LINKIN PARK KLAVYECİSİ JOSEPH HAHN’DAN GERİLİM TALİMİ!

Bilumum zombi külliyatının favori kutsal mekânı olan alışveriş merkezlerinin, son yıllarda yeniden gerilim kulvarının en önemli ana damarlarından biri haline geldiği heyecan verici bir gerçek!

Kanımca türün en cafcaflı örnekleri olan S.L. Grey’in The Mall (İthaki tarafından AVM olarak dilimize kazandırıldı) ya da daha hiyerarşik korkuları gün yüzüne çıkaran varoluşçu gevelemeleriyle J.G. Ballard’ın Kingdom Come (Sel yayınları tarafından Öteki Dünya adıyla ülkemiz okuyucusuyla buluşmuştur), gibi yapıtlar Romero’nun zombi güzellemelerinin ardından, alışveriş merkezlerinin daha korkunç yanlarıyla tanışmamıza vesile oldular.

Karşımıza dikilen bu alışveriş merkezi temalı gerilim örneklerine baktığımızda, yakın zamanda iyiden iyiye tüketim toplumu eleştirisinden çıkıp düpedüz parodi malzemesi haline gelmeye başlayan alışveriş merkezi temasının, daha zengin korku – gerilim mahsullerine kapı açacağını beklemek hiç de yanlış sayılmaz. Özellikle Romero’nun zombi furyasına eklemlediği bu vaz geçilmez “metaforik gücü yüksek” mekânların, daha modern korkulara kucak açması işten bile değil! Bu noktada Linkin Park grubunun yaratıcı klavyecisi Joseph Hahn, dış kulvardan hızla sinemasal kulvara kafa atarak, alışveriş merkezini lanetli mekân belleyen bir yapımla sinemasal arenaya kafa çakıyor. Peki Hahn’ın bir öykü anlatıcı “adayı” olarak meziyetleri, güzel bir “orta” sayılabilecek böyle bir gerilim örneğini şık bir gole çevirebiliyor mu? İşte bu sorunun yanıtı biraz can sıkıcı!

mall3

Hayatının bir döneminde Linkin Park ile yolu kesişmiş olan genç sinefiller, Joseph Hahn’ın gruba eklemlediği yaratıcılık kokan grafik değeri yüksek hamlelerin de fazlasıyla farkındadır. Örneğin; Linkin Park’ı bu gün popüler müzik arenasının en afili gruplarından biri yapan In The End klibindeki uçan balina benzeri yaratıklar onun hayal gücünün ürünüdür. Hahn aynı zamanda grubun en çok ses getiren hitlerinden biri olan Numb ile birlikte belli dönemlerde, LP kliplerinin de kamera arkasına geçmesiyle biliniyor! Özetle, yönetmen koltuğu J.H.’nin yabancısı olduğu bir obje değil.

Sinema tarihinin en başarılı yönetmenlerinin bir kısmının video klip sektöründen beyazperdeye zıpladığı düşünüldüğünde, eli bilimkurgu-fantezi işçiliğine fazlasıyla yatkın olan dijital sanatlar erbabı Hahn’ın da bu arenada “ben de varım” demesi kadar normal bir durum yok! Duyurulduğu ilk günden itibaren, yetenekli klavyecinin yakın takipçilerinin merakla beklediği Mall, ne yazık ki minimum beklentileri bile karşılamaktan fazlasıyla uzak bir karavanadan pek de fazlası değil!

Peki elimizde neler var? Menüye kabaca göz gezdirdiğimizde, ana yemek kıvamında karşımıza, kendisine saygısızlık edenleri kevgire çeviren kafadan kontak bir psikopat çıkıyor. Sonra da kadınları mendil gibi kullanan seksomanyak bir lacili, en yakınındaki erkeği kıskacına almak için dişiliğini kökleyen bir bar müdavimi, bütün görsel süslemesiyle filmin “üçkağıtçısı” olarak karşımıza çıkan bir giyim dükkanı sahibi (tamam bu zamana kadar kendisini pek çok saçma rolde görsek de, Peter Stormare’in burada ne işi var dedirtecek bir ‘tiplemeden’ bahsederken yüreğim kan ağlıyor) çıkıyor karşımıza. Her biri inandırıcılığa eşit ölçüde uzak olan bu karakterlerin üzerine; bir de alışveriş merkezinin her halttan anlayan gedikli veledi Jeff ekleniyor. Tahminimce filme katlanma süreniz, Jeff’e katlanma becerilerinizle doğru orantılı diyebilirim. Hiç abartısız karşımızdaki bu kızıl saçlı velet sinema tarihinin en sevimsiz tespit manyağı olarak arşivlere geçebilir!

