Cumali Ceber: İşimiz Gücümüz Şebeklik!

11 Temmuz 2017

Bunu, kimin söylediğini ve nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama bir sinema otoritesi zamanında şöyle bir laf etmiş; “Türkler film çekemez, çekerlerse de en fazla komedi çekerler”.

Bir Türk eleştirmen olarak bu cümle beni üzüyor, bazen hak veriyorum ama sonra düşünüyorum da; bir sürü çok iyi çekilmiş filmimiz var, mesela gişe sinemacısı Ertem Eğilmez, dönemin jönü Tarık Akan’ı yanına alıp Canım Kardeşim diye bir şahaneye imza atıyor ve ben kaç yıl sonra oturup 10 sayfa yazı yazabiliyorum (Yine de filme yetmiyor). Ve bir zamanlar çok iyi komedilerimiz de vardı. Peki, şimdi ne oldu da bu Cumali Ceber: Allah Seni Alsın ve benzeri (bunlara film demeye dilim varmıyor) tuhaflıklara maruz kaldık, bırakıldık.

blank

Türk İnsanının Eğitim Seviyesi Yükseliyorsa Bu Filmler Ne?

Zeki Ökten, nefis bir toplumsal taşlama olan Çöpçüler Kralı’nı tam 40 yıl önce çekti. Film başrol oyuncusu Kemal Sunal’ı “Türkiye’nin en komik aktörü” olarak sabitlemekle kalmayıp 15. Antalya Film Şenliği’nde En iyi senaryo ve yardımcı erkek oyuncu dallarında ödül aldı. İlginç zamanlar… Düşünsenize; birileri sıçmalı-sokmalı komediden çok uzakta naif ve ince bir şeyler yapıyor ve hem halk hem eleştirmen hem de festival tarafında bu sinemanın müthiş bir karşılığı var. 40 yıl önce biz daha eğitimsiz ve köylü bir toplum değil miydik? O zaman bugünün şehirde doğmuş büyümüş gençlerini yazlık balkonundaki saksıya sıçan ve onu ayıplayan yabancı turisti acayip hırıltılarla defeden bu Gollum’su karakteri izleten, sevdiren ne?

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Tekrar Çöpçüler Kralı’na ve filmdeki en sevdiğim sahneye dönelim. Apti (Kemal Sunal), Hacer’i (Ayşen Gruda) yanına katmış, onun hizmetçilik ettiği evin iki çocuğunu bindirdiği çöp (el) arabasını neşe içinde parka doğru sürmektedir. Bu tamamen ödünç alınmış ve taklit edilmiş bir mutluluk sekansıdır zira Apti çulsuzluğu yüzünden bir aile kurma fikrine henüz çok uzaktır. Buna rağmen birkaç saatliğine de olsa bu keyfi yaşar. Hacer’i karısı, çocukları da kendi çocukları beller. O basit el arabası da aileyi istedikleri yere taşıyan bir müstakil otomobile dönüşüverir ve Apti bu hayale, onun gerçeğini yaşayanlardan bile daha iyi sahip çıkar, yüzündeki naif gülümseme seyirciyi de mutlu eder. Sahnenin finalinde de onun için bir umut belirir. Köyden kente henüz göçmüş ve mutantlaşmamış insanların motivasyonlarıyla ilgili muhteşem bir kısım…

[/box]

Ben bu sahnedeki sinemaya, bunu akıl edip gerçekleştiren sinemacılığa uzun zamandır rastlamıyorum. Sadece gişe tarafında değil, festivallerde bile… Evet, eller ödül heykelciklerini havaya sevinçle kaldırıyor ancak biz o sevincin şahitliğini eksik yapıyoruz. Biliyoruz ki ödüllendirilecek pek bir şey yok artık sinemamızda… Grissini tadında filmler izliyoruz. 2000’lerin başından bu yana, hikaye anlatmayı bilmeyen, karakter yaratamayan ama bakanlık fonlarından nemalanan yeni yetmeler bize bu çaresizliği sanatmış gibi yutturmak için binlerce takla atıyor. Sinema aslında bu kadar hileyi kaldırmaz ama hısım-akrabacılığımızın gözü çıksın!

blankGişe Sinemamız Çöple Doldu!

Buna uzun zamandır geliştirdiğim alerjik reaksiyonun neticesi olarak gişe sinemasına diğer eleştirmenlerden daha hoşgörülü yaklaşıyorum. En azından şimdiye kadar öyle yapıyordum. Yeri geldi Recep İvedik’e dahi sosyal bir rol biçip, burada bir bilinç olduğunu savundum ki vardı da, Recep İvedik en nihayetinde Türkiye’de yıllardır baskılanan bir kitlenin tetikçiliğine savunuyor ve bir sosyal intikamcıya dönüşüyordu ancak o furyanın son temsilcisi olan Cumali Ceber’in savunulacak hiçbir tarafı yok. Foseptikten ilham almış bir karikatür, herhangi bir filmde yan karakter bile olamayacak bir tiplemenin başrola çıkarılması talihsizliği…

Yapımcısından, dağıtıcısından, oyuncusundan gelecek her türlü hakarete razıyım; 4 Ağustos’da vizyona çıkacak bu filmin gişede batmasını can-ı gönülden istiyorum. Neden, çünkü 40 yıl önce çekilmiş Çöpçüler Kralı’yla kıyasladığımda bu filmin Apti’nin tiksinerek yerden süpürgeyle alıp çöp arabasına dökeceği kadar kıymeti var.

