Lise hayatı zordur, öğrenciler vahşidir. Birbirlerini ezmek, aşağılamak için ellerinden geleni yaparlar. Hele de üniversite sınavı zamanı hayatın en zorlu yıllarıdır. İşte hayatımızın bu karanlık dönemlerine ışık tutan Türk yapımı Sınav ve bir korku filmi olmaya çabalayan Okul‘un başarısı sinema izleyicisinin bu tür filmlere ilgisini kanıtlamıştı. Death Bell de benzer bir hikayeyi anlatıyor. Güney Kore yapımı film, koleje hazırlanan bir grup liseli gencin ölümle mücadelesini konu alıyor.
Gosa kolejlere girmek için her Koreli öğrencinin vermesi gereken bir sınavdır. Okulun en başarılı yirmi öğrencisi seçilerek özel bir sınıfta toplanır ve özel bir kampa alınarak sınav için çalıştırılmak istenir. Öğrencilerine arkadaş gibi yaklaşan Hwang Chan-wook ve ingilizce öğretmenleri Choi So-yeong ‘un gözetiminde toplanan öğrenciler derse bir arkadaşlarından eksik olarak başlarlar. Ders video gösterimi ile başlamışken aniden görüntü gider ve sırası boş duran arkadaşları hızla su dolan bir akvaryum içinde ekrana gelir. Bir ses öğrencilere akvaryuma çizilmiş olan sorunun zamanında çözülmediği taktirde arkadaşlarının öleceğini söyler. Kimse dışarı çıkmamalıdır, yoksa öldürülecektir.
Öğretmenlerinin ve okulun bekçisinin yardımları ile kaçmak için bir yol arayan öğrenciler kısa zamanda soruları çözmekten başka çareleri olmadığını anlayacak ve teker teker katilin eline düşeceklerdir. Her yeni soru, çamaşır makinesine atılan, eriyen mumların altında can veren arkadaşlarına yardım için kendilerine bir ipucu vermektedir. Ancak aslında cevaplar, öğrencileri geçen yıl okulda öldürülen başarılı bir kız öğrencinin katiline götürmektedir.
Cinayete kurban giden kızın ruhunun intikam arzusu ile geri geldiğine inanan öğrenciler bu kaçma kovalamaca içinde ip uçlarını da toparlamaya çalışmaktadır. Kendilerini bekleyen sürpriz sondan ise henüz haberleri yoktur.
2008 yazında Kore’de vizyona giren tek korku filmi olan Death Bell, Chang’ın (gerçek ismi Yoon Hong-seung) ilk yönetmenlik denemesi. Kendisi ülkesinde ünlü sanatçılara çektiği video klipler ile tanınıyor.İlk filminde genç oyuncularla çalışan Chang özellikle görsellikte sınıfı geçiyor. Ancak yine de açılıştaki rüya sahnesi ve kızların olayların başlamasından önceki diskoda eğlenme sahneleri gibi bazı bölümlerin video klipmiş gibi durduklarını söylemem gerek. Gore tarzından hoşlananlar için güzel sahneler içeren film, seyirciyi sıkmadan sürüklese ve oldukça farklı bir finalle bitse de son raddede çok da yeni bir şey sunmuyor.
Özellikle Kore eğitim sistemi eleştirisi filmin önemli bir unsuru. Ancak kanlar içinde biraz geri planda tutulmuş. Bir hayalet hikayesi olarak ilerleyen senaryo seyirciye verdiği küçük sürprizler ve farklı finali ile kendini seyrettiriyor.
Gişede korku filmleri arasında rekoru elinde bulunduran A Tales of Two Sisters‘ın seyirci rekoruna yaklaşan film 1.5 milyon dolarlık bütçesine göre oldukça iyi bir hasılat elde etmiş. Ayrıca Hollywood filmlerine göre bu kadar mütevazı bir bütçe ile güzel sahneler de kotarılmış.
Filmin taktir ettiğim bir başka yönü de oldukça güzel oyunculara sahip olmasına rağmen herhangi bir cinsel istismara yol açmadan ilerlemesi. Genelde Japon liseli kızların olduğu filmlerden aşina olduğumuz bu duruma filmde rastlamıyoruz. Bazılarınızın canı mı sıkıldı yoksa?
Filmi seyredenlere özel bölüm (diğerleri burada okumayı bıraksın lütfen): Film uzakdoğu hayalet klişelerini çekinmeden kullanırken sonundaki sürpriz finalden sonra aslında bu klişelerle nasıl da dalga geçtiğini gösteriyor. Film bittikten sonra Anne-Baba’nın ölü öğrencinin bulunduğu odada yemek yerken havadan sudan konuşması, yarattıkları şiddet ve korkunun yanında bu kadar naif durmaları beni oldukça güldürdü.
film fena değil ama afişi beni baya etkilemişti.
Ben de bu filmi çıkar çıkmaz bir şekilde bulup izlemiştim ama beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
Two thumbs down! :)
Okul’dan iyi bir film bence:) Sevdim ama illa da seyredilmesine gerek yok. Sıkmıyor, akıyor en azından.
“Okul’dan iyi filmler”e kaldiysak isimiz is derim : )
“Bazılarınızın canı mı sıkıldı yoksa?” Bu laf bana yeterli geldi filmi izlemekten vazgeçtim… Zaten çok süper bir film değil yorumalra göre, hiç olmassa fantezilerimiz coşsun diyoruz onada hayır diyolar :)
Filmin başları ben de epey farklı beklentiler uyandırdı. Daha psikolojik ağırlıklı bir yöne kayacağını sanarken hadi hayalet öyküsünü de kabul ettim. (Bir Kore filmini izlerken eninde sonunda başka bir yöne kayacağına alıştım zaten.) Ama o dönemeçlerin sırf biz dönelim, şaşıralım diye yapılmış hissi, filmin olmazsa olmaz duygusallığı (ki duygusallıkla hiç problemim yok) son onbeş dakikada suratımın ekşimesine neden oldu. Hatta hiç kafama takmadığım “o cinayetler nasıl işlendi” soruları da kafama üşüştü. Belki de başlangıçtaki beklentilerim yüzündendir.
Bir de, Kore yapımı olsun, Japon yapımı olsun, çok olmasa da az sayılmayacak okulda geçen korku filmi izledim. Bana bir türlü istismar edilen kızlar denk gelmedi. Şansızlık işte….
walllahi ben daha vizyonda değilken internette izledim ve sevdim sondurak a benzettim biraz fakat sondurak a göre daha kan eksikliği vardı…..