Küçük Vincent’ımız büyüdü. Maddi durumu iyi olan ailesine unvan kazandırmak adına hiç tanımadığı bir lordun kızı ile evlenmek zorunda. Her şey plana uygun olarak ilerlemeli. En küçük ayrıntı bile atlanmamalı.
Victor kelebeklere hayran, naif ruhlu fena halde sakar ve kekeleyerek konuşan bir genç adam… Babasının balık imparatorluğu onu yeni bir maceranın eşine getirir. Victoria incecik, sevgiye inanan ve aşkı arayan bir genç kız. Ailesi İngiltere’nin en soylu unvanlarından biri olan lord’luk unvanına sahip. Lakin bir sıkıntıları var. Paraları yok. Tek şansları aslında hiç de beğenmedikleri alt tabakadan olan Van Dort ailesinin oğulları ile kızlarını baş göz etmek. Her şey plana uygun olmalı. Sevgi evlilik gibi ciddi bir antlaşma için düşünülecek en son şey.
İki aile düğün provaları için bir araya geldiklerinde gençler birbirlerini görme fırsatı bulurlar. Aslında tüm bu zorunluluk hiç akıllarında yokken onlara aşkı getirir. Ama Victor o karanlık rahibin önünde evlilik yeminini bir türlü edemez. Elleri titrer. Gelinin annesini yakmaya çalışır tabii yanlışlıkla. Her şeyin berbat olması yetmiyormuş gibi bir de kötü niyetli lord tüm ihtişamıyla düğün provalarının yapıldığı odaya daldığında artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Victor odayı koşarak terk eder. Utancından yerin dibine girmesi bir yana nazik nişanlısı Victoria’nın onu artık beğenmeyeceği endişesi ile karanlık ormanda yürümeye başlar. Bir taraftan da yeminini tekrar etmekle meşguldür. Kurduğu cümleler atmosferde yayılmaya başladıkça Victor açılır ve yeminini eksiksiz tamamladıktan sonra yüzüğü Victoria’nın hayaliyle hiç bilmediği bir dünyaya ait bir parmağa geçirir. Yeminle gömülü bir ruh kabul ediyorum diyerek soğuğun ve sisin arasından çıktığında hikâye başlamış olur. Hem de ne hikâye! Aşk, tutku ve en adisinden bir cinayetle ilgili…
Ölü gelinimiz zamanında çok yakışıklı bir lorda âşık olmuş ve sonunda tüm hayalleri kırılarak kendini ölümün kollarında bulmuştur. O günden beri onu gerçekten sevecek aşkını beklemektedir. Sonunda tüm bekleyişine değmiştir. Yakışıklı genç onun önünde yeminini etmiş, onun karısı olmasını istemiştir. Aşk söz konusu ise ölü ya da diri ne fark eder ki?
Bu karanlık gotik masal yine bir Tim Burton harikası. Mekâna konu olan mezarlık, karakterler, müzik ve tüm karanlık havasına rağmen dillendirmeye çalıştığı farklılığın engelleyemediği bir aşk. Tim Burton’un yıllarca besleyip büyüttüğü karakterine hediye ettiği bir hikâye.
Esinlenilen hikâyenin aslı bu kadar romantik değil. 19. yüzyıl da anti- semi tizimin yaygın olduğu doğu Avrupa’da Yahudi düşmanları düğün konvoylarının önünü keser ve Yahudi gelinleri öldürüp gelinlikleriyle gömerlermiş. Yahudi çocuklar dünyaya gelmesin diye. Ama hikâyemiz bundan yola çıkmış olmasına rağmen bize daha içten, sempatik, iyinin her daim kötülüğe karşı geldiği bir anlatım sunuyor. Müzikal tarzı masala daha da eğlenceli bir yan katmış durumda.
