Gerçek hayatta hiç tanışmamış, karşılaşmamış ve derslerine girmemiş olsam da kendisini “öğretmenim” olarak kabul ettiğim bazı isimler var. Eserleri bende derin izler bırakan, yazdıklarından çok şey öğrendiğim, bana çeşitli perspektifler kazandırmış yazarlar, mesela Umberto Eco. Sinema yazınında da eserleriyle önümde yeni pencereler açmış olan böyle birkaç isim var: Alain Silver, James Ursini, Annette Insdorf, Eddie Muller, Roger Ebert, Barry Gifford, Raymond Durgnat, Pauline Kael ilk aklıma gelenler… Bu isimlerden biri de David Bordwell. Maalesef birkaç gün önce bu kıymetli hocamızı kaybettik.

Prof. Dr. David Bordwell film çalışmaları (film studies) konusunda uzmanlaşmış Amerikalı bir sinema akademisyeni. Film eleştirmenliğinden ziyade, daha bilimsel ve teorik çalışmalarda ustalaşmış çok özel bir isim. Muhtemelen kendi kuşağının dünya çapında en etkili akademisyeni. Sadece dersine girdiği sinema öğrencileri üzerinde değil, aynı zamanda yönetmenler, kurgucular, senaristler, film eleştirmenleri ve sinefiller üzerinde de gözle görülür etkileri olmuş çok önemli bir teorisyen.

Peki nasıl oldu da birkaç yarı-dönemli misafir hocalık hariç tüm kariyeri boyunca Wisconsin-Madison Üniversitesi’nde (UW-Madison) görev almış birisi dünyanın en etkili sinema akademisyeni hâline geldi? Bunun birkaç sebebi var.

blankİlk ve en büyük sebep, eşi Prof. Dr. Kristin Thompson’la birlikte kaleme aldıkları, 1979 yılında yayımlanan Film Art: An Introduction (Film Sanatı: Bir Giriş) adlı kitabın yarattığı olağanüstü etki. ABD’de sinema bölümleri 1960’larda açılmaya başlanmıştı ama teorik sinema çalışmaları 1970’li yıllarda yaygınlık kazanmaya başladı ve sinemanın teknik yönlerini ustaca öne çıkartan Film Art: An Introduction akademiye âdeta bomba gibi düştü. David Bordwell bu kitap için o tarihlere göre akıl almaz bir çaba sarf etmişti. Çalışmada kullanılmak üzere çok sayıda örnek film seçmiş, ödünç alabildiği 35. mm’lik film rulolarını boş bir sinemada perdeye yansıtıp ilgili sahnelerde durdurarak karşısına kurduğu tripodlarda kare kare fotoğraflamış, planları inşa eden film kurgusunun anlam üzerinde yarattığı etkiyi somutlaştırmak için aylarca uğraşmıştı. Bunun sonucu olarak da ortaya eşi benzeri olmayan bir kitap çıkmıştı.

David Bordwell’in sinema yazınına en büyük katkısı, olgusal gerçekleri (fact) somut kanıtlarla ortaya koymasında yatar. Alanında çığır açan Film Art: An Introduction 1980’lerden itibaren sinema bölümlerinde, film okullarında/eğitimlerinde okutulmaya başlandığı için kısa sürede yeni baskılar yaptı, Bordwell her yeni baskıda örnekleri ve kapsamı artırdı ve bugün 11. baskıya ulaştı. Kitap Türkçe dâhil 12 dile çevrildi ve 2000’li yıllardan itibaren tüm dünyadaki sinema bölümlerinde ilk sınıfta okutulan ya da tavsiye edilen bir kitap hâline geldi. Benim en sevdiğim değil ama en çok şey öğrendiğim kitabı budur.

blank

David Bordwell 1985 yılında seyircinin filmin anlamı üzerindeki etki ve katkısını öne çıkaran Narration in the Fiction Film adlı öncü çalışmasını yayımladı. Bildiğim kadarıyla bu kitap, anlatının (narration) teknik dayanaklarının sinema sanatı üzerindeki ağırlığını gösteren ilk derli-toplu çalışmadır.

