Korku Sinemamızın Kredisi Tükeniyor

blankDürüst olmak gerekirse, bundan 6 sene önce vizyona giren Dabbe, korku sineması adına biraz olsun umutlanmamı sağlamıştı. Seyirciyi tam ortadan ikiye ayıran, kimilerini çatlatana kadar güldürürken, kimilerini de koltuğa çivilediği iddia edilen bir filmdi ne de olsa… Okul gibi bir korku-komedi, Büyü gibi de “eksik” bir film sonrasında arayı soğutmadan vizyon şansı bulması, sektörde korku kulvarının bir şekilde “doldurulabileceği” düşüncesinin de filizlenmesini sağlamıştı (en azından filmi beğenenler açısından).

Gel gelelim aradan geçen süreç içerisinde pek çok niteliksiz korku hikayesi izledik perdede. Bu “niteliksizliği” de, adaptasyon sıkıntılarına bağladık. Ama Hasan Karacadağ, yeni “iddialar” eşliğinde üretmeye devam etti. Türkiye’nin ilk canavar filmi etiketi ile vizyona giren Semum’un, The Exorcist ’e öykünmesi ve reklamı yapılan canavarın da Iron Maiden’ın maskotu Ed’i andırması, fazla iddianın izleyicide her daim olumsuz karşılanacağının resmiydi adeta! Sıkıntının bir kısmı da, altından kalkılamayacak iddialar ile yola çıkılmasıydı.

Kaldı ki video döneminde tonlarca düşük bütçeli canavar filmi izlemiş sinemaseverler olarak, karşılaştığımız en sevimli örneklerden biri olduğunu bile söyleyebiliriz Semum’un. Nitekim sonrasında Dabbe 2 geldi ve kötü oyunculuklar ile yanlış yönlendirilen enerjinin pek de rastlantı olmadığına inanmaya başladık.

Hasan Karacadağ, geçtiğimiz aylarda El Cin ile karşımıza çıkacağını söylemişti (ekseriyette yine kendine has bir yöntemin iddialı reklamı eşliğinde elbette!), fakat aniden Dabbe’nin üçüncü filmi ile sürpriz bir şekilde karşımıza çıktı. Daha fragmanları izlerken kapıldığımız o “tanıdıklık” hissi de, zaten temeli sağlam ön yargı duvarımıza bir tuğla daha kondurdu.

Bir paragraf daha açalım ve şu “gerçek bir olaydan esinlenmiştir.” mevzusuna eğilelim. Geçtiğimiz yıl Karadedeler Olayı ile “denenen” ve found footage konseptine yedirilen bu gerçek olay takıntısı ile izleyiciyi vurmaya çalışmak iyi hoş da, bunu yaparken tamamen batı sinemasında denenmiş metotları buraya adapte etmek dışında ekstra bir çaba sarf etmemek, bana biraz izleyiciyi saf yerine koymak gibi geliyor! Bir taraftan “kendi kültürümüze ait o kadar çok hikaye var ki?” anlayışına sığınıp, diğer yanda batı sinemasının zaten anlattığı öykülerin üzerinden geçmenin yaptırımını da sorgulamak lazım.  Tabi bütün bu olumsuzluklara ek olarak, found footage mevzusunun da iyiden iyiye suyunun çıktığını da hesaba katmak gerekiyor …

Nitekim, ilk Dabbe filminin çıkış noktası da malum… İnternet aracılığı ile insanlara yayılan bir virüs olarak işlenmesini o zaman için başarılı bulduğumu bile söyleyebilirim. Ama Karacadağ’ın anlatı tercihi, izleyicide, devamlılığı olacak bir seri algısını yarattı. Bu sebeple seyirci  kıyamet alametlerinin bir kısmı gerçekleştiği hikayenin  biraz daha genişleyeceğini düşündü…

blank

Ama böyle olmadı. Karacadağ, sonradan gelen 2 devam filminde de tek mekan gerilimine yöneldi. Fakat ikinci filmin sonunda da kıyameti hemen hemen koparmış, İstanbul’u yerle bir etmişti. Diğer bir tabirle, hikaye dolaylı da olsa genişledi. Fakat salonlarımızı ziyaret eden üçüncü film ile birlikte, yönetmenin bizim düşündüğümüz gibi takip ettiği bir doğrultu  olmadığına karar verdik.