Müziklerini alışkanlık olduğu üzere Danny Elfman yapmış. Oyuncu kadrosunda, Tim üstadın vazgeçilmezleri olan Jonny Deep, Helena Bohman Carter ve Emily Watson bulunuyor. Oyuncular yapıma hem sesleriyle hem de ruhlarıyla hayat vermişler. Tim Burton’a yönetmenlik koltuğunda bu kez Mike Johnson’da eşlik etmiş. 2005 yapımı bu film 77 dakikalık bir stop- motion animasyon. Karanlık yapısına inat eğlenceli bir masal… Kullanılan teknik ve mekân her şey Tim üstadın adını haykırmakta…
Bilmediğimiz şey bizim için yok sayılır. Nerede yürüdüğünüze ve ne söylediğinize dikkat etmezseniz size de bir ölü gelin düşebilir. Belki acılarını dindirip bağrınıza basmaktan çekinmezsiniz fakat ben yine de gözünüzü açık tutun derim. Mutlu seyirler…
Bakın bu hikaye çok ilgimi çekti filmide bulup izleyeceğim.Bizdede böyle öyküler vardır .Bir araba kazasında ölmüş damadını arayan gelin..gece onunla karşılaşırsanız konuşmayın sizi kaybettiği damadı kabul eder ve birlikte karşı koyamadan gidersiniz kimbilir nereye ..belki de mutluluğa…
ama bu beni korkutan bir söylencedir farklı farklı yerlerde karşılaştım .Gece şu saatte şurada dolaşmayın olurda bir gelinle karşılaşırsanız konuşmayın derler…bazen eski bir okulun önü veya bir köprü bazende bir hastanenin baktığı bir koruluktur mekan..biraz ürpertici..Şöylede yumuşatabiliriz erkekce bir şakayla canım zaten erkekler iki kez ölürmüş değilmi((
Birde arbeskce dramatize edersek doğarken ölenler vardır..onlar bir anlamda ölümsüz oluyorlar yalnızlıklarının sultanlığında…..
Bu arada Vincent büyüdükçe kafkaya benzemiş gibi geldi bana nedense…
Filmi bulup izleyeyim …
Ben bu filmi defalarca izledim,sen de mutlaka izlemelisin BERAT.Bu arada yorumunu çok beğendim:)Tim usta ve Danny Elfman yine bir araya gelmiş ve müzikal tadında, lezzetine doyum olmaz bir iş çıkarmışlar ortaya..
Melahat Yılmaz da yine harikalar yaratmış.
Evet bu gün aldım ve izledim.Aslında yanına Frankenweenie ve Ed Wood da almak istedim ama bulamadım .(Ne alakaysa yanına Kafemusha ve Dark Fury Rıddıck anima yı aldım)Kısmetse onları da alacağım yada bana getirecekler.Kardeşiminde şiddetle tavsiye ettiği bu takdire şayan emek isteyen animasyonu(stop motion animayonda ne emek kardeşim) keyifle izledim(Özelikle Victorun ölmüş köpeğinin düğün hediyesi olarak verilmesi çok tatlıydı yaaa).
Erkeklerin evlilik korkusuna(Umarım nikah memurum Saruman veya Kont Drakulaya benzeyen bir tip olmaz),sevgiye ,onun gerektirdiği fedakarlığa dair güzel bir masal(uyanamamış büyüklere özellikle).
Victorun yüce gönüllülüğü beni etkiledi,evet biz erkekler o dünyaya ilk adım atışımızla yaşadığımız terk edilmişlik ve dışlanmışlık duygusuyla belkide bilinç altımızda tekrardan sıcak şefkatli küvezimize ulaşmak ümidiyle diri diri mezara girmeyi bile göze alabiliriz…Bu şovenizim olarak anlaşılabilecek iddanın ötesine geçersek Aşk ,sevgi,özveri ve duygudaşlık kurmanın sıcaklığı bizi yaşama aldığımız nefesten bile daha çok bağlayan unsurlardır. Onlar olmadan nefes almanında çok fazla önemi varmı ..?Bence kadehi Barkıs den önce biz dipleyelim daha iyi..