David Bordwell eşi Prof. Dr. Kristin Thompson’la birlikte 1994 yılında Film History: An Introduction adlı ikinci büyük ortak-çalışmasını yayımladı. Gerek David Bordwell’in gerekse Kristin Thompson’ın en büyük özelliği, yazılarında açık, net ve anlaşılır/basit bir İngilizceyi tercih etmeleridir. Kitaplarında ve blog yazılarında ağır bir akademik dil ve üsluptan bilinçli bir şekilde kaçındılar, geniş kitlelere ulaşmalarının bir diğer sebebi budur. Ayrıca, David Bordwell’in ara sıra polemiğe girmeyi de seven hayli eğlenceli bir üslubu olduğunu söylemeliyim.

David Bordwell kariyeri boyunca (17 tanesi ileride bir monografiye dönüşecek olan) 33 tez yönetti, ayrıca çok sayıda kitaba bölüm yazdı, 100’ü aşkın makale yayımladı, aynı zamanda detaylarla örülü video-makaleleriyle bu geleneğin yerleşmesine büyük katkıda bulundu. Bordwell her zaman yeni teknolojileri ve trendleri takip eden bir akademisyendi. Dijitale geçildiğinde hemen adapte oldu, kitaplarını revize etti, genişletti ve hatta CD-Rom formatında sundu. Bordwell daha sonra DVD’ler için görüntülü yorumlar hazırlamaya başladı. The Criterion Collection için 50 ayrı video-makale hazırladı. Bazı eğitim videolarını da Vimeo’da ücretsiz yayınladı (linkini ilave ediyorum).

blank

David ve Kristin 2006 yılında Observation on Film Art adlı bloğu (davidbordwell.net) açarak yazdıklarını paylaşmaya ve gelen soruları yanıtlamaya başladılar. Akademisyen çift bugüne kadar 1.100’ün üzerinde özgün sinema yazısı yayınladılar, inanın bana, bu yazıların bazıları inanılmaz kapsamlı incelemelerdir ve istisnasız kaidesiz tamamı, sinema tutkusuyla kaleme alınmışlardır. Sitelerine girdiğinizde bu yazılara ulaşmakla kalmıyorsunuz, yazdıkları birçok kitabın (İngilizce) pdf’ine de ücretsiz erişim hakkı tanıdıklarını görüyorsunuz (linki ilave ediyorum).

David Bordwell kariyeri boyunca somut gerçeklere dayalı bir tarz izledi. Görüntülerle, renklerle, sürelerle desteklediği savları oldu, bazen bunu aşırıya kaçırdığı oldu mu, bence oldu. Ben elinde kronometreyle plan sürelerini ölçerek vardığı sonuçların sağlıklı olmadığını düşünenlerdenim ama yine de her zaman sinema sanatına olan tutkusuyla yazdı. Bazen herkesin sevdiği bir filmi gömdü, bazen kimsenin tutmadığı filmleri göklere çıkardı ama hep kendine has bir çizgisi oldu. Bugün Kenji Mizoguchi, Carl-Theodor Dreyer ve Yasujiro Ozu gibi bazı yönetmenleri (yeniden) keşfetmemizin önünü açan isimlerden biri David Bordwell’dir. Kendi adıma, ustanın en sevdiğim kitabının o muhteşem Ozu and the Poetics of Cinema (1988) adlı çalışması olduğunu söyleyebilirim. Figures Traced in Light kitabındaki Mizoguchi ve Angelopoulos bölümleri ile Visual Style in Japanese Cinema, 1925-1945 adlı makalesi diğer favorilerimdir.