Seyirciyi hep anlamaya çalıştım ve ondan önce başkalarına fatura çıkardım ancak artık seyircinin neyin çöp neyin iyi film olduğunu anlaması gerekiyor. Özellikle gençlere bu lafım; size sabahtan akşama Bela Tarr, Tarkovski, Kieslovski izleyin demiyorum, “sinema sanattır” baskılaması da yapmayacağım, salona girip eğlenmek herkesin hakkı ama bu cıvıklığı sinema ya da eğlence sanıp salona yollanmayın. Sinema kocaman bir şey! Bu filme çekilmiş çöpler Türk sinemasına tamir edilemez şekilde hasar veriyor, gösterilen film sayısı artmasına rağmen Türk filmlerinin gişe geliri düşüyor. Yabancı yapımlarda ise tam tersi bir durum söz konusu… Yeşilçam’ın seyircinin Türk filmine olan ilgisini aşırı sömürerek kendini bitirdiği, sinema salonlarının patır patır kapandığı o sinemasız yılları hiç unutmuyorum. Benim o yıllara ait insan hikâyelerim de var. Salon çalışanlarının çaresizliğini, birkaç yıl önce önünde karaborsa bilet satılan salonlarda hafta sonu izne çıkan askerlere, her tarafı çizik içindeki ucuz İtalyan erotiklerinin gösterildiği zamanları hatırlıyorum hala…

Yapımcılar Vine’cılara Bulaşmasın!

O yüzden, eğer bu yazıyı buraya kadar okuyan bir yapımcı olduysa şayet, şu cümleyi kurmak isterim; Bu filmleri yaptığınızda kelimenin tam anlamıyla Türk sinemasının içine sıçıyorsunuz! Sinema böyle bir şey değil, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman olmadı. “Hap yapıp para kazanma” sevdasından vazgeçin, bu ucuzculuk sinemamızı daha önce bitirdi, yine bitirecek. Vine fenomenleri üzerine film çekmek berbat bir fikir, bırakın onlar orada çürüsünler. Nereden alıyorsunuz, bu “çok iş yapacak abi” akıllarını hiç bilmiyorum. Ve artık geniş katılımlı bir film komisyonunun çekilen filmleri teknik ve biçim açısından değerlendirerek salon gösterimi için standartlar belirlemesi gerekiyor. Bu istila için belki bir çözüm olabilir ancak orada da filmlere ideolojik ya da siyasi çengeller takılabilir ve komisyon amacından uzaklaşarak bir sansür kurumuna dönüşebilir. Bu da en son istediğimiz şey…

Son cümleler; Seyirci Türk sinemasını seviyor, sinemacıların da öyle yapması, sinemacı olmayanların da gidip ilerde, kokusu bize gelmeyecek şekilde “sıçması” gerekiyor. Yoksa bu işin sonu vahim; kimse bir hela macerasını izlemek için 25 TL verip bilet almamalı!

murattolga@otekisinema.com

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

6 Comments Bir yanıt yazın

  1. Ağır bir eleştiri olmuş Murat bey kısmen katılıyorum size… Bir ara da kurtlar vadisinden dolayı çekilen mafyavari filmler furyası aklıma geldi bu tür filmler de öyle sonu öyle yada böyle biter..
    bu arada sizi sanki büyük çekmece albatros sahilinde görmüş olabilirim

  2. Kendi öğrencilerimden biliyorum en az yüzde altmışı bu filme de koşa koşa gider. Recep ivedik vizyona girmeden önce veya vizyondayken neredeyse her sınıfta recep ivedik fragmanı izleniyor akıllı tahtalarda ki bu bahsettiğim çocukların birçoğu iyi eğitimli ailelere mensuplar.

    Cumali Ceber’i de sosyal medyadan tanıyorlar ve videolarına deli gibi gülüyorlar. Filmin yapımcıları da bu durumu çok iyi biliyor. Gişeden iyi bir sonuç alacaklarını tahmin ediyorum.

  3. Eminim bu yazıyı yazarken kendinizi olabildiğince frenlemeye çalıştınız ama ne mümkün değil mi? Fragmanı 2 3 kez izlediğiniz an en az bunlar yazılabilir zaten bu “şey” le ilgili. Ellerinize sağlık..

  4. Elinize dilinize sağlık. Okuyanı çoğalsın diye Facebook ve Twitter’da paylaştım.

  5. cumali ceber filmde baba ama yaşlandırmayı unutmuşlar fragmana iyi bakın

  6. Zaten ortada bir sektör yokken bu son dönemde Vine tayfası ve onların kitlesinden nemalanmak isteyen yapımcı bozuntularına diyecek söz bulamıyorum. Şu saçmalığı, adına film demeye bin şahit gerekli çöp sürpüntüsü insanlara sunuluyor alın bunu izleyin diye. Yazık çok yazık.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Altın Portakal’da Jüri ve Yönetmelik Skandalı!

58. Altın Portakal Film Festivali'nin yönetmeliği neden değiştirildi? Sinema ile
blank

İspanyol Sinemasında İç Savaş ve Çocuklar

İspanyol iç savaşı, beyazperdeye sıklıkla uyarlandı ve bilhassa çocukların dünyası