Sinemanın en güzel değilse bile en ilginç hikayeleri başarısızlık hikayeleridir. Hele ki bazı epic fail’ler popüler sinemanın seyrini çoğu blockbuster’dan daha ciddi şekilde etkiler. Alınan her risk başarıyı garantilese buna risk demeyi bırakırdık zaten. Gişede çökmüş çok filmi az çok tanıyoruz, beklentilerimizi söndüren az film seyretmedik. Ama öyle bir film var ki kendiyle birlikte nice kariyeri, bir prodüksiyon şirketini ve koca bir tür sinemasını karanlığa gömmeyi başardı, öyle ki benzeri bir filme sekiz sene kimse cesaret edemedi. Evet, bu yazıda mazlumların mazlumu Cutthroat Island’a değineceğim. Tür sinemasının o lanetli mi lanetli filmine…
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
Cutthroat Island’ın hikayesine çok da yoğunlaşmaya gerek yok. 1668 yılında Jamaika’dayız. Korsan Dawg, kardeşinin hazinesine ulaşmak istemektedir ancak kardeşinin kızı Morgan Adams önünde engeldir. Morgan, babasının hazinesini gösteren haritanın üçte birine sahiptir ve kalanları amcasından evvel bulması gerekmektedir. Bunun için mürettebatı ve karizmatik hırsız Shaw eşliğinde maceradan maceraya koşar. Süreçte pek çok mekan patlar, kılıçlar dövüşür, yüzlerce kez gemiler birbirini top ateşine tutar.
Cutthroat Island, 98 milyon dolarlık bütçesine karşılık zar zor 10 milyon dolar kazanması ile adını Guinness Rekorlar Kitabı’na “tüm zamanların en büyük box office başarısızlığı” olarak geçirmiş bir yapım (Enflasyonu da kattığımızda kayıp bugün 147 milyon dolar oluyor). Tabii bu demek değil ki film izlenmeyecek kalitede. Bilakis çok sıkıcı pek çok sekansı olmasına rağmen kendini baştan sona seyrettiriyor. Peki neydi bu filmin çöküş süreci?
Filmin esas amacının oyuncu Geena Davis’i komedi filmlerinden alıp bir macera kahramanına çevirmek olduğunu söylemek çok da hatalı olmayacaktır. Yönetmen Renny Harlin (Die Hard 2 ve Cliffhanger ile kalbimizi çalmış Finli aksiyon ustası), o sıralar evli olduğu Geena Davis’e sektörde yeni bir kapı açmak istemiş ve Cutthroat Island’ın kadrosuna eşini dahil etmeyi başarmıştı. İnsanın aklına Terminator 2 ve James Cameron-Linda Hamilton çifti geliyor, değil mi? Ne var ki Harlin Cameron olmadığı gibi Davis de Hamilton değildi. Romantik komedi geçmişi Davis’in canlandırdığı korsan karakteri bir aşkın ortasına atmaya mecburdu. Bu iş için tasarlanan Shaw karakteri için başta Tom Cruise, Keanu Reeves, Jeff Bridges, Ralph Fiennes ve aklınıza gelebilecek her isme başvuruldu (Oyuncular arasındaki yaş farkı asıl gayenin sadece Davis’in yanına bir ünlü isim koymak olduğunu açıkça gösteriyor). Michael Douglas bu rolü başta kabul etmiş ancak rolünün Davis’in karakterine kıyasla çok gölgede olmasından ötürü anlaşmayı sonradan iptal etmişti. Sonunda role Matthew Modine seçildi. Bunun sebebinin Modine’nin eğitimli bir kılıç dövüşçüsü olması iddia edilse de rolüne düşen dövüş miktarı o kadar az ki biraz talim ile sanırım bu işi ben bile kotarabilirim.
Bunun yanında filmde oyuncu Oliver Reed’in de kısa bir cameo yapması planlanmış ama çekimler sırasında içkiyi fazla kaçırıp Geena Davis’e sarkıntılık yapması Reed’in Cutthroat Island hikayesini başlamadan bitirmişti.
