Dans la Maison – In The House (Başka Bir Hayat) François Ozon’un İKSV’ de gösterim şansı bulan 2012 yapımı son filmi. Önceleri kısalarıyla dikkati çeken yazar ve yönetmen sonrasında Under the Sand (2000) ile uzun metraj alanında güzel bir yapım sunar izleyicilere. 8 Women (2002) ve Swimming Pool (2003) ile tanınırlığını uluslararası alana çekmeyi başarır ve bizleri bir sonraki yapımı için merak içerisinde bir sürece sokar. İşte günümüz Fransız sinemasının en ilginç yönetmenlerinden Ozon’un Başka Bir Hayat’ının ilgi çekici konusu medya aracılığıyla kulağımıza çalındığından beridir de bekleyiş içerisindeydim ve nihayetinde tecrübe etme fırsatı bulmuş oldum.
Öteki Sinema için yazan: Mustafa Yahşi
Edebiyat öğretmeni Germain’in verdiği kompozisyon ödevini yapar iken, arkadaşı Rapha’yı ve ailesini gözlemleyerek anlatma yolu seçen Claude’nin ve akabinde bu naif gözlemin röntgencilik ve ötesine geçişini aktarıyor Ozon bizlere. Hikayesiyle belli açılardan Michael Haneke’nin Cache’sini (2005) anımsatan film ise yine Cache gibi röntgenciliği araç olarak kullanıp sonuçları üzerine odaklanmayı tercih ediyor.
Yazının ilerleyen kısımlarında filmin hikaye örgüsünü deşifre eden noktalar bulunmaktadır.
16 yaşındaki lise 2 öğrencisi Claude’nin Rapha’nın ailesini daha önceden evlerinin yakınındaki parktan izlediğini, arkadaşının “matematik” derslerine yardım bahanesiyle ailenin yaşam alanına kendini dahil ettiğini görüyoruz. Öğretmeni Germain ise ufak bir ahlaki tereddütten sonra Claude’nin yeteneğini geliştirmesi adına bu gözlemlerini yazıya dökmesini makul görür. Hatta bu sürecin devam etmesi adına matematik sınavı notlarının kopyasını çıkarıp Claude aracılığıyla Rapha’ya ulaştırır, böylece başarı sayesinde ortak ders çalışma süreci yani röntgenleme devam edecektir.
Filmdeki karakterlerin çoğunun sanat ile bir açıdan ilişkisi var ve hikaye de kurgu ile gerçek hayat arasındaki ilişki üzerinden ilerliyor. Germain’in eşi Jeanne’nin galerisinde sergilediği eserler ile sanat üzerindeki yaratıcılık faktörünü kaldırıp bilgisayar sonucu ürünleri sanat olarak sunma çabasına cevabı yönetmen Germain üzerinden veriyor. (buradaki eserlerde de yönetmenin takıntılı olduğu seks ve şiddet objelerinin birleşimleri yansıtılıyor.) Claude’nin yazılarını edebi açıdan değerlendiren Germain, kurgudaki eksiklikleri düzeltebilmesi için Claude’yi uyarması ise filmin başka bir kırılma noktası. Claude de bu konuşmayı dikkate alarak manipülasyon ile aile içi dengeleri değiştirme çabasına giriyor.
Claude için ilk olarak daha önce sahip olamadığı aile özlemi sebebiyle aksiyonlarını sergilediği düşüncesi, sonrasında ilgi arayışının hikayesindeki temel amaç olduğu izlenimine bırakıyor. Germain’in ise kendi söylemlerinin aksine sanatı hayatın kendisinin çok daha önüne koyan sanat aşığı biri olduğu yargısına varıyoruz. (Claude’nin eserinin sanatsallığı adına bir ailenin hayatını göz ardı etmesi gibi.)
Filmin başlarındaki üniforma zorunluluğu kararından hemen sonraki sekans ise sistem adına güzel bir eleştiri ve görsellik açısından da etkileyici bir plan olarak akıllarda kalıyor. Zamanın insanları da sistemleştirdiği ve bu otomasyondan sıyrılma, yeni arayışlar çabası içerisinde olan Claude’e yardım eden Germain’in ilişkilerinin yansıtıldığı süreç, kurgu açısından ise Woody Allen’in Annie Hall (1981) adlı yapımını anımsatıyor.
Hikayenin anlatımı için Claude’nin kompozisyonlarını araç edinen yapım, süreci öğrencinin gözünden anlatıyor, bu sebeple hangi bölümlerin Claude’nin yaratıcılığının hangilerinin ise röntgenciliğinin eseri olduğunun ayrımına varamıyoruz. Belli noktalarda hikayeyi sürükleyen de bu merak oluyor. Gerçek ile kurgu (kurmaca) arasındaki ilişki ve hayat ile sanat arasındaki ilişkinin temelde irdelendiği film, bu ikililer arasındaki sınırları sorgulayan bir yapım olarak akıllarda kalıyor.
Annie Hall (1981) mi???? Sinemasever olduğunuza eminmisiniz???