Dabbe 3 : Bir Cin Vakası’nın rotası kesinlikle belli değil! Bir defa gereğinden fazla kalabalık ve fazla dağınık. Ceyda T. Vakası olduğu iddia edilen bir olaydan yola çıkılarak perdeye aktarılmış. Uyurgezerlik problemi bulunan Ceyda’nın 24 saat gözetim altında tutulması için 2 katlı villanın her yerine kameralar yerleştirilmiş. Bir de Ceyda’nın kocasının elinden düşürmediği, uyanık olduğu hemen her dakika elinde gezdirdiği, yerli yersiz her yere sokuşturmaya çalıştığı (tuvalete bile kamera ile giriyor düşünün artık!), büyük ebatta bir el kamerası var. Yani Karacadağ’ın hikayesi, hemen hemen Paranormal Aktivite’yi Ceyda’nın hikayesine adapte edecek ortam da bu şekilde hazırlanmış oluyor .

Filmdeki Paranormal Aktivite öykünmeleri sadece bu adaptasyon münasebeti ile de sınırlı değil. Pek çok sahnenin hatta pek çok açının doğrudan bu filmi “andırdığını” iddia etmek yanlış olmaz. Tabi salt Ceyda’nın gece nöbetleri ile bir süre sonra hantallaşan hikaye, Cayda’nın kocasının avukat bir arkadaşının da hikayeye ağırlık bindirmesi ile biraz daha hareket alanı kazanıyor. Avukat abimiz, Ceyda’nın durumu ile Derunce Köyü’ndeki katliamlar arasında bağlantı olabileceğini iddia ederek, eline kamera alıp köyün yolunu tutuyor (evet filmde olup biteni kayıt altına alma takıntısı olan iki karakter var). Civar köy ahalilerinin bütün telkinlerine ve anlattıkları hikayelere rağmen, gecenin bir yarısı harabe mekanların içine dalıyor. Tek başına soyunduğu bu Don Kişot’luğun sebebinin sadece olaylar arasındaki bağlantıyı doğrulamak olması da filmin ciddiyetini(!) baltalıyor ister istemez.

Meselenin sadece Ceyda’yı ilgilendirmediği anlaşıldıktan sonra da çareyi hoca çağırmakta buluyorlar. Hocanın hikayeye dahil olması ile de, ikinci defa tıkanan öykü bir süre daha hareket kabiliyeti kazanıyor.  Fakat bu tıkanmalar ile ittire ittire devam eden filmin süresi iki saati aşıyor. Bu bağlamda eğer bir unvan iliştirmemiz gerekirse en uzun buluntu belgesel armasını yapıştırabiliriz yakasına.

“GERÇEK CİN GÖRÜNTÜLERİNİ KULLANMAK!”

blankDediğim gibi, sinemamızın bir diğer baş ağrısı da garip iddialar. İnternette yayınlanan röportajların bir kısmının üst başlığı Dabbe 3’de gerçek cin görüntülerinin kullanıldığı şeklindeydi. İddianın mizah kısmını kurcalamazsak eğer, salona izleyici çekebilecek bir yanı da yok diyemeyiz. Nitekim şu dakikadan sonra da izleyicinin, korku filmlerini ciddiye alabilmesi için, salona izleyici toplayacak bu tarz iddialardan çok daha fazlasına ihtiyaç var!

Kaldı ki ilk filmden bu yana geçen altı sene boyunca, yönetmenin, izleyiciyi korkutma yöntemleri de pek fazla değişmemiş. Tamam bir atmosferin varlığından söz etmemek mümkün değil (gecenin bir yarısı, yatağında olmayan karısının peşine kamera ile düşen bir adamın, evin ışıklarının hiç birini yakmaya gerek duymaması gibisinden saçmalıklara kafa yormuyoruz artık!). Ama bunlar zaten Paranormal Aktivite türevlerinden aşina olduğumuz şeyler. Bu görsel miras dışındaki korkutma hamleleri ise, aşina olduğumuz üzere; astronomik ses efektleri, kafi miktarda cızırtılar ve cozurtular. Karadedeler Olayı ile kırsal korkuya dikkat çekilmesi Dabbe’nin de işine yaramış. Filmin en dikkate değer sahneleri Derunca Köyü’ndeki sahneler…

Dabbe, seri olması planlanmış bir filmden ziyade, Karacadağ’ın aklına gelen fikirleri adapte ettiği karma bir etiket olarak değerlendirilebilir. Kendisinin de beyan ettiği gibi, El Cin projesi ile uğraşırken Ceyda T. Vakasını da ara proje olarak filme almayı tercih etmiş. Neticede zincirin halkalarını, Ceyda T’den hamsa büyüsüne, oradan dabbeye, onun ucundan da kıyamete bağlayan karmaşık bir found footage çıkartmış. Bana daha çok son yıllarda etkilenim noktası olarak gördüğü her şeyi filme almaya çalışmış bir yönetmenin kafa karışıklığından mustarip bir film gibi geldi…

Yerli korku filmlerinde nitelik sorguladığımız günler geride kaldı artık. Sancıdan kıvrılmış ama bir türlü doğumu gerçekleşmemiş bir tür oldu bizim sinemamız için korku türü. Daha da kötüsü, izleyicinin önceliklerinin de pek fazla dikkate alınmaması, zaman içerisinde önümüze sunulan filmlere ciddiyetle yaklaşmamızı da engelledi! İzleyicinin sahiplenmek istemediği bir türden söz edemeyeceğimize göre, korku sinemamızın kredisinin tükeniyor olmasına oturup ağlasak yeridir!

