Öyle ki bir sahnede arka planda gözüken koskoca bir saatin akrebi ve yelkovanı olmadığını görüyoruz. Filme adını veren “Siyam Balığı” filmde akvaryum içerisinde renkli olarak karşımıza çıkan balıklardan geliyor. Siyam balıkları renkli olarak gösterilen tek objeler olduğu kadar karakterlerin özelliklerini de yansıtıyorlar. Motorcycle Boy ve Rusty Ryan, arasındaki ilişkiyi ve kaçınılmaz sonlarını tanımlamak için daha iyi bir simge seçilemezdi. Siyam balıkları, kendi türüyle bile yaşayamayan hatta kendi yansımasına bile saldırabilecek kapasitede geçimsiz bir canlı oluşumu. Kurtuluş olarak dar ve sınırlı yaşam alanına sahip akvaryumlardan uçsuz bucaksız okyanuslara bir nevi doğal yaşam alanlarına gönderilmesi gerektiği filmde de sık sık vurgulanan noktalardan biri.
“Biri bu balıkları nehire bırakmalı.”
“Rumble Fish” ve “The Outsiders” ayrımına bu noktada değinebiliriz. “The Outsiders” filminde çeteleşme eğilimindeki gençlerin hikayesi anlatılıyor ve o dönemden bir kesit sunuluyor. “Rumble Fish” ise çetelerin neredeyse sokaklarda kalmadığı daha sakin bir dönemde geçiyor. Film, başlangıcından itibaren çetelerin ve savaşlarının modasının geçtiğine dair belirtiler veriyor. Bölgede gerçekleşen son çete savaşı diyebileceğimiz kavgaya da henüz filmin başında şahit oluyoruz. Kavganın sonunda ortaya çıkan Motorcycle Boy’un, duvarlardaki “Motorcycle Boy Reigns” yazılarıyla bölgede nasıl bir şöhrete sahip olduğu görülüyor. Ancak bir zamanların efsane çete lideri, aniden kaybolup iki ay boyunca görünmediği kasabaya oldukça farklı bir ruh haliyle dönüş yapıyor. Kaliforniya’ya yaptığı yolculukta yaşadığı olaylar belli ki onu derinden etkilemiş. Evden kaçan ve görüşmedikleri annesiyle gerçekleştirdiği buluşmaya dair anlattıkları da umarsız davranışlarını bir nebze açıklıyor. Özgür ruhu, kapana kısılmış gibi yaşayan kasabalı gençlerin liderliğini yapmayı kaldıramıyor. Ancak kendi mekanından çıkıp büyük şehre (okyanusa) gittiğinde kendi özgürlüğünün sınırlarını fark ediyor. Kasabaya dönüşü sonrası bu farkındalığın etkisiyle tek yaptığı şey kardeşini uyarmak oluyor. Onun, sınırlarının ne kadar derin olduğunu kendisinin görmesini istiyor ve bu yolda hayatını feda etmekten kaçınmıyor. Gitmeden önce kardeşine söylediği son sözler bu açıdan da manidar.
“Motosikleti al ve buradan git. Doğrudan okyanusa git”
“Rumble Fish”, yönetmenin “ilk ve en iyi öğretmenim” dediği abisi August Coppola’ya verdiği selamla biterken bize de bu etkileyici filmi izlemenin verdiği haz kalıyor. İkisi birlikte ard arda izlenebileceği gibi birbirinden bağımsız da izlenebilecek bu iki gençlik filminin içinde barındırdığı 80’ler ruhuyla öteki severlerin de kaçırmaması gereken yapımlar olduğunu söyleyebilirim.
‘Rumble Fish’ ne filmdi ama… Gerçekten çok etkilenmiştim. Yazıyı okuyunca yeniden seyretmek istedim.
Özgür olabilseydiler dövüşmeyi bırakabilir miydiler gerçekten..?