A-day-to-kill-feature

Bu karakterlerin hepsini alışveriş merkezine tepeleme yığan Joseph Hahn, daha filmin ilk planından itibaren izleyiciye müjdelediği “toplu katliam” hazırlığını aşama aşama işlemek yerine; Jeff’in ağzından tükürük misali saçılan durum tespitleriyle filmini süslüyor. Bir noktadan sonra, filmin tek dişe dokunur karakteri, bir grup obsesif tipin ortak noktası olan alışveriş merkezinin ta kendisi oluyor. Nitekim J.H. bu karakterleri bize bir türlü yaklaştıramıyor. Bir süre sonra ne ortada şuursuzca gezinen bu kayıp ruhların öyküsüyle ne de yaptıklarıyla ilgilenmeye başlıyoruz. Bu kadar sevimsiz, antipatik ve amaçsız karakteri tek bir pilava boca etmesi de, mümkün mertebe Hahn’ın kafasının biraz karışık olmasıyla açıklanabilir! Nitekim dakikalar ilerledikçe film, en az şuursuzca volta atan karakterleri kadar amaçsız gelmeye başlıyor… Masamıza sunulan pastanın ana malzemesi tam olarak ne? Basit bir tüketim toplumu eleştirisi mi? Beylik kayıp kuşak gevelemeleri mi? Cinsel istismar parodisi mi yoksa derme çatma bir katliam öyküsü mü? J.H.’nin filmi için, “bu iddiaların her birinin altından layıkıyla kalkmış” diyebilmeyi çok isterdim ama karşımızda, gereğinden fazla uzatılmış bir video klip kolajından daha fazlası yok!

Mall, sadece görsel anlamda sığ kabul edilebilecek bir örnek olmanın çok daha ötesinde kusurlara sahip. Taze yönetmenlerin bir kısmının ilk filmlerinde verdikleri “çok karakterli öykü anlatma” sınavından geçer not alamıyor J.Hahn! Kabaca, her biri kendine has sorunlarla cebelleşen “kaybeden” karakterleri, mesken bellediği alışveriş merkezinin orasına burasına gelişigüzel dağıtan çiçeği burnunda yönetmen; iş bu kahramanları toparlamaya geldiğince kelimenin tam anlamıyla çuvallıyor!

Geçtiğimiz aylarda yayınlanan –ve son iki albümde olduğu gibi yeniden fanlarının karmaşık tepkilerine maruz kalan son Linkin Park albümü The Hunting Party’den kısa süre sonra izleyiciyle buluşan ve ne izleyici ne de eleştirmenlerden yüz bulmayı başarabilen Mall; dört başı mamur bir gerilim filminden ziyade, başarısız bir albüm PR’ı gibi duruyor! Bu hengâmeden yara almadan kurtulabilen ise; grubun toptan filme hibe ettikleri sıfır kilometre Last Line parçası oluyor sanki!

mall1

Mall, hem görsel hem de içerik bakımından buram buram 90’lar video filmlerini andırıyor fakat bunu, bu gün adet olduğu gibi bir çeşit öykünme ya da ruh çağırma seansı olarak düşünmek ne kadar doğru işte orası meçhul! Joseph Hahn’ın filme yedirdiği video klip estetiğinin dozu zaman zaman o kadar yordamsızlığa kaçıyor ki; iki saate yayılmış zincirleme bir video klip külliyatına hapsolmuş gibi hissediyorsunuz kendinizi! Kısaca, Hahn’ın bu ilk uzun metrajlı filmine yansıyan (ya da aradan sıvışıp kaçan) 90’lar estetiği daha ziyade amatörlük kokan bir olmamışlıktan kaynaklanıyor.

Son tahlilde Mall, sadece adının doğurduğu vaatleri bile yerine getirmek için fazla kof bir gerilim örneği. Öyle ki filmin en trajik karakteri olan Vincent D’onofrio’nun bile ucu açık elektrik teli gibi cazır cazır ortada gezmekten başka hiçbir işe yaramamasının pek de affedilecek bir yanı yok! Yine de bu “tam anlamıyla olmamış” sözüm ona silahlanma karşıtı x kuşağı masalı, bit pazarı düşkünü sinemaseverler için küçük fakat J.H. için “cesur” bir adım diyebiliriz… miyiz? Acaba?

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Without Warning (1980)

Without Warning, seksenlerin düşük bütçeli bilim kurgu ve korku filmlerine
blank

The Bloodstained Butterfly (1971)

Bloodstained Butterfly; her bir parçası kendi işlevini başarıyla yerine getiren,