Bazı filmler, sinemasal kaliteleri ne olursa olsun, sırf işledikleri konudan ötürü karanlıkta kalmaya mahkum doğuyorlar. Misal içinde nekrofili geçen bir film çekiyorsanız, filminizin ulaşacağı insan sayısı hakkında pek de büyük beklentileriniz olamaz.
Öteki Sinema için yazan: Yigilante Kocagöz
2008 yapımı korku filmi Deadgirl de bu acilen unutulmaya lanetlenmiş filmlerin genç üyelerinden. Alışılmışın oldukça dışında bir zombi filmi olan Deadgirl, türe yeni ve devrimsel bir nitelik kazandırmasa da muhatap alındığı takdirde zombi fimlerinin içine düştüğü kısır döngüyü bir ölçüde kırabilecek, kesinlikle kafa açıcı bir film.
Rickie ve J.T., kendi dünyalarına sıkışmış iki lise öğrencisidir. İkilinin çevrelerindeki kızlara karşı ilgileri vardır ancak onlarla ilişkileri zayıftır. Özellikle Rickie, çocukluktan beri tanıdığı Joann’a aşıktır ancak Joann’ın Rickie’ye görünür bir ilgisi yoktur. Okulu ektikleri bir gün Rickie ve J.T. civardaki terkedilmiş bir hastahanede vakit geçirmeye karar verirler. Günün sonuna doğru ikilinin maceracı ruhları daha da kabarır ve hastahanenin bodrumuna inerler. Bodrumun karanlık odalarını gezen gençler, kilitli odaların birinde sıkıca bağlanıp terkedilmiş bir kadınla karşılaşırlar. Kimliği belirsiz kadın, bedeni çürümekte olmasına rağmen saldırgan bir şekilde hareket etmeye çalışmaktadır ve J.T.’nin sonradan farkettiği üzere “öldürülememektedir”. Buldukları kadından ürken Rickie hemen hastahaneyi terkeder. J.T.’nin ise kimliği olmayan ve insanlığını muhtemelen yıllar önce yitirmiş “ölükız” için çoktan kafasında pek çok plan oluşmuştur…
Deadgirl, ilginç bir deneye girişerek “tecavüz” konseptini zombi sineması ile sorgulamaya çalışan bir farklı bir yapım. Film genel olarak gerilimini, J.T. ve arkadaşlarının “ölükızı” kendi seks köleleri haline getirişleri ve Rickie’nin bu duruma karşı gösterdiği direnç üzerinden kuruyor. Zombi filmlerinin çoğunlukla tema olarak “istila” ve “survivalizm” ikilisine mahkum edildiği düşünüldüğünde, Deadgirl’ün yapmaya çalıştığı şey ilgiyi fazlasıyla hak eden, ilginç bir deneme.
Peki Deadgirl bir istismar filmi mi? Konusuna ve işlenişine baktığımızda filmin bu kategoriye yakınsadığını söylemek çok da yanlış olmaz. Filmin gözlerden uzak kalmasının en büyük sebebi de bu muğlak istismar kimliği sanırım. Deadgirl bir yandan seyircide çok başarılı okumalara kapı açabiliyorken bir yandan da (aşırıya kaçmasa da) “zincirlerle tutsak edilmiş kadın” fetişinden faydalanmaya çalışıyor. Açıkçası ben seyrederken filmi “bir tecavüz anatomisi” olarak algılamayı seçtim ve Deadgirl bu seçimimi çok da hayalkırıklığına uğratmadı. J.T. ve arkadaşlarının ölükıza yaptıklarından ötürü hiçbir ahlaki sorgulama yaşamamaları, vicdanlarını “zaten insan değil” diyerek rahatlatmaları, ancak bir yandan da onu arzulanacak ve cinsel ilişkiye girilecek kadar “insan” görmeleri, tecavüz eyleminin en karanlık paradokslarından biri sanırım. Zaten bir noktadan sonra J.T. tecavüz mağdurunun “insan olmaması” argümanına sığınmayı bırakıp kendine yeni seks köleleri yaratmaya karar vererek olası tüm sorgu sürecinden zihnini tamamen koparıyor. Deadgirl’de mevcut “istila” zombilerin değil tecavüzcülerin istilası bir açıdan. Filmin bir diğer özelliği ise cinsellik ve korku sineması arasındaki ilişkiye bir bakış daha kazandırması. Klasik slasher düzeneği gereği doğaüstü erkek katilin tacizine maruz kalan final kızının yerini, Deadgirl’de erkeğin tecavüzünden kaçamayan doğaüstü kadın alıyor. “Doğaüstü” sıfatı sahip değiştirse de erkeğin ve kadının rolleri gene bir şekilde aynı kalıyor. Başka bir korku sineması rutini olan “kötü” ile “doğaüstü” arasındaki muğlak birliktelik Deadgirl’de bağlarını koparıyor böylece.
Düşük bütçeli bir bağımsız korku filmi olan Deadgirl’ün fena sayılmayacak bir kadroya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle filmin antagonistine dönüşen J.T. rolüyle Noah Segan iyi bir iş çıkarmış. Segan, House M.D.’nin 6. sezonunda da ortaçağ festivallerinde şovalye rolünü oynayan bir hastayı canlandırmış ve iyi bir performans sergilemişti. Sanırım Segan bir miktar daha ünlenmeyi hakediyor. Filmin bir diğer kaydadeğer ismi ise pek tabii ölükızı beyazperdeye taşıyan Jenny Spain. Spain’in Deadgirl harici fotoğraflarına bakarsanız büyük şaşkınlığa uğrayacaksınız. Bu kadar güzel bir kadını ölükıza dönüştürmek gerçekten büyük uğraş gerektirmiş olsa gerek.
Filmin finalinin seyircileri biraz hayalkırıklığına uğratma ihtimali var. Çarpıcı bir final sayılmayacak son dakikalarda yönetmenler Sarmiento ve Harel muhtemelen seyircinin damağında hafif acı bir tat bırakmayı planlamış ve bunu da bir ölçüde kotarmışlar. Ben filmin finalini yeterli buldum ve tahminim filmi korku filmi olmasından değil de tecavüz konulu olmasından ötürü seyredenler de ilginç okumalara ulaşabilecekleri yönünde. Gene de herkesin başarılı bulacağı bir finale sahip olduğunu iddia etmek doğru olmaz.
Deadgirl, talihsiz bir şekilde geri plana atılmış, seyredilmesi gereken bir film. Sevmeyebilir ya da işlediği konuya yaklaşımını yetersiz bulabilirsiniz ama filmin bir şeyler çabaladığını kesinlikle hissedeceksiniz. Düşük bütçeli korku filmlerini de çekici kılan da o çaba değil mi aslında?