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

20 Comments Bir yanıt yazın

  1. çok acemice yazılmış önyargılı bir yazı.Doğru,Filmin eksikleri yok değildi ama kesinlikle Hasan karacadağ’ın en iyi filmi olmuş(dabbe 2 faciasından sonra)Dabbe bir cin vakasını ben de ilk gün izledim,paranormal ve blair serilerinden çok daha iyi olmayı başarmış ve salonda gördüklerim izleyicilerin ciddi anlamda etkilendiğiyidi.E peki aradığımız şey nedir?

  2. He ercanım, doğrudur ercanım he… Biz yazarlar böyleyiz napalım, her şey dört dörtlük ama biz çamura bulayacak malzeme arıyoruz… Bize beş beş para veriyorlar çünkü önümüze gelene toprak küreyelim diye. Ne desen haklısın…

  3. Acemice yazılması !!! Bu bir sinema incelemesi Youtube yorumu değil…
    Önyargılı!!Eleştiride önyargımı olur canım :)
    Bana da bu yönetmen !! beyden ve pazarladıklarından gına geldi ama sırf Fatih beyin yazısını okudum diyede izlemeyecek değilim..

  4. turkish horror camiası illa konu bulmak istiyorsa ve bulamıyorsa fazla aramasın, aslında içinde yaşıyoruz: “Bitmeyen Ramazan!” bak adı bile hazır hehe :)
    Saygılar.

  5. Berbat bir film, birde utanmadan “gerçeklerden uyarlanmış” diye bizleri kandırıyorlar. Gerçekten öyle olaylar olsa kimse kamerayla Cin pesinde koşmaz herkes canını kurtarmaya bakar. Kimse elinde kamerayla Cin pesine düşecek kadar cesur değildir. Birde Kuran-ı Kerim’i alet ediyorlar böyle bir saçmalığa… Asıl bu filimi yapanların hali korkunç bence.

  6. şimdi yazı iyi hoş güzel de ben bu siteyi ‘ötekilerin’sitesi olarak biliyorum yani şurda elin endonezya sinemasının bile çektiği çöp filmler övülürken bizden gelen bu filmlere bu tür eleştiriler garibime gitti.

  7. Trashmovie, çok güzel demişsin. Niye öyle de böyle?

    Elin endonezyalı’sı o çöp filmi yaparken, çöp olduğunun farkında olarak sunuyor seyirciye… Meraklısı buluyor, izliyor. Burada öyle bir durum yok. 150 kopyayla memleketin her yerinde gösterilen ve yönetmeni tarafından bir sürü kandırmacayla her seferinde dünyanın en iyi korku filmiymiş gibi pazarlanan filmler bu Dabbe serisi…

    Bizim de motivasyonumuz ve değerlendirme şeklimiz buna göre oluyor ister istemez.

  8. Bence yapılmış we yapılacak olanların en iyisi muhteşem bı korku Flimi..

  9. gittim. artık ses ve ani görüntü efektiyle korkutmaya çalışan filmlerden bıktım ve bu da bir yenisi olarak haneye eklendi. 7 sezon supernatural izledim. 149 bölüm oldu toplamda. korku anlamında bu SİNEMA filminin önüne geçebilecek 40dk lık dizinin bölüm sayısı 20den fazladır. gerilmek istiyorum. ne olacak diye tırnaklarımı yemek istiyorum. arkama bakıp kimse var mı lan orda demek istiyorum. korkmak istiyorum. halka bile daha iyiydi. yapım yılını bilirsiniz.

  10. bence yapılmış en iyi türk korku filmidir. bizim dinimizde ve halkımızda olan inanç ve malzemeyi en iyi şekilde kullanmışlar korkudan avmnin otoparkından arabasını alamayanı gördüm gece seansının cıkısında..

  11. “Elin endonezyalı’sı o çöp filmi yaparken, çöp olduğunun farkında olarak sunuyor seyirciye…” Lady Terminator’u yaparken trash olduğunun farkındalar mıydı?

  12. Elbette… Video piyasası için yapılmış, tür sineması sınırları içinde kalabilen bir filmdir. Terminator’den çalar ama çaldığını benim özgün fikrim diye kaktırmaz seyirciye… Aradaki en büyük fark bu sanırım.