Filmin ne cast’i ne de zaman geçtikçe yapımcısı tarafından sahiplenilmemesi Harlin ve Davis’i de muazzam ölçüde demotive etmiş olmalı. Buna rağmen ekip iki saatlik bir aksiyon filmi çıkarmayı başardı. Robert Ebert’in 1995’te Chicago Times’a yazdığı inceleme bugün için de geçerli bir tasviri barındırıyor. “Memnun edici bir film ama türünü aşamıyor. Şaşırtıcı bir film değil. Bu filmi seyrettim çünkü bu benim işimdi. Korsan filmlerine büyük bir ilginiz yoksa, çok da seyri gerekli bir film değil. Üzgünüm.” (1) Ortaya çıkan Cutthroat Island gerçekten de bu eleştiriyi hak eden bir yapım oldu. Bazı patlama sahneleri muazzam büyüklükte idi (ve muhtemelen 1995 yılının seyircisini heyecanlandırmayı başarmıştı) ama hikaye akmıyordu. Karakterler çok derinlik sahibi değildi ve Frank Langella çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen karizmatik bir kötü adam olamamıştı. Gene de korsan filmlerine ilgisi olanlar için iki saat su gibi akıp geçebilirdi.
Ne var ki doksanların ilk yarısı korsanların zamanı değildi (Bu durumu aynı yıl vizyon yüzü gören Waterworld de bize gösteriyor). Cutthroat Island, Carolco Pictures için Deathstar’ı vurmaya hazırlanan Lukeskywalker gibi bir rolde idi ancak genç Luke hedefini kaçırmıştı.Tabii ki Carolco’nun başarısızlığını tek filme bağlamak sadece vicdansızlık olabilir. Tüm Rambo filmlerini, Total Recall’u, Basic Instinct’i ve Terminator 2’yi evrene armağan eden bir şirketin tek projeyle yıkıldığını düşünmek naiflik olur. Kötü finansal seçimler, özellikle 1992’den sonra şirketin son filmlerinin haklarını satmasına yol açmaktaydı. Bu durum ilerki projelerin getirisini de doğal olarak azalttı. Özellikle (gene Harlin’in yönettiği) Cliffhanger gibi bir mali başarıdan bile çok az pay alabilmişlerdi.
Cutthroat Island ile aynı yıl Showgirls’e yapımcı olmak Carolco’nun son büyük hatası oldu. Senenin iki büyük Golden Raspberry hitinin arkasındaki şirket olmak günümüzde Micheal Bay’in deliler gibi isteyeceği bir şey olabilir, ancak 1995 yılında bu gerçekten yüz kızartan bir durumdu.
Bu arada filmin kalite konusunda bipolar bir noktada olduğunu söylemek gerek. Port Royale’da at arabasına donanma gemilerinin top ateşi tuttuğu sahne resmen muazzam bir emeğin işi gibi gözükürken en dikkatsiz seyirciyi bile rahatsız edecek devamlılık hataları varlığını korumayı başarmış. Filmin 1668 yılında geçip de onlarca yıl evvelden kalma seyir defterinin üstünde 1670 tarihinin geçmesi (ki bu defter iyice göremezsek diye saniyelerce ekranda yer alıyor) hangi mantığın ürünü anlayamadım. Herhalde artık Harlin ve ekibinin çaresizliklerini kabullendikleri son zamanlarda çekilen bir sahneydi bu.
Filmin kötü şöhreti komşu şirketleri öyle ürkütmüş olmalı ki yeni bir korsan filmi Disney’in beklenmeyen hiti Pirates of the Caribbean’a kadar yapılamadı. Gene de Renny Harlin ve Geena Davi çifti başlangıçtaki planlarından vazgeçmediler ve Davis’i bir aksiyon yıldızı yapmak için bir sene sonra The Long Kiss Goodnight’a el attılar (ki bu film gişede ortalama bir başarı kazandı ve eleştirmenler tarafından da sevildi).
Peki Cutthroat Island seyredilmeye değer mi? Robert Ebert’in yorumunda dediği gibi, korsan filmlerine hasta iseniz evet, yoksa hayır. Gene de filmin başarılı bir soundtracke de sahip olduğunu ve atmosferi layıkıyla taşıdığını itiraf etmek gerek. Eğer korsan filmlerini seviyorsanız Cutthroat Island sizi pişman etmeyecek. Sevmiyorsanız da en azından Port Royale çatışmalarını ve sondaki gemi savaşını seyredin derim, gerçek boyutunda gemiler ve büyük setler ile çalışıldığında ortalama bir filmin bile nasıl çekici hale gelebildiğine inanamayacaksınız.
(1) http://rogerebert.suntimes.com/apps/pbcs.dll/article?AID=/19951222/REVIEWS/512220302/1023
ben bu yorumlara katılmıyorum bence fantastik olmayan en iyi korsan filmi cutthroat island’dır.