Meşhur Cube serisi ile ilişkiniz nedir? Yaşınız yirmi beş üstü ise filmi muhakkak ya seyretmiş ya da teğet geçmişsinizdir, daha genç seyircilerin filmle ilişkisini ise pek bilemiyorum. İlk Cube filmi vizyon yüzü gördüğü zamanlar bütçesinden beklenmeyecek ölçüde ses getirmişti. Ancak 1997 yılından bu yana çok zaman geçti, o günlerde doğan bebekler bugün liseye gidiyorlar.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Cube serisi 2002 yılında bir Hybercube vakası ile karşılaşmış, bu devam filmi bazı çevrelerde sevilmiş bazılarında ise büyük nefret görmüştü. Ben de Hypercube’ü çok sevmeyenlerden olarak seri ile bağlarımı koparmayı seçmiştim, bu sebeple 2004 yapımı Cube Zero ile yolumu hiç kesiştirmedim. Açıkçası biraz sert bir tavır aldığımı kabul etmem gerekir, ne Hybercube ne de Cube Zero seyredilmeyecek kötülükte filmler. Çok iyi işler değiller, ama bu kısa serinin kalite çıtasını aşağı çektikleri de söylenemez. Dün seyrettiğim Cube Zero’dan zevk aldım ve ilk Cube filmini seven seyircilere rahatlıkla tavsiye edebilirim.
Bilmeyenler için ön bilgi: Adından da anlaşılacağı üzere Cube: Zero bir devam filmi değil, bir prequel. Bu sefer ilk filmden belirsiz bir zaman öncesine, dev küp projesinin muhtemelen ilk zamanlarına gidiyoruz. Küp gene mantık olarak aynı küp, gene bir sürü çözülmesi gereken algoritma ve sakınılması gereken onlarca ölümcül tuzak mevcut. Ancak bu sefer küpün içindeki dehşeti içeriden değil, bir kontrol odasından seyrediyoruz. Dodd ve Eric isimli iki teknisyen küp mağdurlarını izlemekle görevliler. Dodd amirlerinin kendisine verdiği görevleri harfi harfine uygulama taraftarı iken Eric işine karşı kafasında kuşkular barındıran biri.
Küpün içindeki vahşeti rutin seyir süreci, Eric’in o gün işe gelmeyen meslektaşlarına ne olduğu hakkında sorular sorması ile farklı bir seyir almaya başlar. Eric, Dodd’un verdiği cevaplardan tatmin olmamaktadır. Buna bir de bu seferki küp mahkumları hakkında kendisinin kandırıldığı bilgisi de eklenince genç teknisyenin vicdanı olaylara müdahil olmakta gecikmez. Bu seferki küp macerası, teknisyenlerin geçmişte seyrettiklerinden çok farklı olacak gibidir.
Bir Cube filminde “küpün dışından bahsedeceğim” demek, “Terminator’de kıyamet sonrasını anlatacağım” ya da “Matrix’te Zion’un sokaklarını seyirciye tasvir edeceğim” demek gibidir. Çekici bir iddiadır ama aynı zamanda serinin en tatlı gizemlerini de öldüren bir hamledir, zaten bu sebeple büyük ihtimal hüsranla sonuçlanmaya mahkumdur. Ancak ilginç bir şekilde Cube Zero bu işi fena kotarmıyor. Film bize küpün dışından bahsederken çok detay vermiyor ve bu dış dünya bilgileri sadece ilk (ve belki de ikinci) film hakkında kafalarda oluşan bazı soruları çözmeye yönelik. Hala hangi ülkede ya da zaman diliminde olduğumuzu bilmiyoruz (gerçi teknolojinin sandığımızdan gelişmiş olduğu aşikar), hala deneyin yapılış amacı konusunda çok bir fikrimiz yok. Ben bir prequel olarak Cube Zero’nun ilk hikaye ile arasına koyduğu mesafeyi tutarlı, Cube evrenine değinme tonunu da tam ayarında buldum.
Bunun dışında Cube Zero’nun atmosferinde güçlü bir Terry Gilliam aroması var. Gerek mekan tasarımları gerekse karakterler ve bazı ara olaylar insanın aklına 1985 yapımı Brazil’i getiriyor. Brazil’in üzerine ekşisi tatlısı yerinde bir cyberpunk sosu döktüğünüzde Cube Zero’nun “küp dışı” sahnelerini elde ediyoruz. Açıkçası güzel bir şeyler denemişler, keşke yaptıkları işi biraz daha bütçeli ve ciddi yapabilselermiş. Hikayenin kendini seyrettirmesine rağmen çok güçlü olmayan yapısı ve oyuncuların çoğunluğunun vasataltı performansları Cube Zero’yu başarıyla anılan bir film olmaktan ciddi biçimde uzaklaştırıyor. Oyunculuklara laf ederken filmin ikinci yarısındaki Jax karakterini oynayan Michael Riley’i ise özellikle ayrı tutuyorum, kendisi çok iyi iş çıkarmış. Uzun zamandır bu kadar tatlı bir psikopat seyretmemiştim.
Sonuç olarak ilk Cube filmini seviyorsanız bu filme hayran kalmasanız bile seyrettiğinize pişman olmayacaksınız. Buna ek olarak, sürpriz finallerden filmlere değer biçmeyi doğru bulmasam da Cube Zero’nun finalinin ilk filme çok çarpıcı bir noktada pas atmakta olduğunu söylemek gerek. Eğer film hafızanızda taze ise bu pası rahatlıkla yakalayacaksınız (ki bu final kısımları da akıllara Brazil filmini getirir cinsten), o vakit Cube Zero’nun aklınızda çok depresif bir film olarak kazınacağına emin olabilirsiniz.
Bence on senelik bir ara Cube serisi için fazla, en kısa zamanda serinin dördüncü filmine kavuşmasının zamanı gelmiş. Birilerinin yeni filmi artık duyurması dileğiyle…