Hakkında en az bilgi ve ilgi sahibi olduğum janra herhalde ‘western’dir diyebilirim. Ama işte arada sırada öyle sağlam bir Western çıkıyor ki, alıp götürüyor… Cut Throats Nine (1971) da böyle bir film. Görüp görebilceğiniz en sert ve acımasız western’lerden biri (hatta internette okuduklarıma bakacak olursanız belki de birincisi!) Atmosferiyle, acımasızlığıyla, konusuyla ve sürprizleriyle, neresinden bakarsanız bakın, özel bir film…

blankBir Paella-Western (yani ispanyol yapımı western) olan Cut Throats Nine, Çavuş Brown’ın, birbirine ayak bileklerinden zincirle bağlanmış 7 azılı idam mahkumunu karlı dağların ötesinde bir hapishaneye götürmek için at arabasıyla çıktığı yolculuğu anlatıyor. Yolculuğa çıktıktan kısa bir süre sonra arabada altın taşıdıklarını düşünen bir haydut çetesi tarafından pusuya düşürülen grup, sürücülerini ve arabalarını kaybediyorlar. Buna rağmen idam mahkumlarını yolculuğun geri kalanına dondurucu soğukta yürüyerek devam etmeye zorlayan Çavuş Brown, sözünü dinlemeyen ilk kişiyi sol gözünün hemen yanından vurarak öldürüyor. Karlı dağlarda, öldürülen ‘arkadaş’larını dönüşümlü olarak omuzlarında taşımak zorunda kalan suçlular ile Çavuş Brown arasında korkuç bir tansiyon karanlık bir sona doğru devam ediyor…

Hikaye bu kadarla da bitmiyor. Çavuş Brown’ın genç ve güzel kızının da yanlarında olması, ve Brown’ın bu 7 idam mahkumundan birinin karısını öldürdüğünü bilmesi işleri iyice içinden çıkılmaz bir gerilime sürüklüyor. Ve bu 9 şanssız ruhu tabi ki daha başka çok karanlık sürprizler de bekliyor… Atmosfer bir an bile rahatlamınıza imkan vermiyor…

Cut Throats Nine için bir çok kaynak gelmiş geçmiş ‘gore’ dozu yüksek Western filmi diyor. Yönetmen Joaquin Luis Romero Marchent, kesilen uzuvları, çıkan gözleri, yanıp kömüre dönmüş suratları seyirciden asla saklanmıyor. Aksine adamların yaşadığı çileyi ve dehşeti seyircinin yüzüne çarpmak için elinden geleni yapıyor.

Dönemin birçok İtalyan/İspanyol janra filminde olduğu gibi Cut Throats Nine’da da zayıf bir İngilizce dublaj, filmin genel kalitesini bir gömlek aşağı çeken tatsız bir unsur. Ama bilinçli izleyiciyi çok da rahatsız edecek bir durum yok. Bütün oyuncular değil ama birkaç tanesi son derece sağlam ve rahatsız edici performanslarıyla sahneyi dolduruyorlar. Bu birbirine zincirle bağlı idam mahkumları arasında illa, filmi izleyen herkesin favorisi olacak (veya en iğrenç karakter şu değil mi abi gibisiden muhabbete girecekleri) birkaç karakter çıkacaktır…

Filmin ilk bir saatinden sonra temposu biraz yavaşlasa da, karanlık finali ve şaşırtıcı twist’leriyle uzun süre akıllarda yer etmeyi garantiliyor. Her zaman dediğim gibi en iyi film izleme tecrübesi, film hakkında mümkün olduğunca az şey bilip, beklentiyi çok yüksekte tutmamakla elde ediliyor… E o zaman biz buraya sadece filmin adını yazıp, yanına da kesin izleyin mi yazalım yani? O kadar mı? Hem yazıp hem filmden beklentiyi nasıl aşağıda tutacağız? Nasıl olacak bu iş? Bu açmazdan kurtulamadım gitti…

blank

blank

blank

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

2 Comments Leave a Reply

  1. öteki sinema’dan “keyifle izlenecek seyirlikler silsilesi” devam ediyor! Teşekkürler can!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Last Dragon (1985)

Öteki sinema olarak "Usta Kim?" sorusuna cevap ariyoruz.
blank

Drakula İstanbul’da (1953)

Bu eleştiri, Yıldız Haftalık Sinema Mecmuası’nın 14 Mart 1953’te yayınlanan