Melih Bilici imzalı 2011 yapımı Kıyamet Zamanları felaket filmleri kategorisinde kendine yer açmayı başaran kısalardan. Tam geçenlerde düşünmüştüm neden çevreci (tam anlamıyla) kısa filmler ya da uzun metrajlar yok diye.
Tabii bizim sinemamızda. Bu etkiyi bu sene izlediğim Yurt filminde yakaladım biraz. Çocukluğumuzda bıraktığımız parçaları yerinde bulamamak üzerinden yaklaşıyordu daha çok meseleye… Çevre üzerine bir şey yapmaya kalkışınca illa belgeselci edası kuşanmak gerekiyor sanki!
Öteki Sinema için yazan: Banu Bozdemir
Ama Kıyamet Zamanları derdini toplumsal ve bireysel olarak iyi sırtlanmış kısalardan. Konu şehre kurulacak bir nükleer santralin yarattığı etki üzerinden şekilleniyor. Ahmet büyük bir patlamayla şehre hatta ülkeye yayılan nükleer felaketin izlerini neredeyse tek başına yaşayan, tek hayatta kalan kişilerden birisi. Herkes hastalıklı, mekanlar yalnız… Burada Bilici başarılı bir ruh yaratmanın ötesinde felaket filmlerine yakışan atmosfer kurgusu da yaratmayı başarmış. Aslında konu fazlasıyla bildik, Hollywood’un kullandığı klasik felaket filmi kalıplarından faydalanıyor. Bireyi kendi yarattığı felaket karşısında bir zavallı konumuna düşürürken, doğayı kendi kurallarıyla tekrardan inşa etme yolunu seçiyor.
Kıyamet Zamanları tüm bu klasik yolları takip ederken bir yerde güzel bir şaşırtma yapıyor ve insan psikolojisini tüm bu felaketlerin üzerine yatırıyor. Ve filmin farkı da burada ortaya çıkıyor. O anlamda önemli olduğunu düşündüğüm bir kısa olarak öneriyorum Kıyamet Zamanları filmini… 16 dakikalık kısanın afiş çalışması da özenli. Nükleer santrallerin ülkesi olmaya doğru giderken, sürekli yangınlar çıkan bir ülke olma yolunda ilerlerken, çıkacak olası bir nükleer yangında neler olacağını düşünmemiz için iyi bir fırsat olabilir bu kısa! Psikolojisine dikkat tabii!
İnception filmindeki müziklerden birisinin burada kullanıldığı dikkatimi çekti. İzinsiz bir kullanım söz konusu olabilir mi?