Bordwell biçim ve içerik arasındaki ilişkiden yola çıkarak sinemanın sanat olma özelliğini vurgulayan kitaplar ve makaleler kaleme aldı, ancak birçok akademisyenin aksine, popüler filmlerle, düşük bütçeli filmlerle, hatta istismar sineması örnekleriyle arası iyiydi. Örneğin, Kung-fu filmlerinin estetik değerine (renk, ışık, koreografi vs.), aksiyon filmlerinin kurgu ve anlatılarına dikkat çeken ilk sinema akademisyenlerindendi. Daha 1999 yılında Hong Kong sineması üzerine çok kapsamlı ve ilginç bir kitap yazdı: Planet Hong Kong: Popular Cinema and the Art of Entertainment. 2000 yılında ilk baskısı yayımlanan bu kitapta, sadece Bruce Lee, Jackie Chan ve John Woo gibi meşhur isimler değil, Johnnie To, Chang Cheh, Lau Kar-leung, King Hu, Wong Jing, Tsui Hark gibi o dönem Batı’da görece az takdir edilen sinemacılar da incelenmekte, hatta bazı filmleri göklere çıkarılmaktadır.

blank

David Bordwell kimilerini tek başına yazdığı, kimilerini ortak yazarlarla kaleme aldığı ve kimilerinin editörlüğünü yaptığı 22 sinema kitabına imza attı. Daha geçen sene Perplexing Plots: Popular Storytelling and the Poetics of Murder (2023) adında 500 sayfalık sağlam bir kitap yayınladı ve gençken arasının pek de iyi olmadığı “noir – film noir” kavramlarıyla barıştı (ve çalışmasını kara filmler hakkında yazılmış en iyi kitaplardan birini yazan arkadaşı James Naremore’a adadı). Eğer David’e kanser teşhisinin 2021 yılının Haziran ayında konduğunu, sonrasındaki gördüğü tedavinin onu ölüme götürecek olan müzmin akciğer sorununu tetiklediğini bilirseniz, 2022 baharında bu kitaba son hâlini hangi koşullarda verdiğini daha iyi anlarsınız.

David Bordwell 2023’ün Eylül ayında hastaneden taburcu edilip tedavisinin devamı için evine gönderildi ve her akşam 50 yıllık hayat arkadaşıyla bir film izlemeye devam etti. Ölmeden üç gün önce eşi Kristin’in de yardımıyla Hou Hsiao-hsien hakkındaki eski bir yazısına yeni bir giriş bölümü yazdı ve blog’unda yayınladı. Uzun ve yorucu bir mücadelenin ardından 76 yaşında hayata gözlerini yumdu.

David Bordwell’in ölümü dünyanın dört bir tarafında üzüntüyle karşılandı, birbirinden ünlü ve önemli isimler ardından çok güzel şeyler yazdılar. Öyle sanıyorum ki David Bordwell bir sinema akademisyeninin ulaşıp ulaşabileceği en büyük kitleye seslenmişti. Ondan geriye saygın bir isim, müthiş bir kariyer, yetiştirdiği sayısız öğrenci ve birbirinden değerli makale ve kitaplar kaldı.

Öteki Sinema için yazan: Ertan Tunç

KAYNAKLAR

blank

Ertan Tunc

Sevdiği filmleri defalarca izlemekten, sinemayla ilgili bir şeyler okumaktan asla bıkmaz. Sürekli film izler, sürekli sinema kitabı okur. Ve sinema hakkında sürekli yazar. En sevdiği yönetmen Sergio Leone’dir. En sevdiği oyuncular ise Kemal Sunal ve Şener Şen.

“Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı 1896-2005” adlı ilk kitabı; 2012 yılında Doruk Yayımcılık tarafından yayınlanmıştır. Kara filmler, gangster filmleri, İtalyan usulü westernler, giallolar ile suç sineması konularında kitap çalışmaları yürütmektedir. İletişim: ertantunc@gmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Setsuko Hara’ya Aşk Mektupları – I. Bölüm

Murat Kirisci'nin Japon sinemasının gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından Setsuko
blank

Gidenlerin Ardından: Tomas Milian (1933-2017)

Tomas Milian gibi, çok değer verdiğim bir oyuncunun filmografisinden bir