“Dağda niçin bağırılır? Feleğe çatmak için. ”
Bizde iki tür sinemacı var, biri gişe diğeri festival için film çeker. Festival sinemacıları iyi film çeken üç beş isimden ibaret, kalanı ödül peşinde koşan ruhsuz replikacılar ama gişe tarafında daha büyük yangın var. Yaratıcılıktan uzak “hap yap para kap” işler gişeyi istila etmiş durumda arada seyirci için çekilmiş iyi filmlere rastladığımız da oluyor. Panzehir’le stil sahibi bir sinemacı olarak radarıma girmiş olan Alper Çağlar’ın son işi olan Dağ 2 de o (çok) iyi filmlerden biri…
Aslında bu filmi izleyip, seversem bağrıma basıp bırakacaktım, malum zamanında Nefes Vatan Sağolsun (2009) filmi için yazdığım kritik yüzünden “faşist eleştirmen” olarak yaftalanmışlığım var. Yine de, kadim eleştirmenlerin uzak duracağını bildiğimden Dağ 2 hakkında bir şeyler yazmadan geçmek istemedim, filmin aslında onu öven hiçbir kaleme ihtiyacı yok çünkü tam da tahmin ettiğim gibi seyircisini buldu ve fısıltı gazetesi hemen çalışmaya başladı. Sanırım karşımızda bu yılın gişe bombası var!
İlk filmin biraz da bütçesizlik yüzünden öyle olduğunu sandığım küçük bir hikayesi vardı, birbiriyle tamamen zıt iki karakterin zoraki birlikteliğini ve birlikte vermek zorunda kaldıkları yaşam mücadelesini anlatıyordu. Bir sürü aksiyon filminde izlediğimiz türden bir fikir yerelleştirilmişti. O tarih itibariyle doğuda askerlik yapan iki karakterin karşısına koyulabilecek yegâne düşman da PKK’lılar olduğu için vizyonu çözüm sürecine denk gelen film gişede umduğunu bulamamıştı. 14 hafta vizyonda kalan filmi 305 bin seyirci izledi oysa devam filmi ilk haftasında bunu aşacak gibi görünüyor.
Çünkü bu kez böyle bir filmin tam zamanı ama ortada bir “Kurtlar Vadisi Irak” kurnazlığı yok, Dağ 2 sandığınız gibi bir vatan-millet-Sakarya filmi değil. Filmin temel fikri Veysel Komutanın gazeteci Ceyda’ya (Ahu Türkpençe) verdiği mektuptan seyirciye geçiyor; “bu orduyu eleştirin, hatalarımızı yüzümüze söyleyin ama bunları yaparken ülkeni, toprağını, insanını sev”.
Sözün özü; 3 yıl önce senaryolaştırılan ve inat edilmese çekilmesi pek mümkün olmayan bir film Dağ 2 ama politik olarak yanlış bir yerde durmuyor. Filmde TSK aleyhtarı yazılar yazan bir gazeteciyi kurtarmaya giden ama IŞİD zulmü altında kalan Ezidilere ve Türkmenlere de yardım etmekten geri durmayan ve sonunda canlarını ortaya koyarak bir Türkmen köyünü savunan Türk bordo bereli timinin macerası anlatılıyor. Senarist hile yapıp gazetecinin fikirlerini ve duruşunu boşa çıkarmaya çalışmıyor, aksine filmdeki tim komutanına, askerlerine ve seyirciye geçiriyor. Dağ 2 sırf kan ve baruttan mamul bir film de değil, askerin de bir insan olduğunun altını kalın kalın çizen duyarlı bir yapım.
1.5 ay önce Marmaris Kısa Film Festivali’nden dönerken bizi havaalanına götüren servis aracında Murat Serezli ile birlikteydik, kısa bir mola verdiğimiz sırada servis şoförü “bu abiyi bir yerden tanıyorum…” demişti. Murat Serezli’yi “bir yerlerden tanımak” ayıp ama ona, “bence hemen bir fotoğraf çektir yoksa yakında çok pişman olursun” demiştim, o da öyle yaptı. Sanırım şu an filmde Veysel Komutan’la çektiği selfisini arkadaşlarına gösterip hava atıyordur.
Gerçekten de Murat Serezli başta olmak üzere filmde oynayan her oyuncu ayrı bir paragrafta övülmeyi hak ediyor. İlk filmin oyuncu seçimi bu denli başarılı değildi bu kez ince eleyip sık dokunmuş, her isim kendi rolü için en iyi seçim olduğunu hissettirircesine oynuyor, biraz da filmin asıl yıldızları olan Çağlar Ertuğrul (Oğuz) ve Ufuk Bayraktar’dan (Bekir) rol çalıyorlar ama kimsenin buna itirazı olduğunu sanmıyorum.
Ufuk Bayraktar’la festivallerde başlayan bir ahbaplığımız vardır, kendisi bu filmdeki Bekir’den farklı biri değil, sevimli ve arızalı bir karakter ama doğuştan gelen bir oyunculuk yeteneği var. Yakın zamanda Kümes adında bir de film yönetti ve bence yönetmenliği de oyunculuğu gibi övgüye değer.
Ortaokulda, sadece bizim sınıfta 7 tane Murat vardı, bu filmde de bol; Cüneyt Arkın’ın oğlu Murat Arkın filmde keskin nişancı Arif olarak karşımıza çıkıyor. Karakteri Er Ryan’ı Kurtarmak’ın keskin nişancısı Jackson’a (Barry Pepper) yakın, onun gibi düşmanı indirmeden önce bir şeyler mırıldanmayı seviyor ama dindar değil şair ruhlu bir karakter. Birini öldürmeden önce şiir okumak, ölüm sunarken hayatı kutsamak ne garip dedirtiyor izleyene.
Filmin hikayesinde ya da karakterlerde sinema tarihinden pek çok iyi filmle yakınlık kurmak mümkün. En çok Tears of the Sun’a (Güneşin Gözyaşları 2003) benzeyen filmin hikayesinde Yedi Samuray’ın bile aroması var ama bunun replikacılık hevesiyle yapılmadığı belli, Alper Çağlar bir zamanlar izleyip sevdiği filmleri yeniden çekmeyi seviyor, iyi sinemacılar öyle yapar.
Eskiden bizim aksiyon filmlerini acımasızca eleştirir, “Türkler aksiyon çekemez, dekmancılık oynar” derdim ama bu filmin teknik işçiliği göz alıyor, iyi çekilmiş sahneler kurguda ziyan edilmemiş ve ortaya megabütçeli Hollywood filmlerindekileri aratmayan çatışma sekansları çıkmış. Finaldeki kapışma sanırım Dağ 3 çekilene kadar en iyi çatışma sekansı olarak anılacak.
Dağ 2’yi mutlaka sinemada izleyin. Hem “iyi sinema” yapmak derdinde olan bir yönetmenin çabasını boşa çıkarmamış olur hem de yıllar sonra her yaştan ve her sosyal statüden insanı birlikte karanlık bir salona sokmayı başarabilen bir filmi izlemiş olursunuz. Sinemayı da bu yüzden sevmiyor muyuz zaten?
MURAT TOLGA ŞEN – murattolga@gmail.com