  13. şimdi bu filmi yurtdışında gösterseler orda da kült statüsü görüp el üstünde tututlur mu acaba? veya benim ve sizlerin ayıla bayıla izlediği bu filmleri (b filmi,çöp filmi ne derseniz adına)kendi ülkelerinde eleştirmenler yerin dibine sokuyor mudur? bu filmler birer ‘suçlu zevktir’ meraklısına. belkide dabbe de 20 yıl sonra kült mertebesine erişir bilemeyiz bunu.cüneyt arkın veya çetin inanç nerden bilirdi o zamanlar filmleri amerikada gösterilsin.benim bildiğim bazı b filmlerinin kendilerini tıpkı dabbe gibi çok ciddiye alıp yıllar içinde kült sıfatı kazandığı yönünde.en bilindik örnek ekibin tüm reddetmelerine karşı ‘dünyayı kurtaran adam’dır.yönetmenin açıklamalarından çok filmin özüne bakmak daha iyi belkide bugün bu filmi eleştirenler olarak-ki bende sevmedim- çocuklarımızın bu filmi kült yapmayacağı ne malum.neyse uzattım biraz bu konunun hem yaş olarak hemde altyapı olarak uzmanları bu siteye emek veren yazarlar.

  14. Oncelikle dunyayi kurtaran adam filminin kult olma sebebi filmde kullanilan star wars sahneleridir yani dogru bir ornek olmamis bence…
    Bu konuda Turk sinemasinda ortaya cikacak ornekleri son 20 yil icerisinde aramaliyiz.
    Bu gibi filmleri sert elestirmenin neresi yanlis ben anlamadim. izlemis ve begenmemis, yani bir elestirmen trash film sevdigi icin begenmedigi bir filme baska bir sekilde mi yaklasmali?
    fikrini yazmis vs ama niyet aramak niye?

  15. Her zamanki gibi saçma bir uğraş.Uğraş diyorum,çünkü filmle ilgisi olmayan güncel hayatta çoğu eli kamera tutanın günlüklerini not eder gibi kameraya kayıt etmesidir olay..Ne korkusu …

  16. Bu filmle ilgili yazılmış olan yazıda “sert” olarak nitelendirilebilecek bir yorum olduğunu düşünmüyorum açıkcası. Değerlendirilen bir korku filmi evet ama ne yazık ki bu değerlendirmeyi yerli üretimlerimizin seyirci üzerinde bıraktığı tatminsizliğin bir parçası olduğu gerçeğinden ayırmak mümkün değil.
    Filme gelince film içerisinde gerilim, konu, akışkanlığı ile ilgili ciddi sıkıntılar var. Zaman zaman sadece efektlere sığınan ve hoplatma amacının dışında filmin genel gerilim düzeyine katkısı olmayan sahneler konuyu da oldukça sıradanlaştırıyor.
    Belki de hepimizin düştüğü bir hata olarak korku filmi ve gerçekçilik beklentimiz/algımızı biraz daha detaylı gözden geçirmek gerekli. Filme korkmak için gidiyoruz ve bunu da genel olarak atmosfer yoğunluğu ile elde edebiliyoruz. Ev dışı sahnelerde bu yoğunluğu yakalayabilen bir filmde tek plan sahnelerin bu kadar uzatılması filmin kendini baltalayan en önemli yönü.
    Ve evet seyirci gerçekle bağdaştırabildiğince gerilebiliyor. Dabbe özelinde “islam majisi”( daha doğru bir tabirle havass) de genlerimizle işlemişliği ile bize bu gerçekçiliği yaşatabilme şansına sahipken bu kadar özensizce harcanmamalı bence.
    Özellikle filmin sonunda herkesi yakalayabilen büyü, vefk, tılsım gibi konuların biraz daha özene ihtiyacı olmalı derim.

  17. Arkadaşlar bence bunlar korku filmi değil dini film insanları din yoluyla korkutmak kadar saçma sapan bi şey yok hadi ıngilizler vs adamların inancı yok ona rağmen daha kaliteli filmleri var alıntı değil tamamen sıfırdan biz bu sektörü bırakalım

  18. bence gelmiş geçmiş en korkunç türk filmi.bir bilgi vereyim bu olay 1994 yılında ankara da yaşandı hacettepe üni. ceyda t ve cin kayıtları olarak geçmiştir.yasal zorunluluk gereği bu tür olaylar paylaşılmaz.unutmayın bayıldığınız amerikan korku filmlerinin tamamı din temalıdır.adamların bütçesi var daha iyisini yapıyorlar evet ama bu film en azından saygıyı hakediyor…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Şeytan-ı Racim (2013)

Şeytan-ı Racim fiyakalı isminin seyircide uyandıracağı ilgiden medet uman, ambalajın
blank

Siccin 2 (2015)

Siccin 2 filminde korku türüne ait olmasa bile seyredilebilecek kadar