28 Ekim…
Niçin uyuyamadığımı bilmiyorum…
Sanırım yarın endişesinden dolayı uyuyamıyorum…
Sanırım…
Yakında öleceğim…
Uzakdoğu sinemasıyla içli dışlı olanlar, uzakdoğuluların “aşk” temasına nasıl yaklaştıklarını, insanı nasıl etkileyeceklerini, nerede duygulandırıp gözyaşı dökmenizi sağlayacaklarını çok iyi bildiklerinin farkındadırlar. İşte bu “aşk” temalı filmler arasında yerini almış olan “Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum” da, sevgiyi, çocukluğun verdiği saflıkla ve bir o kadar da içtenlikle seyirlerimize sunuyor…
Kyouichi Katayama’nın romanından uyarlanan filmin başrollerini Masami Nagasawa (Hirose Aki), Takao Osawa (Sakutaro), Kou Shibasaki (Ritsuko) paylaşıyor.
Sakutaro ve Ritsuko nişanlı bir çifttir. Her şey güzel giderken, tayfunun yaklaştığı gün Ritsuko ortadan kaybolur. Sakutaro’nun anlam veremediği bu ortadan kaybolma, aslında, geçmişin getirdiği anıların su yüzüne çıkmasıyla meydana gelmiştir. Ritsuko evinde eski eşyalarını karıştırırken, çocukken giydiği hırkasının cebinde bir kaset bulur ve daha o zamanlardan verilmiş bir sözü olduğunu hatırlamasıyla, oradan uzaklaşması gerektiğini hisseder. Bu noktadan sonra film bizi, o kasedin ne anlama geldiğini anlatmak için geçmişe götürür: 1986 yılına…
86 yılına gittiğimizde kendimizi bir cenazede buluruz. Okul müdürü ölmüştür ve tüm öğrenciler anma töreninde toplanmışlardır. Burada Sakutaro’yu gördüğümüz gibi, bir de Aki ile tanışırız. Aki, her konuda çok başarılı, yaşına göre olgun bir kızdır. Sakutaro onu ilk kez cenaze törenindeki konuşması sırasında farkeder ve biz de esas kahramanlarımızın kim olacağını tam da o noktada anlarız.
Aki ile Sakutaro’nun arkadaşlığı Aki’nin canlılığı ve girişkenliği ile başlar. Gün geçtikçe birbirlerini tanımaya ve sevmeye başlarlar. Aralarındaki iletişimi sağlayan en güzel yol ise, birbirleri için kaydettikleri kasetlerdir. Seslerini kaydettikleri bu kasetler sayesinde, biz de onları yavaş yavaş tanımaya, aralarındaki sevgiye ortak olmaya başlarız.
Elbette ki herşey bu kadar güzel gitmeyecektir. İkisinin de belki de hayatlarının en güzel günü olan Yuma adasındaki maceralarının sonunda, Aki bayılır ve Sakutaro’yu hayal aleminden uyandırır. Aki hastadır ve Sakutaro’nun bir süre önce radyo programına yolladığı kartpostalda söylediği yalan gerçeğe dönüşmüştür: Aki lösemidir…
Sakutaro’nun, Ritsuko’yu aramak için peşinden gitmesiyle ve kendini 17 yıl önceye götürecek olan kasetleri bulmasıyla, Aki’ye olan sevgisi içinde tekrar ortaya çıkar. Kasetleri teker teker dinleyerek geçmişte yaşadıklarını, ilk aşkını, ne kadar mutlu olduğunu ve birden bu mutluluğu nasıl da kaybettiğini hatırlar. Bir bakıma o da Shige Amcası gibi, yaşayamadığı aşkının kalıntılarını taşımaktadır. Ama Aki’nin de dediği gibi, zaman akıp geçiyordur ve onun hayatı hâlâ devam etmektedir.
– Sen 3 Kasım’da doğdun. Ben ise 28 Ekim’de, değil mi?
– Evet. Ne olmuş?
– Dünya üzerinde benim olmadığım tek bir saniye bile geçirmedin. Ama bundan sonra geçireceksin.
Geçmişte bir kayıp yaşamış olan Sakutaro, kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordur ve aynı şeyi bir kez daha yaşamak niyetinde değildir. O yüzden Ritsuko’yu bulup, daima onun yanında olmak istemektedir. Aki’ye verip de tutamadığı sözü, onunla birlikte yerine getirmek istiyordur: Avustralya’ya, Dünya’nın tam ortası diye nitelendirdikleri Uluru’ya gitmek…
Ritsuko’nun hissettikleri ise çok daha farklı duygulardır. 17 sene önce Sakutaro’nun farkında bile olmadığı Ritsuko, Aki hasta yatağında yatarken, Sakutaro’ya kasetleri taşıyan o minik kızdır. Büyük bir hayranlıkla sevdiği Aki ablası için yaptıkları onun için büyük bir keyiftir. Ta ki, Aki’nin son kasedini götürmek için yola çıktığında başına gelen kazaya kadar… Sakat kalmasını sağlayacak olan bu kaza, sadece onun hayatını etkilemeyecek, aynı zamanda iki sevgilinin de veda etme fırsatını 17 sene boyunca ellerinden alacaktır.
Hayatımdaki en güzel anılar, seninle olduğum anlara ait…
Benim dünyamı aydınlattın…
Benimle geçirdiğin zamanlar için sana minnettarım.
Seni asla unutmayacağım…
çünkü, en güzel anlarım, seninle geçirdiğim anlardı…
Ritsuko 17 sene sonra tüm bu olanları hatırladığında, yaşadığı duygular onu yine eski kasabasına götürür. Yine bir tayfun haberinin olduğu gün, peşinden gelen Sakutaro ile en nihayetinde havaalanında karşılaşırlar ve onca zamandır içinde tuttuğu, ona vicdan azabı yaşatan bu sırrı artık açıklayabilmiştir. Artık geçmiş geride kalmıştır ve “mutlu olabilme” şansı, yanıbaşlarındadır. Geriye Aki için yapacakları tek birşey kalmıştır: Uluru’ya gidip Aki’nin küllerini havaya savurmak…
Senden son bir arzum var…
Lütfen, küllerimi Uluru’nun rüzgârlarında savur.
Ve daha sonra, git ve hayatına devam et.
Seni tanıdığım için çok mutluyum…Hoşça kal…
Go adlı filmi ile birçok festivalden ödülle dönen yönetmen Isao Yukisado’nun bu filmi sadece Japonya’da 100 milyon doları geçen bir hasılat ve gişe rekoru kırmıştır. Film, lirik anlatımı ve trajik öyküsüyle, Japon gerçekçiliğinin yanında Asya’nın o gerçekçiliğini de gözler önüne seriyor. Bir sevgiliyi bulmak mı, bir sevgiliyi yitirmek mi yoksa yitirdikten sonra bulmak mı en acısı? İzleyin, siz karar verin.